Abone Ol

Üstad Sezai Karakoç

Üstad Sezai Karakoç
I

İslâm düşüncesinin ve sanatının bir düşünür ve sanatçısı olan Üstad Sezai Karakoç hayatının bütününü inancına adamış bir dava insanı. Bu, sıradanlığın ötesinde. Günümüz mantığı içinde akıl almaz davranışları ve yaşayışıyla. Hayatın zorlukları karşısında hiçbir zaman karamsarlığa kapılmayan ama her şeyi göze alan ve direnen bir anıt insan.

Çarpık zihinlerin oluştuğu bir zamanda hemen herkesin kendine göre tanımlamaya ve anlatmaya anlamaya çalıştığı Sezai Karakoç ile kendisi arasında dağlar kadar fark var. Biraz da kendilerine göre bir tanımlamada bulunuluyor. Sıcağı sıcağına duygu yoğunluğunun yaşandığı gerçeği asla göz ardı edilemez. Herkesin bir yönüyle bir bağının olması doğal. Buna kimse engel değil, neden böyledir diye de düşünülemez. İnsanların zihinlerinde oluşturduğu kendine göre yön vermeye çalıştığı bir bakış daha çok kişileri bağlar. Üstad’ı asla karşılamaz.

Üstad Sezai Karakoç bundan böyle duygu ötesi, düşünce ve sanat ağırlıklı ve daha çok süreklilik bağlamında var olacak. Çünkü eser kişinin kendisidir. Eser ile sanatçının bağı ilişkisi olduğu gibidir. Onun sanat ve düşüncesinde yapay bir kurgu yoktur. Hesabî veya şahsî diyebileceğimiz düşüncenin çok ötesindedir. Eseri davasıdır, davası da eseridir. Birbirinden asla soyutlanamazlar.

Baştan sona İslâm inancının ruhunu katışıksız yaşar ve taşır. Bundandır ki yaşadığı çağda, çağın ve insanın içinde bulunduğu bunalım ve çıkmazlarda eserleri bir özsudur, bir bengisudur. Asıl kaynaktan beslenir. Yücelikler dağından taşır ve yayar.

Kendisinden önce de elbette ki öncüler ve semamızın özel yıldızları vardı. İslâm ruhunun has sahihleri kendi zamanlarında ve yüzyıllarında taşıdılar bu kutlu dâvâyı. Bu, süreklidir ve asla kesintisi olmaz. Her yüzyılın anıt insanları olur, onların ne heykelleri, ne şatoları ne de dünyalıkları olur. Eserleri ve oluşturdukları ruh ortamı onların anıtlarıdır.

Üstad’ın eserlerinin her biri belli bir plan içerisinde oluşmuştur. Materyalist, tanrısız, batı düşüncesinin milletimiz üzerine abandığı, bir alabora gibi savurduğu, tozun dumana karıştığı, milletimizin içine kapandığı ve bir bekleyişe girdiği bir zamanda ortaya çıkmışlardır. Bir bilincin, uyanışın ve dirilişin eserleridir.

Düşünceyle bağı kesilmiş olan gençliğin; sanat, edebiyat, düşünce ve şiir ile yeniden bir bağ oluşturmuştur. İslâm milletinin varlık bilinci “İslâmın Dirilişi” ile sağlanabilirdi. İnsanlığın bir uyanışa ve dirilişe şiddetle ihtiyacı vardı “İnsanlığın Dirilişi” ile, bir milletin devlet bilincinin oluşumu “Sütun”lar ile, özelde Peygamberlerin özel konumlarının varlığı bilinci “Yitik Cennet” ile Peygamberler medeniyeti ve geleceği “Hızırla Kırk Saat” ile, zamana ve çağa örnek olması bakımından “Çağ ve İlham” eserleriyle, bir milletin uyanışını vurgulayan ve şiddetli bir ses gibi insanı hayret ile uyaran bir ses olan “Sur” ile. Yüce Devlet ve faziletli devlet bilincinin özünü ve ilk adımını oluşturan “Diriliş Neslinin Amentüsü” ile…

Hemen her bir eserin özel karşılıkları var.

“İslâm” eseri bir başka anıt. Davası İslâm olan düşünürün kendi ruh dünyasının anıt eseri. Her bir eseri bu özellikte.

Zamanın içinde, zamanın sorunlarının yoğunluğunun olduğu bir zamanda bu özgün ve yeni ses İslâm milletine bir gelecek bıraktı. Yetmişe yakın yayımlanmış eseriyle, yayımlanmamış bekleyen bir o kadar eseriyle.

İslâm milletinin düşünce izleğini oluşturan yapısıyla bir ekol bir düşünce akımı oldu.

 

 Üstad Sezai Karakoç: “İslam, bir yanıyla da olsa, tarihi, psikolojik ve sosyolojik cepheleriyle olsun, insanın insanoğlunun bir diriliş hareketidir. Biz bir diriliş hareketini başlattığımız zaman ona bu ismi verdik. Çünkü bu, İslâm’dan geliyor. Çünkü Kur’an’ı Kerim’i bu gözle okursanız içinde hep dirilişi görürsünüz. Mesnevî’yi okursanız içinde hep dirilişi görürsünüz. İslâm âlemi olsun bir fert olarak müslüman olsun, İslâm toplumu olsun, her zaman sahip olduğu İslâm’ı tam bir bilinçle yaşaması için, bu bilinç, bu diriliş şuurunu kaybetmemesi gerekir. Bunu kaybettiği zaman, bir sıradan alışkanlık hâline dönüştüğü vakit zaman içinde onu kaybeder. Onun gereğini yerine getiremez. Ve tarihte de bu böyle olmuştur. İnsanlar fanidir. Yani başımızı almış durumdayız. Her an gidebilirim. Amacımız İslâm âleminin dirilişidir… Bu harekettir bu harekete sahip çıkın. Büyütün geliştirin. Siyasetçiler size tâbi olacaktır. Yoksa hiç böyle bir gücünüz olmazsa siyasetçi sizi okşar, fakat hiçbir zaman size itibar etmez. Sizin sözünüzü dinlemez…” Üstad’ın yakın zaman konuşmasından bir bölümdür bu.

 

II

Takdirin kanatları bu zamana çırptı Üstad için. Bu acılı ve yükü ağır olan zamanda. Bir gönül dağı bu dünyadan havalandı. Kanatları zamanın en girdaplı dönemlerinde yükseldi. Yükseldi de bu zamanın, bu çağın semasında. Yücelerden bir ruh taşıyan ve içten içe bir iç deniz gibi zamana sinen.

Diriliş bir aşk. “Basulbadel Mevt”. Ölümden sonra diriliş. Bu, bu dünyada da diriliş ve varoluş. Öte’de de diriliş ve varoluş.

Kesintisiz bir zaman süreci.

Diriliş bir Hakk, bir varoluş, bir dil, bir ses. Gönlün çağlayanı.

Rahmet sağanağında; ilk adım, ilk gün ve ilk zaman. Bu dünyanın her nimeti bir bağış. Ses,  söz, soluk, yürüyüş. Her  oluş bir emanet ve her oluş bir hikmet. Bu sağanakların altında ruh ve gönül kapılarını açık tutanlar gözlerini yüceliğe ve varlığa yöneltenler nasiplenirler, biriktirirler, günü ve zamanı gelince toprak ise toprağa, zaman ise zamana, insan ise insana sunarlar, saçarlar. Söz incileri parlamaya devam ederler.

Besmeleyle varolan ve ondan olandan olan bereketlenir, mutlaka karşılık bulunur.

Yüzyılımızın üzerine ağan yabancılıkların, katı materyalist oluşların, ruhu ve maneviliği terk edenlerin olduğu bir zamanda İlâhî olana yüz çevirenlerin zamanında elbette bir soluk belirecekti. Elbette hak olan sesler dile gelecekti. Elbette yüzyılların sahipleri vardı ve elbette aşk diline sahip olanların sesi karşılık bulacaktı. 

Üstad Sezai Karakoç. Sessiz değildi. Sözü sesi, soluğu güçlü bir sesti. Bu zamanda semalardan günümüze, yeryüzüne o da seslendi. Nasibine düşenleri biriktirdi ve ağdı dünyamıza.

Aşk dilinin sesi oldu, sevginin, merhametin, gönlün, kalbin, aklın sağanaklarından ateş aldı, harelendi ve sundu. Bereketlendi güzellikler ruhundan, güzellikler ruhundan güzellikler sundu.

Bir millet kimi zaman uykuya dalar da farkında olmaz. Bir sis bulutu kaplar, yol bulunmaz. Rüyasız derin uykulardır bunlar. Yedi Uyurların zamanı dondurması gibi. Gözler bir açılır ki dünyada ne çok değişen var, ne çok zaman kayması olur da bilinmez veya anlaşılmaz. Küllenen bir zaman olur âdeta. Bulanmış gözlerin, ruhların, kalplerin olduğu zamanlarda.

İnsanlığın üstünü örten, gölgeleyen, karartan, katılaştıran Batı ruhunun travmasının bile farkında olunamayan bir zamanda. İnsan dedi, Hakk, Peygamber, Medeniyet, millet, toplum dedi. Hepsi hakkın özüydü, hepsi Peygamber Efendimizin soluğunun sesiydi.

Bir kuldu, kul olduğunun aşk dilindeydi.

Dertliydi, aşk derdinin dertlisiydi.

Kendi manevî ve mütevazi sadeliğindeydi.

Dünya tamahının uzağındaydı. Dünya nimetlerini dünyanın ruhuna kalbetti. Beslendi, düşündü, anlattı ve yazdı. Bu çağa, bu çağın insanına, bu topraklara anlattı. O sorumluluğunu yerine getirdi.

Allah’ın rahmeti insanlığın üzerindedir her zaman. Kitab’ı ve Peygamberi var olduğunca. Rahmet kapılarının aralayıcıları da insan. İnsanı insanlıktan eden de. Şeytanlara kapılanlar da insan.

Bir çağ gelir bir soluk hissedilir, bir ses duyulur. Hayat yeniden başlar gibidir. Uykudan uyanılmıştır.

Aşk ehli olanların eli değer zamana. Sevgi ve merhamet dilleri dile gelir, söz sağanakları başlar. Her söz, her düşünüş, her eylem bir umut olur, bir aşka dönüşür.

Her şeyin bir zamanı var. Takdir tecelli eti onu kendi katına çekti.

Bir dağ bu dünyadan öte dünyaya göçtü. Sevgilisine kavuştu.

Gurbetin de bir sınırı, bir zamanı var. Yolculuk ve veda ânı kimi zaman âni olur, kimi zaman bilinir. Bu da öyle oldu. Takdir gelince bir adım ötesi olmaz. Dünya rızkı kesilince manevi rızkıyla hakikat âlemine geçti.

Üstad Sezai Karakoç; bu zamanda semaların yıldızlarından biriydi, bu yüzyılın aydınlatıcısı. Müslümanların ve insanlığın Hakikat seslenicisi.

Artık onun eserleri, onun toprağa serptiği hakikat incileri, onun gönül erleri, Diriliş ruhunun varlığından yollarına devam edecek. Hakikat ışığı sönmez hiçbir zaman. Meşaleler el değiştirir. Diriliş ruhunun ekolünde olanların yolculuğu olur bu.

Üstadımız Ahmet Sezai Karakoç’un yol aydınlığında. Rahmet olsun.. rahmet olsun.. rahmet olsun efendim.

YAZAR HAKKINDA
Ali Haydar Haksal
Ali Haydar Haksal
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN