Abone Ol

Mehmed Şevket Eygi

Mehmed Şevket Eygi
Mustafa Kurdaş

Gittikten sonra, söylenmişin bir kıymeti varmış gibi söylenir söylenenler… Söylenmesin babında düşmüyorum bu notu, elbette her söylenende bir kıymet vardır…  Lakin söylenene göre de söyleyene göre de değişir “kıymet” dediğimiz.  

Gidenlerin arkasından insanlar iyi konuşur, güzel yazar... Övgüler, iltifatlar, yere göğe sığdıramamalar… Hatta kallavi  nutuklar. Kimi zaman pişmanlıklarla, kimi zaman timsah gözyaşlarıyla sahne alır insanlar, gidenin arkasındaki sahnede. 

Ama hiçbirinin kıymeti gidenin geride bıraktığı kadar değildir. 

O yüzden, Mehmed Şevket Eygi’yi anma, hatırlama yazılarının alışılmış övgü yazılarından, iltifat yazılarından daha farklı olması gerektiğini düşünenlerdenim. “Kıymet, gidenin götürdüğünde, geride bıraktığındadır” dedik ya hani;  Bize düşen de kıymetlinin kıymetli olduğunu söylemek, yazmak değil, o “kıymeti” ortaya çıkarmak, 

Diğer taraftan Mehmed Şevket Eygi söz konusuysa, gereksiz iltifat ve övgülerden rahatsız olacak ilk kişi inanın bizatihi kendisi olurdu. Nezaket demiyorum, yalakalık sahillerine vuracak hesaplı, nefsi iltifatları bahis konusu ediyorum... Yoksa nezaket, Eygi ile birlikte yaşamış. Nezaket, Eygi’nin üzerinden hiç çıkarmadığı elbise olmuştur.  Eygi’nin başındaki fes, başındaki takke görünen alametifarikasıysa nezaket de yüzüne, diline, yazısına yansıyan bir alametifarikaydı. Onun bir sohbet meclisinde bulunan zat kim olursa olsun, bir müddet sonra kelimelerini seçmeye başlar, cümlelerini kurarken dikkatini toplar, oturuşuna kalkışına daha bir dikkat etmeye kendini mecbur hissederdi. Kaba saba bir mizaç bile, onun nezaketi karşısında sinerdi. Patavatsız, lüzumsuz, geveze, bilmiş, ukala… Hangi mizacın, hangi kalıbın adamı olursa olsun, Eygi’nin meclisindeyse çok değil beş dakika sonra İstanbul Türkçesiyle konuşmaya, adab-ı muaşereti… Onun girdiği kapıdan içeriye, “selam ve tebessüm” ile  birlikte sadece bir İstanbul beyefendisi değil, Osmanlı’nın   naifliği ve İslam adab-ı muaşereti de girerdi. Sonra mı? O girmişse bir mekâna, o mekân bir sohbet meclisine bürünürdü... Adımlar bedenleri, cüsseleri taşıyorsa, Eygi’yi, kelimeler, tebessüm, kuşandığı muhteva da Osmanlı’yı taşırdı... Kültürün, tarihin, sanatın ve tabi ki Müslümanların pür halinin konuşulduğu sohbet meclislerinde tat damaklarda kalırdı. Konu konuyu letafetle açardı, sadece merakla değil. 

Yaşadığını yazardı aslında. Yaşardı ama saçaklı yaşamazdı. Onun okuyucuları onun her şeyini bilir, hisseder, yaşardı. Sohbet meclisi de tadı damaklarda kalacak sohbet halkalarında… 

Mehmed Şevket Eygi, isminin yazımında hususi bir hassasiyete sahipti. İsminin “Mehmet” değil, “Mehmed” olarak yazılmasına isterdi. ‘t’ veya ‘d’, ne fark eder demez, isminin mutlaka “Mehme-d” olarak yazılmasına dikkat ederdi. İkinci isminin “Şevki” ismiyle karıştırılmasından da muzdaripti. 

Mehmed Şevket Eygi, gençleri severdi. Bulunduğu bir mecliste genç varsa heyecanlanır, morali yerine gelir, onlarla muhatap olmayı önemserdi. Kimi zaman bütün sohbetini gençlere üzerinden yapar, böylece yaşça büyük olanları da rencide etmeden gençler üzerinden tavsiyelerde bulunurdu. 

Sanırım çok genç Mehmed Şevket Eygi’den “takken var mı?” sorusunu duymuştur. Genç takkesinin varlığını söylese de bitmeyebilirdi konu. Takke çıkarılır ve gerekirse temizliği  de kontrolden geçerdi. Tebrik hak eden genci fazla utandırmadan kendisine has nezaketiyle gönlünü hoş eder, takdir ederdi. 

 

* * *

Gitti deriz ama yazan insan yazdıklarıyla aramızda kalmaya devam eder. 

Onun için çok kişi bugüne kadar çok şey söyledi, çok şey yazdı. 

Kimisi ona son Osmanlı Beyefendisi diyor…

Kimisi İstanbul Türkçesi’nin son temsilcisi. 

 

Yazmak bir eylemse… Mehmed Şevket Eygi, evet o bir eylemdi.

Yazmak bir sanatsa, evet Mehmet Şevket Eygi bir sanattı…

Yazmak eğer güneşin doğması gibi bir şeyse, Mehmet Şevket Eygi’nin ölümü güneşin batması değildi. Günü yazan yazar bir gün gelir güneşin batması gibi batar, ama Eygi gibi yazarlar az doğduğu gibi, yazılarıyla günleri, seneleri aydınlatmaya  devam eder. 

Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kalemin ucunda gizliymiş ya hani... Kıymeti söz ve yazı açığa vururmuş ya hani. Mehmet Şevket Eygi, yazılarıyla yaşayan biriydi.

YAZAR HAKKINDA
Mustafa Kurdaş
Mustafa Kurdaş
YORUMLAR
Munir Muslu
23-10-2020 - 08:27
Nur içinde yatsın! Yüce Rabbim onun gibi insanları ümmete nasib eylesin. Sayın Mustafa bey az öz ifadeyle zatı muhteremi hatırlatmışsınız. Allah sizden razı olsun!
YORUM YAPIN
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yazarın başka yazısı bulunmamaktadır.