Abone Ol

Türk Mitolojisinde Su

Türk Mitolojisinde Su
İnsan yaratılışı gereği kendisine verilmiş bir çevreden düzenli bir dünya kurmaya yetenekli tek yaratıktır. Bu bakımdan çevreyi oluşturan her fenomen ve evrende husule gelen her olay, onu derinden etkilemiş ve dikkatini çekmiştir (Korkmaz 1998:91). İnsanların düşünce ve inançlarında suyun başlangıçtan beri çok önemli bir yeri olduğu şüphesizdir. Kendi deney ve gözlemleriyle insanlar, suyun hayatın devam edebilmesi için zorunlu olduğunun şuuruna varınca, bunu inanç ve düşüncelerinde de canlandırmaya, efsaneler halinde ifade etmeye başlamışlardır (Akpınar 1999:59). Bu yüzden su kavramı üzerinde birtakım mitolojik özellikler atfetmiş, suya olağanüstü bir değer vermişlerdir. Hemen tüm eski kültürler ve dinlerde su, yaşamın evrensel sembolü olarak görülmüş, su kaynakları eski insanlar tarafından kutsal yerler ilan edilmiş, ırmaklar, nehirler, göller ve denizler tanrıların yaşadığı özel alanlar olarak görülmüşlerdir (Ulutürk 2010:464).

           Su kültünü inceleyebilmek için mitlere gitmek gereklidir. Verbitskiy’in derlediği Altay Yaratılış Destanı’nda “su” şu şekilde geçmektedir (Öğel 1989:432):

Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer,

Uçsuz, bucaksız, sonsuz, sular içreydi her yer!

Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,

Uçuyor, arıyordu, katı bir yer, bir bucak.

Radlof’un derlediği Altay Yaratılış Destanı’nda ise “su” şu şekilde geçmektedir (Öğel 1989:451):

Yerin yer olduğunda, sularla kaplıydı her yer,

Ne gök vardı, ne de ay, ne güneş, ne de bir yer.

Tanrı uçar dururdu, insanoğluysa tekti,

O da uçar, dururdu, sanki Tanrıyla eşti.

Uçar, hep uçarlardı, yer yoktu konmazlardı.

Şimdi Başkurt’ların büyük destanı Ural Batır’ın ilk mısralarını oluşturan dünyanın başlangıcı ile ilgili şu mısralara dikkat edelim (akt. Oğuz 1998:23):

Öncelerin öncesinde

Kişioğlunun olmadığı

Gelip ayak basmadığı

(O taraflarda kuru yerin

Varlığını hiç kimsenin bilmediği)

Dört tarafını deniz sarmış

Varmış bir yer

Yaratılışta, okyanus ile birlikte Ural dağlarını da hesaba katan şu güzel Vogul efsanesinin bir özetini de vermeden geçemeyeceğiz: Çok önceleri dünya suların yüzünde bir tabak gibi yüzermiş. Toprak, su üzerinde yüzer mi? Bunun için de toprağın bir kısmı etrafa dağılır ve bir kısmı da batarmış. Tanrı bakmış ki olmayacak. Eline bir kuşak almış ve toprağın kenarlarından iyice sararak sıkıştırmış ve bir daha da dağılmaz bir hale getirmiş. Dünyanın topraklarını sarıp sıkıştıran bu kuşak da dünyayı saran dağ sıraları olmuş. Bu dağ sıraları da Ural dağlarından başka bir şey değilmiş. Bunun için de Ural dağlarına “Dünyanın kuşağı” denmiş (akt. Öğel 1989:471).

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkoloji sahasında en değerli metinleri toplayan Radloff, Verbitskiy, Potanin ve diğer Türkologların Altay, Yenisey, Yakut ve öteki Türk boylarının dünyanın başlangıcı hakkındaki bilgi ve kanaatlerini oldukça bol miktardaki örnekle günümüze ulaştırmaları Türkoloji çalışmaları için son derece önemli gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Bu metinlerin elde edilmesinden sonra Türklerin “dünyanın yaratılışı” hakkındaki kanaatlerine dikkatlerini yönelten diğer araştırıcıların ulaştığı sonuç, “başlangıçtaki sonsuz su” inancının yaygınlığını ortaya koymuştur (Oğuz 1998:22).

Eski Türkler, su yerine, “sub” derlerdi. Sonradan “b” sesi, bazı değişmelere uğramış ve daha sonra da, büsbütün düşmüş ve su diye söylenmeye başlanmıştır (Öğel 2002:317).

Eski Türklerin dini inanışlarının esasını Gök Tanrı inanışı, atalar kültü ile birlikte tabiat kuvvetlerine inanç oluştururdu. Eski Türkler, tabiatta gizli kuvvetlerin varlığına inanırlardı. Bu inanış sisteminde tabii objelerin bir göstergesi olarak İzi / İye (yiye / eye) adını taşıyan koruyucu ruhların ayrı bir yeri vardı (Memmedov 2002:330). Her suyun bir iyesi olduğuna inanılırdı.  Türkler suyu kuvvet ve bereket kaynağı olarak kabul ettikleri gibi kahredici ve koruyucu tanrı da sayarlardı. Su, onlara göre eski ve kutsal bir varlıktı (Kalafat 1995:53).

Bütün tabiat, bugün ancak ruh diye ifade edebildiğimiz gizli güçlerle doludur. Dağlar, tepeler, ağaçlar ve kayalar hisseden, işiten, iyilik veya kötülük yapabilen varlıklardır; daha doğrusu bunları yapan onlardaki gizli güçlerdir. Bundan dolayıdır ki, eski Türkler bu varlıkların bizzat kendilerine değil, işte bu gizli güçlere takdis hissi beslemişler ve korku, minnettarlık, saygı karışımı bir tavır takınmışlardır (Ocak 1983:28). İnsanlarca suya verilen kıymetin ve ona karşı duyulan saygının ve ondan olan korkunun sonunda, suyun kutsal bir varlık olduğu inancı doğmuştur (Akpınar 1999:61).

Su kültü, Türklerde çok eskilerden beri vardır. Bunun temelleri de “Yer-Su” inanış ve anlayışına dayanıyordu (Öğel 2002:326). Eski Türklerde Yer-Su’ların ayrı ayrı fonksiyonlarını tayin etmek için gerekli bilgilere sahip değilsek de, umumiyetle bu nevi “halk inançları”nda maddi hayat şartlarının, ekonomik ve sosyal amillerin de rol oynadığı kabul edilmektedir (Kafesoğlu 1980:43).

İslamiyet öncesi Türklerin, dünyanın yaradılışı ile ilgili efsanelerindeki en önemli unsurun “başlangıçtaki sonsuz su” inancı olduğu biliyoruz. Bundan sonraki makalemizde ise; Türklerin “Yer-Su Kültü/İnanışı” hakkında bilgi verilecektir. Ancak şunu unutmayalım ki, Türkler’de Yunanlılar ve Romalılar’da olduğu gibi, tabiat kültleriyle ilgili birer tanrı ve bunların etrafında efsaneler teşekkül etmemiş ve suya doğrudan doğruya tapınma söz konusu olmamıştır. Hatta Yer-Su anlayış ve inanışına büyük bir değer veren Göktürkler, Yer-Su inanışına kişilik vererek “vatan” anlayışına dönüştürmüşlerdir. Türkler, ateşe, havaya ve suya büyük saygı göstermişler, Yer-Su’ya münacaatlar okumuşlar, fakat yalnız yer ve gökleri yaratmış olan Tanrıya ibadet etmişlerdir. Türkler her çağda kendilerine hayat veren topraklara, sulara ve dağlara saygı ile bakmışlar ve onları mukaddes saymışlardır.

 

Kaynaklar

AKMAN, Eyüp (2002). Türk Ve Dünya Kültüründeki Su Kültü Üzerine Düşünceler, Kastamonu Eğitim Dergisi 10/1:1-10.,

AKPINAR, Turgut (1999), Türkler’in Din ve Hukuk Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları

KAFESOĞLU, İbrahim (1980), Eski Türk Dini. Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

KALAFAT, Yaşar (1995). Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri. Ankara: Atatürk Kültür Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını.

Korkmaz, Ramazan (1998). Dede Korkut Hikâyelerindeki Su Kültünün Mitik Yorumu. Türk Kültürü S. 418.

MEMMEDOV, Celal Beydili (2002). Eski Türklerde Gizli Tabiat Kuvvetlerine İnanma (İye İnancı). Türkler C.3. Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.

OCAK, Ahmet Yaşar (1983). Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri. İstanbul: Enderun Kitabevi.

OĞUZ, M. Öcal (1998). Mitolojimizde Ve Ural Batır Destanında Başlangıçtaki Sonsuz Su. Ankara: Milli Folklor, S. 38.

ÖĞEL, Bahaeddin (1989). Türk Mitolojisi, Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanları.  Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

ÖĞEL, Bahaeddin (2002). Türk Mitolojisi, Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanlar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

ULUTÜRK, Muammer (2010). Dinlerde Su Tasavvurları, Su Medeniyeti Sempozyumu. Konya: Konya Büyükşehir Belediyesi.

 

YAZAR HAKKINDA
Muhterem Türkyılmaz
Muhterem Türkyılmaz
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yazarın başka yazısı bulunmamaktadır.