Abone Ol

Adnan Abi

Adnan Abi
Adnan Demirtürk ile ilk defa 6 Eylül 1997’de, yönetiminde bana da görev verildiğini birkaç gün öncesinden öğrendiğim MGV Genel Kurulu’nda karşılaşmıştık.  Düzgün giyimi, edepli duruşu, Erbakan Hocamızı hatırlatan hâl ve tavırlarıyla çok dikkat çekici idi. Hamasetten uzak ama heyecan veren düzgün cümlelerle yaptığı konuşma, salondakiler üzerinde çok olumlu tesir bırakmıştı.

O yıl Başbakan Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki 54. Erbakan Hükümeti çeşitli sinsi oyunlarla sona erdirilmişti. Ülkemizi kalkındıracak Milli Görüş Kalkınma Hamlesi ve olumlu neticeler veren icraatları, Rand Raporları’nın çizdiği plan çerçevesinde darbeciler eliyle engellenmişti. 28 Şubat Postmodern Darbesi ülkeyi kargaşa ortamına çevirmişti. Başta Refah Partisi olmak üzere Milli Görüş kuruluşlarının ve Milli Görüş mensuplarının yoğun bir şekilde üzerine gidildiği bir dönemdi. Baskınlar, psikolojik baskılar, fişlemeler yapılıyordu, hukuk ve insan hakları Devlet Güvenlik Mahkemeleri eliyle rafa kaldırılmıştı.  

Millî ve manevî duygularla, samimiyetle, ibadet şuuruyla gençlik çalışmaları yapan gençlik ve Milli Gençlik Vakfı üzerinde de yoğun baskılar vardı. Adnan Bey tabir caizse gemiyi hasar görmeden güvenli sahile ulaştırmak düşüncesinde idi. “Saatleri zafere ayarlayıp büyük hedeflere demir atmak…” azim ve kararlığında idi.

İlk Başkanlık Divanı Toplantımızı bütün bu şartlar altında Adnan Bey’in başkanlığında yaptık. Başkanlık Divanımız çok değerli bir kadrodan oluşuyordu. Hiç ara vermeden yoğun bir çalışma temposuna girmiştik.

Adnan Bey kişisel özellikler olarak, çok zekiydi, birikimli idi, iyi bir dinî eğitimi aldığı belliydi. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olmuş, sonrasında da kendisini yetiştirmişti. Vaktini hiç boş geçirmiyordu. Devamlı okuyor, yazıyor, tefekkür ediyor ve ha bire de üretiyordu. Kitapçıları dolaşırdı, yeni çıkan kitapları takip eder, satın alırdı. Kitaba düşkün biri olarak ben de yeni çıkan yayınları kendisine tavsiye ederdim. Kendisi bana Murat Bardakçı’nın o zamanlar yeni çıkan kitabı Şahbaba’yı hediye etmişti. 

Çok genç yaşta, 24 yaşında iken iki seçimde Refah Partisi Genel Merkez Karargâh Başkanlığı, ilçe başkanlığı, belediye başkanlığı ve milletvekili adaylığı görevlerini başarıyla yürütmüştü. Yaşadığı Vakfıkebir’den Trabzon ve çevresindeki illere kadar konuşmacı, eğitimci olarak önemli çalışmalar yapmıştı.

Edepli idi, kim olursa olsun ellerini birbirine bitiştirdiği dizlerinin üzerine koyar, biraz öne eğilerek edeple oturur; bu hâlini hiç bozmazdı. İçeri girdiğinizde ayağa kalkar, ceketini ilikler, tebessümle kollarını yana açar, kucaklayacak gibi sizi karşılar, siz oturtmadan da oturmazdı. Muhatabına saygın bir unvanla hitap ederdi. Herkese saygılıydı; ama inancımıza ve davamıza aykırı söz ve davranışlara karşı da çok sertti, tepkisini de yiğitçe ortaya koyardı.

Zekâsı, eğitimi ve liderlik hasletleri ile meseleleri çok doğru tanımlıyor, düzgün bir tasnif ortaya koyuyordu, bizi peşinden sürüklüyordu. Cihatla giydirilmiş teşkilat ruhu, davranışını içselleştirdiği liderimiz Erbakan Hocamıza bağlılığı, sistematik çalışma kabiliyeti, disiplini, planlı ve programlı çalışma usulü vardı. Biz daha ilk günden nasıl bir çalışma ortaya koymamız gerektiğini anlamıştık. Temel prensip belliydi. “Her işin başı imandır, sonra salih amel… Sonra da sabrı tavsiye… davamızın hayranı değil, bağlısı olmalıyız. Rabbimiz ‘İçinizde Allah’a çağırandan daha güzel sözlü kimdir?’ buyuruyor.”

Çalışma arkadaşlarımızla aramızda kısa sürede sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki oluştu; sonraki toplantılarımız hep bu minval üzere son derece verimli bir şekilde aksatılmadan devam etti.

Önce, MGV nasıl bir kuruluş, onun tanımını yaptı. MGV’nin tanımı ve amacı şu şekilde idi: “Türkiye’mizin en büyük sivil toplum kuruluşu, dünyanın en büyük gençlik organizasyonu ve aziz milletimizin vakıf medeniyetinin bir eseri olarak dünyanın en büyük hayır kuruluşlarından biri olan Milli Gençlik Vakfımızın, bütün insanlık yararına hayrı ikame etmek, iyi, doğru, faydalı ve adil olanı egemen kılmak için ‘İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.’ inancıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri…” Bu aynı zamanda MGV’nin çalışma alanlarıydı ve bu alanlar üzerinde çalışmalarını yapacaktı. Bu nedenle de MGV çalışmaları bu tanım üzerine bina edildi. Aksiyonlar, programlar, eğitimler, tanıtım argümanları vb. üretildi.

Gençler yaygın olarak “Adnan Abi” diye hitap ederlerdi. O gençlerin “Adnan Abi”si idi. O, gençleri çok seviyordu, gençler de “Adnan Abi”lerini.

Karşılaştığı gençlere daha karşıdan kollarını yanlara doğu açıyor, onları bağrına basıyor, muhabbetle kucaklıyordu. Gençler ona “abi” diyorlardı. Bir anda Adnan Abi’nin etrafında gençlerden öbekler oluşmaya başladı. Ankara’da, İstanbul’da, gittiği bütün il ve ilçelerde hep gençler vardı… O da sevgiyle, asla kızmadan bağırmadan, nezaketle anlatıyor, anlatıyor, anlatıyordu… Gençler de gözlerinin içine bakarak Adnan Abilerini muhabbetle, dikkatle dinliyorlardı.

Kısa ömründe gençlerin inşası üzerinde çalıştı. Bizatihi yakından ilgilenerek yetiştirdiği gençlerin yanı sıra binlerce gencin doğru hedefler üzerinde, doğru esaslarla yetişmesine de vesile oldu. Konuşmaları gençler üzerinde kalıcı izler bırakıyor, kurduğu cümlelerin her biri gençlerin ağzında birer slogana dönüşüyordu. Sözleri ve davranışları birbirini tamamladığı için etkileyici idi.

Ağırlıklı olarak ortaöğretim ve üniversite gençleri üzerine odaklandı; bunlarla ilgili komisyonlar ve birimler oluşturdu.

Bir gençlik kuruluşu olarak muhatap kitlemiz gençleri iyi tanıyabilmek için birtakım nitelikli çalışmalar ortaya koymuştuk. Akademik bir gruba Türkiye genelinde kapsamlı “Gençlik Araştırması” yaptırmıştık. MGV yurtlarında ve evlerinde kalan gençler üzerinde de “İç Analiz”ler uygulamıştık. Tüm araştırmaların çapraz analizleri yapılarak “Gençlik Topografyası” çıkarmıştık. Bu çalışmalar üzerine eylem ve söylemler belirlemiştik istişare toplantılarıyla. Uygulamalar ile kısa sürede olumlu neticeler almıştık. 

 MGV yönetimi olarak bizler de onun genel başkanlığında bütün teşkilatlara giderek yüksek bir inanç, gayret ve heyecanı yansıtmaya çalışıyorduk.

Erbakan Hocamız çalışmalarımızla ilgili hazırladığımız raporları belli periyotlarda Adnan Bey’in sistematik sunumuyla dikkatle dinliyordu. Hocamız nasihat eder, emir ve talimatlarını söyler, “Hadi bakalım gazanız mübarek olsun.” diyerek uğurlardı.

Hep beraber kadrolar olarak, teşkilatlar olarak “Bizim bir gündemimiz var: Biz kuluz, âlemlerin ise sahibi var. Biz bize düşeni, vazifemizi yaparız. Âlemlerin Rabbi, layık olduğumuz zaman, en zayıf sebepleri oluşturarak bize yardım eder. Örümceğin ağ kurup Efendimiz (s.a.s.)’i koruduğu gibi… Her fırsatta pek zayıf sebeplerle Rabbimiz, sevgili kullarını korumaya devam etmektedir.” düşüncesine ram olmuştuk.

Biliyorduk ki “Her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Hidayet nimetinin şükrü ise hizmet ve Allah yolunda cihattır.”

Gençlerle bir arada iken onlara, okuyup araştırmalarını, faydasız ilimlerden uzak durarak ilim tahsil etmelerini ısrarla tavsiye ediyordu.

Davranış olarak da ruh ve beden temizliğinize itina göstermelerini, güzel ahlak sahibi olmalarını, kaba söz, küfür ve boş sözlerden, malayaniden uzak durmalarını ısrarla vurguluyordu. Şahsiyetli olmayı, arkadaşlarıyla iyi geçinmelerini, iradelerini yanlışlıklara ipotek etmemelerini istiyordu. Konuşmaları ve tavsiyeleri kendi yaptıklarıydı. Örnek kişilik olarak kendi nefsinde titizlikle uyguladığı hususlardı. Zaten bu sebeple tesir gücü çok yüksekti.

Gençlerin ahlakî ve manevî inşalarının yanı sıra kişisel gelişimlerinde, kendi geleceklerinin inşasında ısrarla somut ödevler veriyordu. Genel kültür sahibi olmalarını, bilgi işlem teknolojisini iyi kullanmalarını, mesleklerinde uzmanlaşmalarını, özellikle yabancı dil öğrenmelerini istiyordu. Arapçanın bir yabancı dil gibi değil de kendi dilimiz olarak kabul edilerek öğrenilmesi gerektiğini vurguluyordu. Akademik kariyer yapılıp formasyon geliştirilmeli, vizyon sahibi olunmalıydı.

İçinde bulunduğumuz sıkıntılı günleri ancak çok daha fazla çalışarak atlatabilirdik. Bütün illeri, teşkilatları dolaştı. Teşkilatlara pozitif enerjisini, sevgisini, muhabbetini yansıttı. Toplumun her kesimindeki çok önemli kişileri ziyaret etti, güzel bir üslupla davasını anlattı.

 “Buna rağmen yüz çevirirlerse de ki ‘Allah bana yeter…’ ”, “Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven.” ayetlerini adeta vird edinerek hep çalışmayı tavsiye ediyordu.

Mayıs ayı MGV Bölge ve Şube Başkanları Toplantımızı Samsun’da yapma kararı almıştık. Toplantıdaki konuşmasında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir hadisi şerifini okudu:

Ebû Hu­rey­re (r.a.) Hz. Pey­gam­ber (s.a.s.)’in şöy­le bu­yur­du­ğu­nu ha­ber ver­mek­te­dir: “Kı­ya­met gü­nü hesabı ilk gö­rü­le­cek ki­şi, şehit düş­müş bir kim­se olup hu­zu­ra ge­ti­ri­lir. Al­lâh Te­âlâ, ona ver­di­ği nimetleri ha­tır­la­tır, o da ha­tır­lar ve bun­la­ra ka­vuş­tu­ğu­nu itiraf eder.

Ce­nâb-ı Hak ‘Pe­ki bun­la­ra kar­şı ne yap­tın?’ bu­yu­rur. O kim­se ‘Şehit dü­şün­ce­ye ka­dar senin uğ­run­da cihat et­tim.’ di­ye ce­vap ve­rir. Ce­nâb-ı Hak ‘Ya­lan söy­lü­yor­sun. Sen, ne kah­ra­man adam de­sin­ler di­ye sa­vaş­tın, o da de­nil­di.’ bu­yu­rur. Son­ra em­ro­lu­nur da o ki­şi yü­züs­tü ce­hen­ne­me atı­lır.

Bu de­fa ilim öğ­ren­miş, öğ­ret­miş ve Kur’an oku­muş bir ki­şi huzura ge­ti­ri­lir. Allah Te­âlâ ona da ver­di­ği nimetleri ha­tır­la­tır. O da ha­tır­lar ve itiraf eder. Ona da: ‘Pe­ki bu nimetlere kar­şı­lık ne yap­tın?’ di­ye so­rar. O ise ‘İlim öğ­ren­dim, öğ­ret­tim ve senin rızan için Kur’an oku­dum.’ cevabını ve­rir. Cenabı Hak ‘Ya­lan söy­lü­yor­sun. Sen, âlim de­sin­ler di­ye ilim öğ­ren­din, ne gü­zel oku­yor de­sin­ler di­ye Kur’an oku­dun. Bun­lar da se­nin hak­kın­da söy­len­di.’ bu­yu­rur. Son­ra emrolu­nur, o da yü­züs­tü ce­hen­ne­me atı­lır.

(Da­ha son­ra) Allah’ın ken­di­si­ne her çe­şit mal ve im­kân ver­di­ği bir ki­şi ge­ti­ri­lir. Allah Te­âlâ ver­di­ği nimetleri ona da ha­tır­la­tır. O da ve­ri­len nimetleri ha­tır­lar ve itiraf eder. Cenabı Hak ‘Pe­ki ya sen bu nimetlere kar­şı­lık ne yap­tın?’  bu­yu­rur. O şa­hıs ‘ Ve­ril­me­si­ni sev­di­ğin, razı ol­du­ğun hiç­bir yer­den esirge­me­dim, sa­de­ce se­nin rızanı ka­zan­mak için ver­dim, har­ca­dım.’ der. Hak Te­âlâ ‘Ya­lan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bü­tün yap­tık­la­rı­nı ne cö­mert adam de­sin­ler di­ye yap­tın. Bu da se­nin için zaten söy­len­di.’ bu­yu­rur. Em­ro­lu­nur, bu da yü­züs­tü ce­hen­ne­me atı­lır.” (Müs­lim, İmâ­re, 152)

Güzel bir toplantısının ardından Ankara’ya dönüşte elim bir kazada şehadete erdi. Biz şahidiz ki Adnan Bey hadisi şerifteki mana üzere hem malını, hem ilmini hem de canını Allah yolunda harcadı.

Şehadetinde kendisine eşlik eden, yanında yetişen iki gencimiz de vardı. Talha Özcan Eyüboğlu gelecek vadeden sevimli bir gencimizdi. Ahmet Zahid Turan, İsmet Özel hayranı bir üniversite öğrencisi, Karadeniz şivesiyle İsmet Özel’in sözlerini öyle bir anlatışı vardı ki…   

Allah şehitlerimize rahmet eylesin, şehitlerle haşreylesin inşallah.

YAZAR HAKKINDA
Tacettin Çetinkaya
Tacettin Çetinkaya
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN