Abone Ol

Mehmed Âkif’in gençliği “Âsım” başlığı altında idealleştirmesinin arka planı…

Mehmed Âkif’in gençliği “Âsım” başlığı altında idealleştirmesinin arka planı…

 

     Üstad Mehmed Âkif'in “Âsım”, başlıklı şiiri kitabı, Safahat’ın altıncı kitabının adıdır. “Âsım” başlığı Üstad Âkif tarafından özel olarak seçilmiş, gençlik Âsım'ın şahsında remzedilmiştir. Bir başka ifadeyle ideal bir gençlik modeli Âsım'ın şahsında simgeleştirilmiştir. “Âsım”, Safahat'ın yedi kitabı içinde en kolay anlaşılır olanıdır. Hatta bu nedenle Safahat'ı okumak isteyenlere, altıncı kitaptan başlamalarının uygun olacağı belirtilir. Tabii “Âsım”, en kolay anlaşılır kitap olmasına karşın, Üstad Âkif'in üzerinde en fazla çalıştığı bir şiir harikasıdır. Nitekim Süleyman Nazif'de birazda mübalağayla bu şiir kitabını “Bir şiir mucizesi” olarak telakki etmiştir...

     Bu eserle ilgili bir başka yorumda Nurettin Topçu’ya aittir. Şöyle ki:

 

     “Âsım, Âkif’in sanatında bir merhaledir. Onda birinci devrenin idealizmi yeni bir dâvâyı doğruluyor. San’atkâr devrini kurtaracak olan ideal genci sahneye çıkarıyor… Hakîkatte bu hayâl ettiği kendi gençliğidir.”[1]

 

     İslâm şâiri Mehmed Âkif’in eserinde konu edindiği “Âsım” aslında hayali bir şahsiyettir. Âkif’in gerek beden yapısı, gerek ruh yapısı bakımından idealize ettiği sembol bir isim… Aynı zamanda gözünü budaktan esirgemeyen, ilmiyle inancını birleştirecek, harmanlayacak bir isim. Eserde Hocazâde, Âkif'in kendisidir. Babası olarak görünen Köse İmam profili ise hayatta tanıdığı gerçek bir insan olan Ali Şevki Hoca’dır. Âsım, Köse İmam Ali Şevki Hoca'nın oğludur. Lâkin gerçek hayatta böyle biri yoktur. Eserdeki dördüncü şahıs olan Emin ise Mehmed Âkif'in oğludur. Dolayısıyla Âkif’in düşlerinde sembolleştirdiği, olmasını istediği bir gençlik modelidir, “Âsım”… Zaten eserde asıl tema Âsım'ın neslidir. Nitekim Üstad Âkif, Hocazâde olarak Köse İmam'a karşı bahis bu noktaya geldiğinde “Âsım”ın neslinin faziletlerini, meziyetlerini ve gösterdiği kahramanlıkları över.

     Üstad Mehmed Âkif, muhavereli manzum hikâyelerle ördüğü bu eseri 1924 yılında neşretmiştir.

     Konuşma tarzında tertip olunan eserde, Hocazâde olan Âkif, Köse İmam’ı ziyarete gider. Köse İmam, Temiz Tahir Efendi'ye ait bazı hatıraları konu edinir ve onu rahmetle anar.

     Daha sonra Birinci Dünya Harbi'nden bahis açılır. Köse İmam, harp zenginlerinden bahseder. Bunlardan gittikçe züppeleşen bir paşanın, karısının üstüne evlenmeye kalktığını, kendisinin de onun nikâhını kıymadığını anlatır... Sonra konuya ilgili bazı aile hadiseleri dile getirilir, açmazlarıyla konu edilir. Bu bağlamda evrensel İslâm inancının kadına bakışı, kadının ve erkeğin görevleri bu süreçte pek güzel hulasa edilir. Bu hulasa şiire dökülürken Üstad Âkif'in aruzdaki başarısı gerçekten göz kamaştırıcıdır.

     Yine bu doğrultuda pek çok konu gündeme gelir. Bu konulardan biri de memleketin imarıdır. Bu noktada Köse İmam'a göre, halka yol gösterecek kişiler âlimlerdir. Ayrıca medreselere el atılması ve asrın icaplarına göre yeniden tanzim edilmesi gerekmektedir. Bu müesseselere bir an önce çeki düzen verilmelidir. Çünkü memleketin yol göstericileri burada yetişmektedir.[2]

     Üstad Âkif, bu eserinin ilerleyen bölümlerinde zulmü alkışlamayacağını, zalimleri asla sevmeyeceğini deklare eder; akabinde ise İslâm inancında ümitsizliğin inançsızlıkla bir tutulduğunu belirtir. Milletin kurtulması, aydınlığa çıkması, hürriyetine kavuşabilmesi için sağlam bir iman ve azim oluşturmanın gereği üzerinde durur. Nitekim Çanakkale destanını yazan nesil, bunları yapacak güçtedir. Zaten “Âsım”da ki, “Çanakkale Şehidleri” şiiri ihtişamlı bir fanus, parlak bir avizedir…

 

“Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;

“O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme” dedi.

Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek…”

 

     “Âkif Çanakkale şehidlerini tasvir ettiği kısım, eserin lirizm bakımından en coşkun mısralarıdır. Bize ihtişamsı bir şehid mezarı tasvir eder. Bu mezarın tavanı nisan bulutları, örtüsü yıldızlı gökler, avizesi ülker yıldızıdır. Ay ışıkları, döktüğü kanlara bürünmüş halde uzanan bu şehidi, tâ fecre kadar, türbedâr gibi beklemektedir. Fecirlerle, âvizesinin ziyaları taşkınlaşan Çanakkale şehidlerinin yarasına, her akşam tüllenen mağriple sarar; fakat bu mezar, hakîkatte, üzerinde bir toprak yığını bile bulunmayan, yaraları apaçık, kefensiz, kendi kanına bürünmüş olarak yatan kimsesiz bir şehid mezarıdır; esasen şâirin kudreti de, tabiat dekoru teşkil eden unsurları, vatani duyguların aleviyle, hayallerinin renkleriyle yoğurup, muhteşem bir levha çizmesindendir…”[3]

 

     Dolayısıyla Âkif, “Âsım” başlıklı eserinde, Çanakkale’de olduğu gibi milleti kurtaracak yegâne çıkış noktası, sahip olduğu iman olduğunu vurgular. Bu iman, azimle desteklenmeli, fazilet ve bilgiyle sarmalanmalıdır ki başarıya ulaşılsın.

     Eserde, “Hocazâde ile Âsım'ın” konuşmaları ise bir başka önemli bölümdür. Bu bölümde Hocazâde, Âsım'a cemiyetimizin neden geri kaldığını ve cemiyeti yükselten âmilleri anlattıktan sonra, bugün kendisinden beklenen kavga değil, ilim tahsil etmek olduğunu söyler. Maddi gelişmeler tek başına toplumu mutlu kılmaz; fakat maddi güce sahip olmayan milletler de ahlâk ve faziletlerini koruyamazlar. O hâlde, Batıya ezilmemek, şimdi olduğu gibi onun maddi gücüne boyun eğerek, mânen sefalete düşmemek için, onların bulunduğu seviyeye yükselmek, elde etmeye çalıştıkları ‘atom’ ilmini Müslüman milletler adına öğrenmek lazımdır...

      Eser, Âkif'in sözünü dinleyen Âsım'ın arkadaşlarıyla birlikte Almanya'ya tahsilini tamamlamak üzere gitmeye razı olmasıyla sona erer.”[4]

     Üstad Âkif, Mısır’da “gönüllü sürgün” ya da hicreti içeren on yılı aşkın süreçte ikinci “Âsım”ı da yazmak ister. Hatta dostlarından bazılarına planından bile bahseder. Üstad'ın yazmak istediği ikinci Âsım'ın planı şöyledir:

 

     “Âsım” için ‘Âsım bu asrın neslidir”’ der, ondan ümid beklerdi. ‘Âsım’a çok ehemmiyet verirdi.

     Âsım'ın ikinci kısmı için çok düşünmüştü. Eserin bütün plânını hayâlinde hazırlamıştı. İstanbul'a döner dönmez, bunu yazmaya başlayacaktı.

     Plânı çok mükemmel, çok yüksek: Âsım Avrupa'dan dönüyor, İstiklâl Harbi'ne iştirak ediyor. Âsım'ın bu muharebedeki yararlıkları... İstiklâl Harbi'nin büyüklüğü... Harbin bütün safahatı... Milletin gösterdiği fedâkârlık, kahramanlık... Tehlikeli zamanlar, acı, tatlı günler... Nihayet büyük zafer... Bütün bunları tasvir ediyor... Âsım, bir timsâl… Fâziletli, imân ve irfanlı, kahraman Türk neslinin timsâli! Âsım, yükseliyor, bütün Şark milletlerine örnek oluyor... Matemli, felâketli sahifeler kapanıyor, şanlı bir refah, saadet devri başlıyor...

     İşte Âsım'ın ikinci kitabının plânı! Çok yazık ki, Âkif’in sıhhati bu eseri yazmaya müsaade etmez.”[5]

 

     Yazımıza başlık yaptığımız Mehmed Âkif’in gençliği “Âsım” başlığı altında idealleştirmesinin arka planın ne olduğuna gelince: Üstad Âkif, yaptığı hareketi çok bilinçli ve planlı yapar. Bu sebeple o kitabının adına “Âsım” demişse bunun çok önemli, çok özel bir nedeni vardır. Bu nedenleri ele alırsak:

     Mehmed Âkif’in hayatında üç Âsım’ın çok önemli yeri vardır. Bunlardan ilki Köse Âsım Efendi, ikincisi Hâfız Âsım, üçüncüsü ise Âsım Şakir’dir.

     Üstad Âkif’in hayatındaki bu üç şahsiyetten ilk olarak Köse Âsım Efendi’yi ele alalım:

     Köse Âsım Efendi onun şiirinde gerçekte olduğu gibi bilge bir Hoca olarak yer alır. Âkif’in bu âlime karşı büyük saygısı vardır. Bu büyük bilge aynı zamanda babasının da hocasıdır ve Şâirimiz daha onu küçük yaşlarda tanımıştır.

     İkincisi Hafız Âsım’dır. Üstad’ı çok seven Hâfız Âsım, Üstad Âkif’i tanıdıktan sonra zor zamanlarında, özellikle de ağır hasta olarak Mısır’dan İstanbul’a döndüğünde onun yanından ayrılmayarak, ona sürekli Kur’an okuyarak büyük teselli kaynağı olmuştur. Nitekim şu satırlar onun bir göstergesidir:

 

     “Üstad hastahanede, Mısır Apartmanı’nda yattığı zamanlar hemen her gün, hattâ bazen geç vakitlere kadar Âsım, Üstad’ın yanından ayrılmazdı. Onun için döktüğü gözyaşları ancak hayırlı bir evlâd çok sevdiği babası için döker.

     Her gelen ziyaretçi, başından ayrılmayan Âsım’ın mahzun, mükedder hâlini görürdü. Üstad’ın neşesini kaçırmamak için Âsım çok zaman yaşlarını içine dökerdi. Ona dâima geçmiş günlerin güzel hâtıralarını nakleder, şiirlerinden bâhis ile onu neş'elendirir, canlandırırdı. Bazen Kur’ân, bazen na’t okur, Üstad’ı coştururdu.”[6]

 

     Üçüncü olarak Âsım Şakir vardır. Üstad Mehmed Âkif’i çok seven, onun için koşturan bir bürokrat. Milli Eğitimde önemli kademelerde görev almış olan Âsım Şakir, Üstad’ı çok seven onun hizmetinde bulunmaktan büyük memnuniyet duyan değerli bir şahsiyet.

     Fakat Mehmed Âkif’in gençlik modeli olarak “Âsım”ı seçmesinin sebebi bunlar değildir. Zaten Üstad Âkif, isimlerini zikrettiğimiz iki Âsım’ı bu uzun şiirini yazdıktan sonra tanımıştır.

     Üstad Âkif’in ideal gençliği için “Âsım” ismini seçmesi, kanaatimize göre sahabelerden mülhem bir yaklaşımdır. Bu noktada ilk akla gelen isim “Âsım b. Sabit”tir. Bu sahabe, Ensar’dan İslâm’ı seçen büyük bir kahramandır. Akabe biatlarında bulunmuş, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde “Harp edecekler, Âsım’ın usulüyle harp etsinler” buyurmuştur. Hatta gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle onun başını getirene Mekkeli müşrikler yüz deve vaad etmişlerdir. Bu değerli sahabe Yevm-i Recî Vak’ası’nda şehid olmuştur. Yine bu bağlamda sahabeden Âsım adıyla bazı şahsiyetlerde vardır: Âsım b. Ebi Cebel, Âsım b. Hadred, Âsım b. El- Hakem, Âsım b. Süfeyn, Bedir ehlinden Âsım b. Adiy, ashabın önde gelen kahraman şâirlerinden Âsım b. Amr Et-Temimî bunlardan bazılarıdır.

     Diğer taraftan Tabiinden ve âlimlerden de bu ismi taşıyan pek çok şahsiyet vardır. Fakat Üstad Âkif’in esin kaynağının ilk bahsettiğimiz Âsım b. Sabit olması muhtemeldir. “Âsım b. Sabit’in”, özellikle de Hz. Peygamber tarafından övülmüş bir şahsiyet olması kanaatimizi daha da güçlendirmektedir.[7]

    Üstad Âkif “Âsım” adlı bu esrinde bütün ümidini gençliğe bağlamıştır. Çünkü bilgi ve fazilet ancak onda, dilediği kemâlde toplanabilir. Onun için ideal genç, ahlâkî saffetini, vicdanî nezâhetini muhâfaza ederek müsbet ilme kendini veren ve müsbet ilim yolunda muvaffak olan bir modeldir. Fazileti çok derin ve çok kuvvetli olan, fakat fazileti, son üç asrın yürüyen ilmiyle birleştirememek yüzünden bünyevî kudreti felce uğramış gibi görünen Müslüman Türk milletini fennin şevketiyle teçhiz ederek onun durgun faziletine hız verecek, bilgi ve faziletle yeni mesud yurdu kuracak bir modeldir, Âsım’ın nesli…

     Diyeceğimiz o ki, Üstad Âkif’in “Âsım” modeli, ülkemiz gençliği için çok önemli bir modeldir. Şayet bu model iyice anlaşılırsa, ülkemizin geleceği ve güvencesi olan gençlerimiz; tekrar evrensel kültür ve medeniyetini inşa etme yolunda mesafe alabilir. Gençliğimiz de Mehmed Âkif’in “Âsım” adlı şiir kitabını iyi anlayıp hayata geçirmeye gayret ederse, hem özüne, cevherine kavuşma yolunda, hem de gerçek kimliğini bularak bütün zorlukların üstesinden gelme noktasında önemli bir mesafe kazanmış olur. O yüzden büyük bir şair ve mütefekkir olan Üstad Mehmed Âkif’in bu eseri tekrar tekrar okunmalıdır.

     Tabii diğer eserleri de…

 

 
[1]  Nurettin Topçu, age, s. 73.

[2]  Bkz. Fevziye Abdullah Tansel, Mehmed Âkif Ersoy- Hayatı ve Eserleri, Ankara 1973.

[3]  Fevziye Abdullah Tansel, age, s. 115.

[4]  M. Ertuğrul Düzdağ, Mehmed Âkif Ersoy, Kaynak Kitaplığı, İstanbul 2004, s. 172- 173.

[5]  Eşref Edib, Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları, Haz. Fahrettin Gün, Beyan Yayınları, İstanbul 2010, s. 216.

 

[6]  Eşref Edib, age, s. 362.

[7]  Bkz. İzmirli İsmail Hakkı, “Âsım”,  İslâm- Türk Ansiklopedisi, Asar-ı İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı, İstanbul 1941, s. 554-583.

YAZAR HAKKINDA
Fahrettin Gün
Fahrettin Gün
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN