Abone Ol

Erteleme!

Erteleme!
 “Yarın başlarım, şimdi misafirlerim var. Onların yanında bir düzen oluşturamam.”

“Şu ara sınavlarım var. Hiç bakamam başka şeylere.”

“Uyku uyuyamıyorum, bir de şimdi ders çalışır gibi bunlarla uğraşamam.”

“Bir, iki gün iyi gidiyor. Sonra bir şey oluyor ve devam edemiyorum.”

 

Hayatta kendimizle, işimizle, ilişkilerimizle ilgili birçok kararlar alıyoruz. Ancak bu kararlarımızdan çoğu ya başlamadan bitiyor ya da başladıktan sonra ilk engelde yerle bir oluyor. Sonra tekrar harekete geçmeyi başka bir zamana erteliyoruz.

 

Diyete başlamak için Pazartesiyi, düşüncelerimizi düzenlemek için sınavı geçmeyi, arkadaşımızla aramızı düzeltmek için onun aramasını, birine hediye almak için bir vesileyi bekliyoruz.

 

Birçoğumuz bundan şikâyetçi olsa da bunu tam anlamıyla terk etmekte de sıkıntı yaşıyoruz. Zamanında yapılmayan işler büyüyor, vakti geçiyor. Bazen anlamı kalmıyor. Kimi zamanda vaktimizden, sağlımızdan, ilişkilerimizden bedel ödememiz gerekiyor.

 

Efendimiz “Yarıncılar, erteleyenler helâk oldu.”[1] diyerek omuzlarımızdan tutup bizi silkeliyor aslında.

 

Sanki “Hatırla! Bu dünyaya gelişinin bir sebebi var. Bir gayesi olan insan yarın diyemez bunu bil! Gaye insanı kamçılar çünkü. Oturuyorsa kalkmak, ayaktaysa yürümek, yürüyorsa koşmak için bir kamçıdır bu. Ve sen yarın demeye başladığında tökezlersin. Her tökezleme dengeni kaybetmeni sağlar, vaktini harcar. Canını sıkar. Umudunu tüketir. Meşgul eder seni ve meşguliyetini farklı yöne çevirir.” diyor.

 

Bekleme, erteleme!

 

Hayat hep iniş çıkışlı olarak devam edecek, düzenli olmayacak. Çünkü burası dünya. İşlerimizin bitmesini, çocuklarımızın büyümesini, paramızın artmasını beklemeden ne yapmamız gerekiyorsa içinde bulunduğumuz şartlar izin verdiği ölçüde yapmak için çabalamalıyız. Başımıza gelen imtihanlarımızda çıkış bulamayacakmışız gibi yalnızca onunla uğraşıyoruz. Ancak bu imtihanlar bizim hayatımızı sıfırlamak için değil, o olayla kazanacağımız farklılığı kazanıp güçlenerek yapmamız gerekenleri daha güzel yapabilmemiz için var. Ve hayat bizim işlerimizin bitmesini beklemeyecek. Bizi yaratan, içinde bulunduğumuz şartları bilen Rabbimiz çıkış yoluna ulaşacak gücümüz nispetinde de sorumluluk vermiyor mu zaten? Dolayısıyla ertelemek içinde yaşadığımız olaylardan ziyade bizim kendi kontrolümüzle ilgili olan bir şey.

 

Bizleri ertelemeye iten korku, kaygı, mükemmeliyetçilik, dikkatimizi toparlayamamak gibi hal ve duygularımızı fark edelim önce. Ve bunları giderebilmek için adımlar atalım. Yapacağımız işle ilgili bilgi yetersizliği mi bizi korkutuyor? O zaman önce bilgi sahibi olalım. Dikkatimizi mi toparlayamıyoruz? O zaman dikkatimizi dağıtan şeyleri uzaklaştıralım. Mesul olduğumuz şey her ne ise onunla meşgul olalım. Günümüzü, işlerimizi planlayalım. Öncelik sıralaması yapalım.

 

“Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olan insanlar, yolda yürümeye başlamadan önce, gönüllerinde ve zihinlerinde yürümek ve yol almak zorundadırlar. Evvela, ‘Bu yolu ben nasıl aşarım?’ korkusundan kurtularak yola çıktıklarında görürler ki yol zor da olsa bir müddet sonra aşılmış yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman, insanların yüreklerinde, aslında yolun zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair bir iman doğar.”[2]

 “Bütün varlığınla Rabbine yönel. Yarın endişesini, dünün yanına terk et. Zira muhtemeldir ki yarın geldiği zaman, sen ölmüş olabilirsin.”[3]

Niyet et ve besmeleyle başla.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
[1]  (Müsned, I/139)

[2] Necmettin Erbakan

[3] Abdülkadir Geylani

YAZAR HAKKINDA
Hatice Kübra Gündüz
Hatice Kübra Gündüz
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN