Abone Ol

Dr. Ali Kaya: “İslam Tarihinde Reel-politik İle Moral-politik Arasındaki Bir Gerilimden Bahsedilebil

Dr. Ali Kaya: “İslam Tarihinde Reel-politik İle Moral-politik Arasındaki Bir Gerilimden Bahsedilebil
Dr. Ali Kaya: “İslam Tarihinde Reel-politik İle Moral-politik Arasındaki Bir Gerilimden Bahsedilebilir”

Röportaj: Hüseyin Arslan

Anadolu Gençlik Dergisi: Öncelikle siyaseti nasıl anlıyorsunuz, kısaca ifade edebilir misiniz?

Dr. Ali Kaya: Siyasetin dar ve geniş tanımlarını yapmak mümkündür. Dar anlamda siyasetin merkezinde devlet ve devletin ifa ettiği kamusal politikalar ve pratikler vardır. Devletin bunları yaparken benimsediği yöntem siyasal sistemin/rejimin (cumhuriyet, monarşi vb.) formunu belirler. Modern siyaset teorisinden, siyasetin devlete ve onun pratiklerine indirgenmesine haklı bir şekilde güçlü bir itiraz gelmiştir. Bu itiraz alternatif bir kavramsallaştırma olarak siyasal olan kavramını önermiştir. Bu anlayışa göre siyasal olan tüm toplumsal ilişkilere içkindir ve toplumsal ilişkiler dünyası siyasal kararlarla biçimlenir. “Siyasal olan” kavramı bu anlamda anti-pozitivist bir yaklaşımı içinde barındırır. Zira toplumun “nesnel, bilimsel ve rasyonel” kanunlarla düzenleneceği fikrine karşı çıkar. Bu şu anlama gelir: mevcut toplumsal düzen siyasal kararla inşa edilmiştir ve başka siyasal kararlarla yerinden edilebilir. Bu minvalde bu yaklaşım siyasetin alanını olabildiğine açmaktadır. Buna göre toplumsal alandaki herhangi bir mesele anlamlı bir karşıtlığın yoğunlaşmasına yol açıyorsa orada siyasal olandan bahsetmek gereklidir. Bu karşıtlığın merkezinde yaşam tarzı, din, etnisite, kadın vb. birçok tema olabilir. Bunları önceden belirlemek de mümkün değildir, çünkü bunlar tarihsel ve toplumsal koşullar sonucu şekillenir. Kimi toplumlarda karşıtlık din üzerinden kiminde etnisite üzerinden kiminde ise bunların birbirleriyle eklemlenmesi ile olabilir. Siyasal olan kavramı ile düşünmeye başladığımızda siyaseti salt profesyonel siyasetçilerin (siyasal parti aktörleri vb.) meşgalesi gibi de düşünmemeye başlıyoruz demektir. Verili toplumsal ilişkilerin biçimlenişini muhafaza etmeye çalışan ya da buna itiraz eden ve sorunsallaştıran her birey ya da kolektivite birer siyasal özne konumuna gelir.

 

AGD: Aristoteles’in insanı siyasi bir varlık olarak tanımlamasına dayanarak siyasete duyduğumuz ihtiyacı nasıl görüyorsunuz?

Dr. Ali Kaya: Aristoteles’in bu yaklaşımı iki şekilde okunabilir. Birincisi siyasal düzen inşa etmek insan doğasının zorunlu bir sonucudur. Aristo logos kavramıyla insanın siyasal düzen inşa etme eğilimi yanında bu düzeni istikrarlılaştırmak için hemcinsleriyle birlikte norm belirleme özelliğinin de olduğunu ima eder. Logos bu bağlamda hem aklı hem de üzerinde anlaşılacak ortak dili ifade eder. İnsan akıl yoluyla soyutlama yaptığı gibi aynı zamanda bunları kavramlara dökerek bir uzlaşı ve müzakere zemini de oluşturabilme yetisine sahiptir. İnsanın Aristoteles tarafından siyasi bir varlık olarak belirlenmesinin diğer bir veçhesi de insanın potansiyellerini geliştirebilmesi ve bunları ikmale erdirebilmesi için medeni-siyasal bir yaşama (kent yaşama) ihtiyaç duyması ile ilgilidir. Kent yaşamı bu anlamda belli bir düzeyde yeteneğin, mesleki farklılığın ve iş bölümünün geliştiği, kan bağı ötesi bir arada yaşama ilkelerine ihtiyaç duyulduğu bir yaşamdır. Bu kozmopolit vasatta (aile-klan bağlarının ötesinde) insan entelektüel ve ahlaki yeteneklerini ancak kamusal pratikler eyleyerek geliştirebilir. Aristoteles’ten ilhamla siyasetin zorunluluğu sonucuna varmak kaçınılmazdır. Bu zorunluluk bir topluluk ve düzen inşa etmek ile ilgilidir. Bu, siyasetin minimum zeminidir. Ancak bu zeminin ikmalinden sonra toplumsal ilişkilerin nasıl düzenleneceği sorusu hep tartışmalı olmuştur, bu da kaçınılmazdır. Zira burada dünya görüşleri, siyasal kimlikler, tarihsel, toplumsal koşullar ve ihtiyaçlar devreye girmektedir. Siyasetten erdemli bir yaşam için düzen inşa etmesi, güvenliği maksimize etmesi, refah sağlaması, modern zamanlara geldiğimizde artan demokrasi ve farklılık talepleri gibi beklentiler her daim var olmuştur ve olmaya devam edecektir.

 

AGD: Siyaset ve politika sözcüklerinin etimolojik kökenlerindeki farklılık bize İslam dünyası ve Batı dünyası hakkında ne söyleyebilir?

Dr. Ali Kaya: Sözcüklerin etimolojik kökenlerinden ziyade hangi söylemlere eklemlendiği daha anlamlıdır. Örneğin demokrasi kavramı İslamcılık, sosyalizm ya da liberalizm ile eklemlendiğinde farklı çağrışımlara ve anlamlara sahiptir. Bu anlamda İslam dünyasında politika kavramı yerine siyaset kavramının yaygın kullanımı bizatihi anlamlı bir şey değildir. Bu siyaset kavramının kullanılış biçimi ve bağlamı ancak bize bir fikir verebilir. Bu da tarihsel süreçte değişkenlik gösterebilir. Örneğin siyaset İslam toplumları için belli bir tarihsel kesitte daha reel-politik bir anlamı (düzen ve güvenlik inşası) ifade ederken başka bir bağlamda moral-politik bir anlamı (ahlak, adalet vb.) ifade edebilir. Bu da anlaşılabilir bir şeydir, çünkü bu anlamları belirleyen tarihsel, toplumsal şartlar ve ihtiyaçlardır.

 

AGD: Müslümanların tarihsel olarak siyasi örgütlenmeleri nasıl başlamıştır?

Dr. Ali Kaya: Müslümanların siyasal örgütlenme serüveni sıklıkla Peygamberimizin Medine’ye hicretinden sonra Medine’de mukim gayri-müslim kabile ve topluluklarla yaptığı “Medine Vesikası” ile başlatılır. Akabinde Raşid Halifeler dönemi ve sonrası diye devam eder. Burada vurgulanması gereken nokta, tarih boyunca Müslüman toplumlarda kesintisiz bir şekilde devam eden hilafet kurumunun ulus-devlet siyasal formu ile ortadan kaybolmasıdır. Bu modern dünya içine doğmuş Müslümanlar için yeni bir deneyimdir. Müslüman toplumlar halen bunun yarattığı gerilim ve şekilsizliği çeşitli düzeylerde deneyimlemektedir. Hilafetin yokluğu hem dini pratiklerin yerine getirilmesi ile ilgili çeşitli tartışmaları hem de verili dünya düzeninde Müslümanların temsil sorununu beraberinde getirdi. Bu durum karşısında Müslümanlar “İslam devleti fikrinden İslam birliğine” kadar çeşitli toplumsal ve siyasal projeleri dile getirdiler ve çeşitli düzeylerde bunları hayata geçirdiler. Halen bu tartışmalar, talepler ve deneyimler güncelliğini korumaktadır. 

 

AGD: Siyasi olarak yapılanma biçimi için İslam tarihinde referans alınan temel modeller hakkında ne söylenebilir?

Dr. Ali Kaya: İslam tarihinde idealize edilen, saf bir siyasal sistem/rejim yoktur. Tarih boyunca Müslüman toplumların kurduğu siyasal düzenler çok farklı kültür ve medeniyetlerden alınmıştır. Bu durum Osmanlı için sıkça tekrarlanır. Osmanlı’nın Moğol, Bizans ve İslam kültürü ile sentezlenen bir siyasal sistemi ve kurumları olduğu Osmanlı tarihçilerince dillendirilir. İslam tarihinde belli şematik bir modelden ziyade siyasal alanın oluşumunda reel-politik olan ile moral-politik olan arasındaki bir gerilimden bahsetmek mümkündür. Diğer bir deyişle olan ile olması arasındaki gerilim sürekli canlı tutulmuştur. Bu anlamda ideal devlet düzeni ile ilgili eserler (örneğin; Farabi’nin Erdemli Şehir’i), yöneticilere yönelik nasihatnameler ya da Osmanlı’da 16-17. yüzyılda gördüğümüz risaleler bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu tür metinlerde liyakat, ehliyet, adalet, istişare vb. temel ilkeler hatırlatılır.

 

AGD: Milli Görüş Hareketi’nin Türk siyasi hayatındaki yeri hakkında ne söylemek istersiniz?

Dr. Ali Kaya: Milli Görüş hareketini Türkiye’de sağın ve solun ötesinde bir hareket olarak değerlendirmek mümkündür. Milli Görüşün Batı-merkezciliği, sekülerizmi, verili dünya düzenini, sosyalist ve kapitalist ekonomi modellerini eleştirmesi, sorunsallaştırması ve alternatifler üretmesi (adil düzen gibi) bakımından kendine özgü bir siyasal söylemi vardır. Ki Milli Görüş siyasal söylemini ifade ederken kendini, hem Türkiye hem de verili dünya düzenine bir alternatif olarak konumlandırmaktadır.

YAZAR HAKKINDA
Hüseyin Arslan
Hüseyin Arslan
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN