Abone Ol

Numan Gökmen: “Öncelikle öğretmenler önemsenmeli, değer görmeli”

Numan Gökmen: “Öncelikle öğretmenler önemsenmeli, değer görmeli”
Numan Gökmen: “Öncelikle öğretmenler önemsenmeli, değer görmeli”

 

Numan Gökmen

ÖĞ-DER Şuurlu Öğretmenler Derneği Genel Başkanı

Anadolu Gençlik Dergisi: Hocam, öncelikle söyleşi nedeniyle bizi kırmadığınız için çok teşekkür ediyorum. Şimdi yeni bir eğitim öğretim yılına giriyoruz. Bundan dolayı da okul öncesi eğitimden başlayarak adım adım eğitimimizdeki sorunları konuşalım diyorum. Elbette ki eğitimin temel paydaşı olan öğretmenlerimizi de.

Numan GÖKMEN:

Okul öncesi eğitim:

“Her çocuk özeldir” düsturundan yola çıkan eğitim sistemimiz okul öncesinde çocuklarımıza beşikten mezara kadar ilim öğreniniz hadis-i şerifinin gereğini bireysel ve sosyal gelişimlerini destekleyecek din eğitimi programlarıyla birlikte yerine getirmelidir. Bu konuda MEB'in dışında Diyanet İşleri başkanlığı ve İslami hassasiyete sahip eğitimcilerin, STK'ların açtığı ana okulların çok faydalı olduğunu görüyoruz.

Okul öncesi eğitim sistemimizde her yaş grubunu kendi içerisinde; bireysel, rekabet içerisinde olmadan, düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri, paylaşabildikleri, çekinmeden soru sorabildikleri, tüm duygularını rahat bir şekilde yetişkinler ve akranları ile paylaşabildikleri bir ortam sağlanmalıdır.

 

İlkokullar:

Temel eğitimin ilk kademesi olan ilkokulların amacı okul öncesi eğitimin devamı olarak kendine güvenen, yeteneklerinin bilincinde olan, sosyal, ahlaklı, paylaşımcı, insana duyarlı, meraklı, pratik, çözüm üreten, mucit, yaşadığı dünyayı seven, doğaya ve çevreye karşı duyarlı bireyler yetiştirmek olmalıdır.

Temel beceriler ve değerlerin kazandırılması gereken kademe olarak ilkokullar; öğrenmeyi öğreten, bireysel farklılıkları geliştiren, öğrenmeyi zor olmaktan çıkarıp kolaylaştıran ve zevkli hale getiren, okuryazarlık becerileri (Türkçe okuma yazma, fen okuryazarlığı, matematik okuryazarlığı) ve temel yaşam becerilerinin kazanıldığı eğitim kurumları olmalıdır.

İlkokullarda eğitim ve öğretim programlarımız öğrencilerin akademik, sosyal, kültürel, fiziksel gelişimleri ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak yapılandırılmalıdır.

Okullarımızda maalesef eğitimin ilk yılında birinci sınıfta okuma yazma becerileri kazanıldıktan sonra eğitimin hedeflerinden sapılmaktadır. Eğitim sisteminde temel eğitim olarak tanımlanan ilkokul ve ortaokulları akademik bilgilerin yanında, ahlaki ve toplumsal değerlerin aktarıldığı, sosyal, kültürel, yaşamsal becerilerin de kazandırılması gereken eğitim kademesi olarak yapılandırmamız gerekmektedir.

Ahlaki ve toplumsal değerlerin kazandırılacağı eğitim kademesi olarak ilkokulları eğitim sistemimizin merkezine almak gerekmektedir. İlkokulda sağlam temeller üzerine kurulu bir eğitim sisteminde yetişen çocuklarımızın toplumsal hassasiyetlerinin daha üst düzeyde olacağı, küçük yaşlarda ahlaki ve manevi değerleri kazanmış çocukların daha sağlıklı toplumları meydana getireceğinin unutulmaması gerekir. Bu nedenle “Önce ahlak ve maneviyat” diyen eğitimcilerimizin ve eğitim sistemimizin temel hareket noktası ilkokullarımız olmalı ve ilkokullara gereken hassasiyeti göstermeliyiz.

 

Ortaokullar:

Ortaokul eğitimi özellikle son iki yılda sınav odaklı hâle gelmektedir. Bilgi yığını ve test sarmalı bu aşamada çocukların okuldaki temel meşgalesi hâline gelmektedir. Oysa bu kademe ilkokulda kazandırılan okuryazarlık becerilerinin ilgili alanlarda uygulamaya geçirilmesi gereken bir dönemdir.

TIMMS, PISA gibi merkezî sınavlarda öğrenciler teste dayalı soruları rahatlıkla yaparken özellikle temel becerileri uygulamaları gereken durumlarda büyük başarısızlık yaşamaktadır. Temel becerilerin akademik bir eğitime hazırlık olacak şekilde uygulanması ve bilgi yığını öğretimlerden uzak durulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

LGS ortaöğretimde öğrenciler için tek hedef olmuş okullarda LGS'de başarı oranıyla ölçülür hale gelmiştir. Tek bir sınavla başarı ölçülmemelidir. Bir öğrenciyi başarılı kılan manevi donanımlarını da dikkate alan bir sistem kurulmalıdır.

 

Anadolu Liseleri:

Anadolu liseleri genel akademik liseler olup üst öğrenime hazırlama hedefi dışında bir gayesi olmayan eğitim kurumları olarak kurgulanmıştır. Yükseköğrenime hazırlık olacağı düşünülen birtakım kuramsal bilgilerin tekrarlandığı ve çoğunlukla sınav sonrası unutulup giden yaşamla bir bağ kurma amacı gütmeyen bir eğitim sürecini içerdiği söylenebilir. Üniversiteye hazırlık işlevlerini yerine getirmeyi de yeterince yerine getirdiklerini söylemek zor gözüküyor.

Liselerde verildiği iddia edilen ders alanlarına dönük yapılan merkezi sınavlarda öğrencilerin büyük çoğunluğunun hiçbir varlık gösteremiyor olması bu savı destekliyor. Lise sonrası hazırlık kurslarına yoğun yönelim, söz konusu liselerde verilen eğitimin işlevsizliğini ortaya koyuyor. Dört yıllık uzun ama verimsiz bu eğitim yerine daha işlevsel, yükseköğretimde kullanacakları bilgilerin temellerinin oluşturulduğu ve bazı temel akademik beceriler ile yaşam kalitelerini artıracak becerilere odaklı bir eğitim tasarımına ve program anlayışına ihtiyaç duyuluyor.

Lise eğitimi alan gençlerin amaç yoksunluğu gelecek açısından en büyük sorunlardan birini teşkil edecek gibi görünmektedir. Gençlerin sorumluluk almaktan, millî manevi değerlerden uzaklaşmış ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşmaya eğilimli hâle geldikleri görülüyor. Verilen eğitimin ve eğitim içeriğinin bu soruna çözüm üretmekten ziyade yabancılaşmaya zemin hazırladığı, bencillik düzeyinde bireyselliği körüklediği, diğerkâmlık, fedakârlık, merhamet gibi insani duyguları destekleyecek bir uygulamaya veya hedefe sahip olmadığı, maddi hedefler dışında bir hayat tasavvurunu desteklemekten uzak olduğu görülmektedir.

Şu an Anadolu, Meslek ve İHL'lerde tek hedef TYT, AYT sınavlarında başarı olmuş durumda.Bu da sağlıklı bir nesil yetiştirmenin önündeki bir engel çünkü eğitimde asıl olan önce ahlak ve maneviyat düsturu olmalıdır. Testle tost arasına sıkışmış 18 milyon öğrenciye yarış atı muamelesi yapmaktan vazgeçmeliyiz. Çocukların toplumu tanıyacakları, sorumluluk bilinci geliştirebilecekleri ve insani değerler inşa edebilecekleri bir eğitim tasarımına ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Mesleki ve Teknik Liseleri:

20. yüzyılda bilgi toplumuna geçiş süreci işgücünden beklenen becerilerin de farklılaşmasına neden olmuş, ülkelerin politika belirleyicileri de mesleki eğitim politikalarını bu doğrultuda yapılandırılmaya çalışılmıştır.

Mesleki ve teknik eğitim, ülkelerin gelişmesi ve rekabet edilebilirliğinin sağlanması açısından son derece önemlidir. Mesleki ve Teknik Eğitim Liseleri, teknolojik gelişmelere uygun olarak zihin, duygu, sosyalleşmeye, beden ve ruh boyutunda gelişimine uygun ortamlarını sunmak zorundadırlar.

Mesleki ve Teknik Eğitim Liseleri, çocukların doğuştan gelen yetenekleri üzerine ahilik kültürüyle ruh boyutuna, üretimle fizik boyutuna hitap edebilmelidirler.

Hızla değişen ve gelişen dünyada, yeni teknolojiler çocuklarımıza sıra dışı fırsatlar sunmakta, çocuklarımız Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde erken yaşta eşi benzeri görülmemiş küresel bir rekabet ortamında, yeteneklerini sergileyebilme imkânı ve ortamı bulabilmelidirler. Bu çerçevede, Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde; eğitim sisteminin daha özgürlükçü, esnek ve geçişlere imkân veren bir yapıya dönüştürülmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

Genel ve mesleki teknik eğitim sistemimiz temel becerilere sahip, bilgiyi günlük hayatında kullanabilen, analiz ve gözlem yapabilen bir insan yetiştirmeyi hedef almalıdır. Bu kapsamda insan merkezli kalkınmanın sağlanmasında planlanmış bir mesleki ve teknik eğitim sisteminin oluşturulması büyük bir önem arz etmektedir.

 

İmam Hatip Liseleri:

İHL öğrenci yönelimi problemi yaşamaktadır. Özellikle erkek öğrenciler ve akademik başarısı yüksek öğrencilerce tercih edilmemekte, aile vb. faktörler nedeniyle kayıt yaptıran birçok öğrenci 9. sınıf sonrası okuldan ayrılma eğilimi göstermektedir. Öğrenci kayıpları bu okullar için önemli bir sorundur.

Öğrencilerde amaç yoksunluğu imam hatip misyonu ile uyuşmayan bir düzeyde olup öğrencilerin genel liselerdeki değer erozyonu bu okullarda da gözlemlenmektedir. Bu durum İHL misyonunun yok olmasına ve bir alternatif model olma özelliğinin ortadan kalkmasına neden olmaktadır.

Öğretmen kadrosunun, İHL misyonuna uygun ve öğrencilerin okula aidiyetini arttıracak niteliğe sahip öğretmenlerin atamasına hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.

 

AGD: Şimdi de gelelim öğretmenlere. Genel olarak öğretmenlerin sorunları nelerdir?

GÖKMEN: Öncelikle öğretmenler önemsenmeli, değer görmeli. Öğretmen ve eğitim alanındaki yöneticilerin özlük hakları iyileştirilmelidir. Aynı işe farklı ücret anlamına gelen kadrolu-sözleşmeli ve ücretli öğretmen farklılığı ortadan kaldırılıp tüm öğretmenler kadrolu öğretmen olmalıdır. Özellikle de ücretli öğretmenlik ortadan kaldırılmalıdır. Nasıl ki ücretli doktor, ücretli polis veya ücretli hâkim, savcı olmuyorsa, tüm bunları ve diğer her meslek grubunu yetiştiren öğretmenlikte de "ücretli" diye bir şeyin olmaması lazım.

Özellikle de siyasilerin eğitimdeki tüm sıkıntıların sebebi olarak öğretmenleri görmemesi gerekiyor, yönetici atamaların torpil ve adam kayırmalara son verilip diğer her konuda olduğu gibi burada da liyakat ve ehliyete önem verilmelidir.

Bir de öğretmen seçme ve yetiştirme problemleri var. Öğretmen olmak isteyen öğrenciler eğitim fakültelerine başvuru sürecinde akademik becerilerinin ölçülmesi ile birlikte ilgi, beceri ve yetenek sınavına da tabi tutulmalıdır. Eğitim fakülteleri bu öğrencilere akademik, ilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirecek şekilde eğitim vermelidir. Öğretmen adaylarının teorik bilgi yanında pratik saha uygulamalarına ağırlık verilmelidir (En az iki eğitim öğretim yılı saha uygulaması yaptırılmalıdır.).

 

AGD: Son olarak, siz Öğ-Der (Şuurlu Öğretmenler Derneği) olarak eğitimle ilgili sorunların çözümü noktasında ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?

GÖKMEN: Bizim internet sitemize girenler eğitim alanında yaptığımız çalışmalarla ilgili raporları görecektir. Biz sadece öğretmen sorunları değil; öğretmeni de ilgilendirdiği için idareci, veli ve öğrenci profiline yönelik çalışmalar da yaptık. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız: Dört duvar arasında eğitim devri artık bitmek üzeredir. Pandemi süreci ile başlayan uzaktan eğitim insanları buna yönlendirmektedir. Özellikle Türkiye'de öğrencilerimiz en iyi okulu, en iyi üniversiteyi kazanmak için sadece akademik başarıya odaklanmış durumdadır. Bu sistemden kurtulmanın yolu Milli Görüş’ün tavsiyelerinden geçer. Bizler ÖG-DER olarak Türkiye'deki eğitim sisteminin uluslararası bir ifsat komitesi tarafından kurgulandığını ve neredeyse dünyanın her tarafında aynı oyunu oynadığını görüyoruz. Peki bunu nereden biliyoruz? Bizler ÖG-DER olarak birçok defa uluslararası eğitim konferansları düzenledik, Malezya'dan Afrika’ya, Çad'a, Pakistan'a kadar farklı ülkelerden eğitimcileri davet ettik. Eğitim alanında çalışan birçok uzman isim kendi ülkelerindeki eğitim sisteminin kurgulanması ve müfredatın oluşturulmasında batı dünyasının etkisinden ve baskısından bahsetmiştir. Bizler de bu ifsat düzenine karşı ıslahla görevliyiz. Bu yüzden sadece aklı esas alan değil; kalbe de dokunan bir eğitim sistemi kurulmalıdır. Çünkü sadece akla dokunan sistem dini değerlerden uzak nefisperest nesiller yetiştirirken hem kalp hem akla aynı oranda önem veren bir eğitim sistemi hem dinsizliği hem de IŞİD gibi bağnaz bir din anlayışını engelleyecektir. Bu yüzden de Erbakan Hocamız çocukların kalbine ne koyduğumuzu sorgulamamızı istemektedir.

Bizler artık dijital dünyaya karşı alternatif kanallar üretmeliyiz. Bu yüzden her sene ÖĞ-DER olarak kısa film senaryo yarışmaları yapıyoruz. Bu yarışmalarda ödül alan bir kısım senaryoları filme çektik. Bunlar ödüller aldı ve bağımlılıkla ilgili olan kısa filmlerimize İçişleri Bakanlığı ile birlikte proje yaparak okullarımızda gösterdik. Dijital madde bağımlılığı, alkol ve kumar bağımlılığı gibi bağımlılık türlerine karşı 17 ilde öğrencilerimize bu kısa filmlerimiz eşliğinde seminerler düzenledik. Şüphesiz eğitim sadece okullarda formel bir şekilde olmuyor. Bu yüzden de dijital dünyada bu üretimi yaptık. Bu tip çalışmalarda öğrenci velilerine bir çağrım ÖĞDER, AGD ve MGV gibi kurumlarımıza destek olmaları bunların faaliyetleriyle çocuklarını buluşturmaları. Yine Milli Eğitim Bakanlığı'na faydası olsun, ümmete bir yol haritası göstermek için illerde yerel eğitim şuraları yaptık. Bu şuralarda eğitimin sorunlarını konuştuk. Unutmayalım ki Hakkari'deki eğitim ile Edirne'deki eğitimin sorunları farklılık göstermektedir. Ayrıca Türkiye'nin en uzun süreli ve ücretsiz çıkardığımız Milli Şuur Dergisi ile 3 ayda bir eğitimin sorunlarını ve alternatif çözüm yollarını masaya yatırdık. Dergimizi ücretsiz olarak 81 ile il milli eğitimler olmak üzere öğretmenler odasına şube başkanlarımız vasıtasıyla ulaştırdık. Bizler öğretmen derneği olarak eğitimin kalitesini artıracak her türlü hamlenin destekçisiyiz. Geçenlerde gündeme gelen karma eğitim konusuyla da ilgili akademisyenler, öğretmenlerimiz ve idarecilerimizin katıldığı Başkent Öğretmenevi'nde bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı da rapor haline getirip kitaplaştırdık. Karma eğitimi mahsurları ile ilgili bu çalışmayı kamuoyunda arz ettik. Bu anlamda Milli Eğitim yetkililerinin karma eğitimden çıkmak isteyen velilerin kız ve erkek okullarına gönderebileceği sistemi kurması da eğitimimizin kalitesini artıracaktır.

AGD: Bizleri bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

GÖKMEN: Biz teşekkür ederiz.

YAZAR HAKKINDA
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN