Abone Ol

Genetik Kod Dönüşümü

Genetik Kod Dönüşümü
Devr-i keyif hazin bir hastalık gibi kuşattı dünyamızı. Kanımızda Agora Meyhanesi’nin en kesif şarabı dolaşıyor. Akşamdan kalma gibi esridi başımız. İnanç dünyamızdaki sarsıntı Müslüman’ı İslam ile temas halinde bırakıp keyfin bahçesine fırlattı.  Öylesine hazin bir tablo ile karşı karşıyayız ki kelimelerle durumu anlatabilmek imkân dışı görünüyor.  Yaşanan ne bir kültürel bir yozlaşmadır ne de İslamî yaşantıdan uzaklaşmadır. İçinde bulunduğumuz durum inanılmaz bir kimlik kaybı ve genetik kod dönüşümüdür. Bu derin kimlik kaybı ve genetik kod dönüşümü dönülmesi imkânsıza yakın bir yere doğru götürüyor insanımızı. Bu millet artık asırlardır varlığını sürdüren millet değildir. Elinde yetki ve etki olanlar bu yoldan dönüş için tedbirler almaya karar verseler dahi görecekler ki bu yaşam biçimi öylesine katı bir anlayış geliştirmiştir ki bu anlayışı değiştirmek yüzyıllar boyu sürecek bir zamana ihtiyaç duyacaktır. Çünkü bu genetik dönüşüm millette ağır bir şuur kaybı, derin bir inanç sarsıntısı, doldurulması zor bir hafıza boşluğu meydana getirmiştir. Selin önündeki yongalar gibi keyfin önünde sürüklenmekte olan insanımız nasıl bir hataya düştüğünü anlayacak fırsatı dahi bulamayacaktır.  Keyfin pençesine düşmüş, ölü yıkayıcılarının nefes üflediği bu yaşam budalaları yeni buldukları hayat biçimini dünyada cenneti keşfetmişçesine benimsemiş, özümsemiş ve ona dört elle sarılmıştır. Böylesine kendini kaybeden bir güruha Cennet hayal, Cehennem hurafe, din ise ütopya olarak görünecektir. Bu güruh dini doğrudan hiçbir zaman reddetmeyecek fakat yaşanması imkânsız nostaljik bir unsur olarak benimseyip evinin duvarına asacaktır. Bu anlayışa göre Allah vardır fakat emirlerinin bir değeri yoktur. Peygamber vardır fakat onun hayatı bu dönemde yaşanabilecek bir hayat değildir. Kur'an vardır fakat ayetleri sanal asrın getirdiği yaşam biçimine uyum sağlayabilecek hükme sahip değildir. Kısacası hükümsüzdür. Bu anlayış keyfini put, nefsini yol gösterici, aklını da bir din olarak kabul ederek kendine yeni bir dünya kurmuştur. Bu dünyaya ait insanın en temel vasıflarından biri de savunma mekanizması haline gelmiş kuru din sözleridir. Kalbe inmeyen, hayata yansımayan imanın savunması dile bırakılmıştır. Elbette ki bu basit bir ruh rahatlatma gayretidir fakat zamanla bu dahi önemsenmeyecektir. Bu dünyanın dışında kalmayı başarabilen bir azınlık ise çırpınıp durmakta, bu hazin hal karşısında gözyaşı dökmekte, tırnaklarıyla toprağı kazıp özlenen toplumun yetişebilmesi için tohum ekmeye çalışmaktadır. Yazık ki bu azınlığın çabaları yine azınlık bir kesimi kurtarmanın ötesinde toplumun geneli için kısa vadede işe yaramayacaktır. Çünkü bu hazin yaşam biçimi planlanmış ve bir program dâhilinde kanımıza zerk edilmiştir. Ürkütücü olansa bu hazin yaşam biçiminin en temel garantisi liberal kan ile beslenen Müslümanlardır. Bu keyfi yaşam biçiminin evrensel yürütme organları, sinema, televizyon, sanal dünya ve liberal öğretinin merkezi okullardır. Bir de bu hayata müptela olmuş gönüllü öğreticileri.

  Bunun karşısında hâlâ kalbi Allah diye çarpan Kur'an ayetleri karşısında hücrelerine dek titreyen Allah Resulü’nün sünnetini kendine şiar edinen bu azınlık çaresiz çırpınıp durmaktadır. Ne yazık ki bu çırpınış hafifçe ferahlık üfleyen meltem esintisinden öteye geçememektedir.  Çünkü keyfin esiri olmuş insanlar ayağından, paçasından, eteğinden, perçeminden, şakağından veyahut başka herhangi bir uzvundan bu yaşam biçimine yakalanmıştır. Biraz daha ileri giderek söylenebilir ki bu yaşam biçimi neredeyse bir din halini almak üzeredir.   

Peki, bu durumun düzelme ihtimali var mıdır? Elbette vardır; ancak bu hazin halin geriye dönüşü asla sadece insanların ameli ve emeği ile olmayacaktır. Kurtuluş ancak samimi insanların emeğinin, duasının, halis kalplerinin yakarışının ve gözyaşlarının Allah’ın inayetini harekete geçirebilmesi ile olacaktır. İşte o vakit Allah kalpleri iradesiyle çevirecek ve insanı sarsıp kendine getirecektir. Bunun somut hali nasıl mı gerçekleşecek? İşte bu da Allah-u Teâlâ’nın seçimine bağlı. Bize düşen inayeti harekete geçirecek samimiyet ve gayrettir.

 

ÖNCEKİ YAZI HEPİMİZ GÖÇMENİZ!
YAZAR HAKKINDA
İlhan Kurt
İlhan Kurt
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN