Abone Ol

Huzurevinden Notlar…

Huzurevinden Notlar…
Huzurevinden Notlar…

 

Kök salmış bir yanım umutlarımın arkasından, yeşermiyor artık bahçemdeki çiçekler, 

ötmüyor kuşlar,

gülümsemiyor gökyüzü...

 

Tam otuz yıl oldu… Uzun bir zaman, dile kolay otuz yıl önceydi ama bugün gibi, beni hayattan kopardılar. Attılar beni soğuk, küf tutmuş duvarların içine. Bir yastık, bir yorgan verdiler, rahat edeyim diye ama bilmiyorlardı ki; taşın üzerine başımı koyduğumu, üstüme de dertlerimi örttüğümü. Diri diri gömdüler evlatlarım beni kuru toprağa. “Huzurevi”, evet bu ev, bu insanlar, bu eşyalar dünyadan uzaklaşmış gibi. Ta ki onlar gelinceye kadar: Torunlarım, evlatlarım ziyarete geldikleri gün en mutlu, huzurlu günüm. Zamanın durmasını istiyorum, keşke hiç gitmeseler. Keşkelerin içine hapsolmak nedir bilirim bu yüzden… (Keşkelerle dolu bir hayat sadece insana umutsuzluktan başka bir şey vadetmez.)

Onları iki-üç yılda bir görmek beni kahrediyor ama “dede” diye seslendiklerinde, kuru toprak üzerinde dans eden, yağmur damlacıklarının sesine uyanıyor. Tekrar canlanıyor... Yağmurlu günleri ve torunlarımın geldiği günleri bir ayrı seviyorum. Çünkü efendimiz (s.a.v.) buyurur ki çocuk sesi ve yağmur sesi insana Allah’ı hatırlatır. Evlat kelimesi bu kadar basit değil benim için -her ne kadar onlar beni bu kuyunun içine atmış olsalar da karanlığımın içinde bana yol gösteren ve ışıl ışıl aydınlanan bir kutup yıldızını, torunlarımı bana hediye ettiler. Hz. Yusuf’un Kuyudan kurtuluş misali gibi... Beni de evlatlarımın attığı kuyudan kurtaran evlattan da öte torunlarımdı.

Bu huzurevi, bu yalnızlık bana birçok şey kattı. Sabrı mesela... Her insan sabredemez, sabretmeyi bilmek kadar hayata geçirmek de önemlidir. Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır. Bu yaşlı ihtiyar söylemişti dersiniz…

 

 

YAZAR HAKKINDA
Berfin Başboğa
Berfin Başboğa
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN