Abone Ol

Klâsik Olan Modernin Neresine Düşer? Ya da Şiir mi Keyif mi?

Klâsik Olan Modernin Neresine Düşer? Ya da Şiir mi Keyif mi?

                                                                                                                       Muhammed Cemal ÜNAL

Klâsik Olan Modernin Neresine Düşer? Ya da Şiir mi Keyif mi?  

 

Böyle uzun bir başlığı neden attığımı size açıklayabilmek için bazı önkabullere ve tespitlere başvurmamız gerek:

Öyle veya böyle modern olanın içindeyiz. Modern olanın içine doğduk ve tüm alışkanlıklarımız bunun üzerine gelişti. Bundan çok da rahatsız olduğumuzu söyleyemem. Evet, fıtratımız itibariyle bazı şeyleri kabullenemiyoruz. Ama bu durum ne kadar öncelik arz ediyor ki hayatımızda? Kabul edelim ki seviyoruz bu hayatı.

Dikkat edersek acılarımızı bile keyiflerimize dâhil ettiğimizi görebiliriz. Şimdi yazar neden burada keyif dedi diye soracak olursanız size keyif ile modernliğin binlerce ortak taraflarını bulabilirim. Modernlik insanın keyiflerine hitap etmiyorsa o modernlik midir? İnsanın konforuna, rahatlığına hitap etmeyen ne var şu dünyada?  

Modernliği eleştirip klâsik olanın güzellemesini yapmayacağım elbet. Klâsik olana yaklaşımımızı belirlemeye çalışacağım.

İsmet Özel’in Şiir Okuma Kılavuzu’ndan bir alıntı yapmak istiyorum: “Divan edebiyatı, içine doğduğu hayat dolayısıyla bir şeydi. Divan şiiri onu kabul eden zihin yapısı içinde bir iletmeyi mümkün kılıyordu. Ne zaman ki divan şiirini yaşatan yaşama biçimi ortadan kalktı, o zaman Divan edebiyatının tıkanıklığından söz etmek mümkün olabildi.

İsmet Özel’in bu cümlesi neden önemli? Bakın diyor ki; divan şiirini yaşatan yaşama biçimi. Evet, ben bu ifadeyi birçok şekilde değiştirebilirim. Halk şiirini yaşatan yaşama biçimi, tekke şiirini yaşatan yaşama biçimi diye. Neden? Çünkü şiir, toplumların yaşama biçimiyle doğru orantılı şekilde ilerleyen bir şeydir. Şiirinizde ne söylüyorsanız onu yaşıyorsunuzdur. Şiirinizde bahsettiğiniz konular nelerse sizin gündeminiz odur. Şiir insanların gündemini belirler. Şiirde bir kavrama verilmesi gereken anlam ne ise o anlam yüklenir. İnsanlar anlam dünyasına göre yaşarlar. Gündemlerine bir kavram girdiğinde o kavramla beraber yaşamaya başlarlar. Bu kavram ne doğrultudaysa o şekilde yaşarlar. Bu yüzden şairin gücü kavramlara yüklediği anlamlardadır. Buna İkinci Yeni şiirinde imge, Divan şiirinde mazmun denildi. Her şiir kendi dilini kendi kavram ve düşünce dünyasını oluşturur.

Klâsik ya da modern üzerine bir ayrım yapmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Klâsik ya da geleneğin oluşum sürecinde kolayca kabul gördüğünü söyleyemeyiz. Bir şeyin kolayca kabul görmesi değildir elbette ki ölçümüz. Ancak şiirde ya da genel olarak kültür-sanatta bir şeyin kabul görülebilir olması için ölçü olarak neyi alacağımızdır mesele. Bu yüzden şu soruyu sormamız çok önemlidir diye düşünüyorum; senin klâsiğin ya da modernin ne?

Eğer neye klâsik neye modern dediğimizi bulabilirsek bugünkü karmaşayı da çözebiliriz. Mesela Tanzimat Devri’nde iyi ve güzel olan her şey Batı ile bağlantılı idi. Batı’dan gelen her şey yeni idi ve güzel olarak kabul ediliyordu. Fakat çok az entelektüel vardır ki bu meseleyi çözebilmiştir. Mesele şudur esasında: Bir esere yaklaşırken kullanılacak yöntem o türün gerektirdiği şartlara uygun olup olmadığı olmalıdır.

Buraya kadar söylediklerimizi şöyle toparlamaya çalışalım:

Divan şiirini yaşatan yaşama biçimi artık şu anda yok. Bu yüzden Divan şiiri şu anda yok. Bu yüzden, “Divan şiiri çok güzeldi, neden şu anda Divan şiirinden kimse haz almıyor?” demek abesle iştigal etmekten başka bir şey değil. Böyle söylemek yerine, insanları şiirden uzaklaştıran şeyi konuşmak gerek. Neden “çay var içersen, ben var seversen” sığlığına şiir diye sığınıldığını anlamak çok zor değil. Çünkü şiir insanların kendini ifade etme biçimiydi bir zamanlar. Ancak artık insanların kendisini ifade etme biçimi şiir değil. Sosyal medya veya başka bir şey. Bu yüzden şiir burada bir yan görev bile göremiyor. O bile bir şeydir esasında. Ancak durum bundan daha kötü.

Şiiri insanların kendilerini ifade ediş biçiminden çıkaran yaşam şekline modern diyorum ben. Çünkü şair kimselerin durup da ince şeyleri anlamaya vakti olmadığını söylüyordu. Gerçekten de yok mu? Ben insanın fıtratının gereği böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Ancak işte burada devreye keyif giriyor. Keyfimize hitap eden her şeyi bizi şiirden uzaklaştırıyor. Bu yüzden şair, şiiri insanlığın son kalesi olarak görüyor, görmelidir de. Bence sadece şair değil, insanların tümünün şiiri bu şekilde görmesidir umudumuz. Çünkü zaten bu topraklarda yaşayan insanlar, aşklarını, öfkelerini, hasretlerini, inançlarını bile şiirle ifade etmişler. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i ile Peygamber Efendimiz’i (s.a.v) sevmeyi öğrenen insan sayısı az değil. Akaid kurallarını bile şiirle öğreten bir anlayıştan bahsediyorum, varın gerisini siz hesap edin.

 

YAZAR HAKKINDA
Muhammet Cemal Ünal
Muhammet Cemal Ünal
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN