Abone Ol

Padişah İmzasını Ayet İle Nasıl Atıyor?

Padişah İmzasını Ayet İle Nasıl Atıyor?

Prof. Dr. Murat Sülün:

“Padişah İmzasını Ayetle Nasıl Atıyor?”

Şeyma Günsel: Selamun aleyküm hocam, dergimizde her ay bir camimizi tanıtıyor ve cami farkındalığını arttırmak adına röportajlar yapıyoruz. Bu minvalde sizlerle de röportaj gerçekleştirmek istedik. Kısaca sizleri tanıyıp, hat ve mimari bağlamındaki eserlerinize değinebilir miyiz?

Prof. Dr. Murat Sülün: Ve aleykum selam. Öncelikle fakülteme ve odama hoş geldiniz. Kısaca kendimden bahsetmek gerekirse İzmit-Kocaeli’nde doğdum. DİB'na bağlı Bayrampaşa Yeşil Cami Kur'an Kursu'nda hafızlık yapıp, Kıraat-ı Aşere okudum; klasik Arapça eğitimi aldım. Bakırköy İH Lisesi'nden ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Mefatihu'l-Gayb Tefsirinin 15, 16, 31 ve 32. ciltlerinin Fihristi” başlıklı teziyle yüksek lisansımı, Marmara Üniversitesi SB Enstitüsü’nde Kur'an-ı Kerim Açısından İman Amel İlişkisi -İnanış ve Davranış İfade Eden Kavramların Tefsir ve Tahlili- başlıklı tezim ile doktoramı tamamladım. “Türk Toplumunun Kur'an-ı Kerim Kültürü” başlıklı takdim çalışmam ile doçent, “Kur'an Kılavuzu - Mutlak Gerçeğin Sesi” takdim çalışmam ile profesör unvanını aldım. Halen, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Çalışmalarımı Kur'an çevirisi, Kur'an kavramları, Kur'an Tarihi, Kur'an - Sanat İlişkileri üzerinde yoğunlaştırmaktayım. Kur’an ve sanat bağlamındaki çalışmalarımdan bahsetmek gerekirse; “Sanat Eserine Vurulan Kur’an Mührü”, İstanbul’daki bazı paşa ve selâtin camilerini konu edindiğim “İstanbul’un Sessiz Sedasız Konuşan Abidevi Camileri” adlı çalışmam yakında neşredilecek; bir diğeri, Konya’daki abidevî eserleri incelediğim “Diyar-ı Mevlana” adlı çalışmamdır.

AGD: Kur’an ve sanat çalışmalarınızdan hareketle cami ve mabet mefhumuna değinirsek nelerden bahsetmek gerekir?

Prof. Dr. Murat Sülün: Kur’an’ın sanata yansımaları daha çok camideki eserlerde tecelli ediyor, kendini daha çok orada gösteriyor. Aslında benim “Sanat Eserine Vurulan Kur’an Mührü” adlı kitabım sadece camileri değil üzerine yazı yazılabilecek her türlü mimarî eser ve sanat objesini kapsıyor. Yani kütüphane, saray, çeşme, hastane, medrese, cami obje olarak da savaş aletleri, kılıçlar, miğferler, Osmanlı savaş sancakları gibi yazı yazılabilecek hemen hemen bütün eserlerde ben aşağı yukarı on sene kadar bu âyetler buraya niye yazılmış olabilir diye araştırdım ve o kitabı bu şekilde Allah’ın izni ile vücuda getirdik. Bu cami ve mabet konusu da bu alanın bir parçası, ama Kur’an-ı Kerim âyetleri söz konusu olduğu için en nadide parçası. Peygamber hadisleri de var tabiî. Bunlar daha çok cami tezyinatında kullanılıyor. Cami şu anda ibadethane olarak hizmet ediyor.  Ama cami çok daha fonksiyonel bir mekândır. Asr-ı Saadet’te, Peygamber (sav)’in devrinde ve sonraki yüzyıl boyunca camiler toplumsal hayatın merkeziydi. Bütün hayat caminin etrafında şekilleniyordu. Bugünkü müesseseleri düşünürsek cami TBBM’yi, Genelkurmay’ı, devlet başkanı sarayını, okulları, hastaneleri bunların hepsini ifade ediyordu. Mabet caminin bir fonksiyonuydu ama tek fonksiyonu değildi. Şu anda hemen hemen hemen tek fonksiyona döndü. Zamanla da bu camilerin süslenmesi ortaya çıktı. Yani bu da bir mesele, fıkhî bir problem. Cami süslemesi caiz mi değil mi, camilere yazı yazmak, süsleme yapmak huşuyu bozar mı diye bunlar tartışıldı. Hz. Osman devrinde Mescid-i Nebevi’de görkemli ve parlak abanoz ağaçları kullanılınca bunlar kullanılır mı, israf mı gibi benzeri mütalaalarla karşı çıkmalar oldu. Ama sonuçta meseleye bir sanat yarışması gözü ile bakılmış. Bu mabet süslemeleri Müslümanların etraftaki medeniyetlerle özellikle Hıristiyanlarla karşı karşıya gelmelerinden sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü bizdeki mabetler çok yalın, basit ve sadedir. Ama fethettiğimiz Hıristiyan topraklarında acaibu’l garaib kiliseler, havralar başka başka dinlerin tapınakları… Bunlar tabiî bin yıllık, iki bin yıllık bir kültür ve medeniyetin getirdikleri şeylerdir. Çok süslü ve sağlam sanat eserleridir. Müslümanlar da bu dinler ile rekabet halinde. Mücadele ve tebliğ sadece kılıçla olmuyor, “Yendim bitti!” değil. Onların kültürleri, medeniyetleri, sanatları ile de mücadele edip daha yüksek olman gerekiyor. Sanatta, edebiyatta, mimari de ve benzeri şeylerde. Bu mabet süslemeleri ve mabetlerin çok güzel sanatkârane büyük yapılması, minarelerin oluşması bunlar hep etkileşimin ve rekabetin sonucudur.

Şu anda büyük mimarî yapılarımıza baktığımızda Sultanahmet Camii gibi Rüstem Paşa Camii gibi bu yapılar Batı’daki herhangi bir sanat eserinden bize göre çok daha ileride olan ve Batılıların da hayranlıkla seyrettikleri yapılardır. O bakımdan, süsleme figürü olarak, dekorasyon elemanı olarak hatlara yer verilmesi, Müslümanlara özgü bir şeydir. Camide hat kullanımı oranın inşa kitabesini yazmak şeklinde değil; yani kapının girişine uygun bir yere bu camiyi kim yaptırdı, mimarı kimdir, ne zaman yapıldı meselesi ile sınırlı değil. Sadece camide de değil saraylarda da böyle, Topkapı Sarayı’na gittiğinizde neredeyse âyet ve hadis yazılmadık yer olmadığını görürsünüz. İşte ben çalışmalarımı bunlar üzerinde yoğunlaştırdım.

Dolayısıyla süsleme unsuru olarak hat konulması önemli bir farklılıktır. Bu hatların dinî ibarelerden âyet ve hadislerden seçilmesi de son derece normaldir. Özbekistan Şah-ı Zinde Türbeleri’nde ve Bursa Yıldırım Camii’nin son cemaat yeri pencerelerinde Hz. Ali’den sözler vardır. Yani bir büyüğün sözleri ya da kelam-ı kibar da olabilir. Ama dini nitelikli ibareler olmasında şaşılacak bir şey yok. Çünkü Allah’ın kelamı, Peygamber’in hadisi, büyüklerimizin sözleri…

AGD: Peki mimarîmizde yapının karakterini ve kimliğini ortaya çıkaran unsurların başında sayılabilecek hat tamamen estetik ve dekoratif amaçlı mıdır?

Prof. Dr. Murat Sülün: Burada amaç sadece dekorasyon, estetik ve tezyinat değildir elbette. Bunun ötesinde bir mesaj iletme kaygısı söz konusudur. Bu dini ibareler basın, yayın, internet, radyo ve televizyonun olmadığı bir çağda, bütün her yerde camide, çeşmede, tekkede, medresede her nereye gidiyorsan seni âyetler karşılıyor ve bunlar buraya hak edilmiş, nakşedilmiş… Yani silip yenisini yazma şeklinde değil, mesajını sürekli veriyor. Adeta bir medya… “İstanbul’un Abidevi Camileri” adını verdiğim kitabıma ad verirken şöyle dedim: “İstanbul’un Sessiz Sedasız Konuşan Abidevi Camileri” diye. Camiler kubbelerinden, mihraplarından, minberlerinden, kapılarından, pencerelerinden sürekli ve daimi yayın yapıyorlar.

AGD: Hat ve süsleme sürecinden bahsetmek gerekirse neler söylemek gerekir?

Prof. Dr. Murat Sülün: Osmanlı Bursa mimarisinde ve Selçuklu mimarisinde yazı ile süsleme memzuc, yani birleşik haldedir. Bursa Yeşil Camii, Bursa Yeşil Türbe, Edirne Muradiye Camii gibi eserlerde ana hattın devam ettiği ancak yine yazı üzerinde ince bir hattın devam ettiği görülmektedir. Bunun bir örneğini de İstanbul Fatih Camii’nde son cemaat yerinde okuyucularımız görebilir. Ana cümle kapısından girdiğiniz zaman sağlı sollu mavi çiniler vardır, ana hat ve üzerinde de daha küçük bir hat ile süslemeler gözükür. Ayet’el-Kürsi yer almaktadır.

Süsleme ve hat birlikte devam ederken biraz daha bağımsızlaşır ve hattın kendisi süsleme haline gelir. Hatlar celi hale gelir ve istifler süsleme şekline bürünür. Yazının kendisi adeta süsleme olmuştur. Mesela Nuru Osmaniye Camii kuşak yazılarında Fetih Suresi yer alır ve girintileri çıkıntıları ile şahane bir istiftir.

Konya Alaeddin Camii’nin minberinde küçük küçük hatlarda ayetler yer almaktadır. Osmanlı’da minbere hat yazma olayı değişmiştir. Minberde aşağıya doğru ayet yazılır ama sen minberde hutbeye çıkıyorsun. Hutbeye çıktığın zaman ayaklarının bastığı yer ayetlerden yüksekte oluyor ve ayet aşağıda kalıyor. Mesela eskiden minarelerin kaidelerine çok ayet yazılır imiş sonra bu bırakılmış. Çünkü minareye içinden çıkıyorsun. Hâlbuki hatlar dışarıda kalıyor ve bu saygısızlık olabilir diye düşünülmüştür. İran minarelerinde çok ayet yazılıdır. Bu uygulamanın bizdeki tek istisnası İstanbul Beyazıt Camii’nin her iki minare kaidesindeki satrançlı kufi şeklindeki İhlas Suresi ve el-Hamdülillah ayetidir. Bunların da hat olduğu çok belli değildir. Hâsılı; Osmanlı’nın Kur’an ile ilişkisini tek kelime ile özetlemek gerekirse “saygı”dır; ayağının bastığı uygunsuz bir yer olabilir düşüncesi ile ayet yazmaz.

Âyetler; kubbelere, mihrap alınlıklarına, minberlere, kuşak hatlarına, giriş kapılarına ve pencerelere celi olarak yani iri harflerle yazılır. Bu konuda en mütekâmil örnek Eyüp Sultan Camii’dir. Giriş kapılarında, içeride, dışarıda, ana kapıda, Hünkâr mahfilinde her yerde ayet yazılıdır.

AGD: İktibas edilen âyet ve hadislerin yazıldıkları mekânlar ile ilişkisi var mı?

Prof. Dr. Murat Sülün: İktibas, “bir büyüğe ait cümlenin, bizim konumuzda ise Allah’ın âyeti, peygamberin hadisi, Hz. Ali’nin bir sözü gibi, bir büyüğe ait ifadenin bir cümle içerisinde, bir kitabın içerisinde onu kor gibi, bir ateş gibi, bir mesaj verir gibi yazmak” demektir.  Mesela bir şiirin içerisinde iktibas yapıyorsun: "Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler,’Yevme lâ yenfeu’da ‘kalb-i selîm’ isterler."  Ayetlerin bu şekilde kullanılması adeta o ayetlerin yazı içinde parıl parıl parlaması anlamına gelmektedir.

Âyet ve hadislerin nasıl seçildiğini zihinlerde somutlaştırmak adına, şöyle caminin dışından içinde doğru bir yolculuk yapalım: Öncelikle cami girişlerine, avlu kapılarına yazılan ayetlerden bahsedelim. Peygamber aleyhisselamın, camilerdeki ilim meclisleri hakkında söylediği “Cennet bahçelerinden geçerken yayılın, oralardan yararlanın!” hadisinden de anlaşılacağı gibi, camiler bir nev-i cennettir. Nitekim avlu ve harim girişlerine genelde “cennetliklere oraya girerken söylenecek sözlerin konu alındığı ayetler yazılır:

Birincisi, “Selâmun aleykum bimâ sabertum feni’me ‘ukbâ-ddâr.” Ra’d Suresi 24. âyeti

Size Allah’tan verilmiş bir selam; esenlik, huzur, barış, selamet sizin üzerinizde olsun, dünyada iken sabır etmenize karşılık, dünyanın akıbeti ne kadar güzel oldu. Yani şu cennet o dünyadaki yaşamın akıbeti olarak ne güzel bir yer oldu. Bunun avlu kapılarına yazılma nedeni bunu okuyarak camiye giren adeta cennete girer gibi… Dehşet bir iktibas!

İkincisi yine meleklerin cennetlikleri cennete buyur ederken söyledikleri bir söz:

“Selâmun aleykum udhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne)” (Nahl, 32).

“Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz (güzel, hayırlı) ameller sebebiyle cennete girin.”

Üçüncüsü, “Selâmun aleykum tıbtum fedhulûhâ hâlidîn” (Zümer, 73).

"Selâmun aleykum, siz temize çıktınız (aklandınız) ve öyleyse ebedi olarak ona (cennete) girin.”

Bu âyet diğerlerine nazaran daha çok kullanılır. Gözünüz aydın, ne mutlu size ki ebedî olmak üzere buraya, cennete girin anlamında.

Dördüncüsü “Selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete…”  (En’am, 54).

Bu ayet Süleymaniye Camii, Eminönü Yeni Camii, Üsküdar Selimiye Cami’lerinde yer alır. Bu ayette Peygamberimiz ashabına rahatınıza bakın, müşriklerin sözlerine kızmayın, öfkelenmeyin. Rabbiniz merhameti ilke edinmiştir. “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendine merhameti farz kıldı.” Motomot tercümesi de budur.  Ama Allah’ın gazabı da vardır. Kur’an ayetlerini ya da Peygamber sözlerine bir tek olarak yaklaşmak tabi doğru değildir.

Yine avlu kapılarına ve cümle kapılarına yaptıran kişi ile ilgili bir ayet ve bir hadis-i şerif vardır.

“İnnemâ ya'muru mesâcidallâhi men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve ekâmes salâte ve âtez zekâte ve lem yahşe illâllâhe fe asâ ulâike en yekûnû minel muhtedîn” (Tevbe, 18).

Rüstempaşa Camii ve Üsküdar Selimiye Camii’nde görülür. “Allah’ın mescitlerini ancak şunlar imar eder (imar etmek yani yaşatmak ve şenlendirmek); Allah’a ve ahiret gününe inanan, salatı ikame eden, sözde değil özde dindar, arınmak için veren, Allah’tan başka kimseden korkmayanlar.”  Bu ayetin yazılma amacı da bu camiyi kim yaptıran kişi de böyle özelliklerdedir düşüncesinde ve niyazında konulur.

Genellikle şu hadis-i şerif de iktibas edilir:

“Kim Allah için bir ev inşa ederse (mescit yaparsa) Allah da cennette onun için bir ev yapar.”

Cami cennete benzetilerek avluya uygun ayetler iktibas edilirken, caminin en büyük fonksiyonu dikkate alınarak girişlere de salât yani namaz ile ilgili ayetler yazılır.

İlki çok sık rastlanan bir âyet-i kerimedir: “İnnes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ” (Nisa, 103).

“Namaz mü'minler üzerine muayyen vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.”

İkincisi, “İnnes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne)” (Ankebut, 45).

”Namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”

Üçüncüsü, “Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn” (Araf, 31).

Ey Ademoğulları camiye girerken elbiselerinizi giyin, güzelce giyinin. Şuanda bu manada iktibas ediliyor; hâlbuki Kabe’yi çıplak tavaf etmeyin, elbiseyle gelin anlamındadır. Süleymaniye Camii ön pencerelerinde, Ümraniye Medine Camii gibi modern camilerde bugün kullanılır.

Camilerimizin mihraplarında sıkça rastlanan ayeti kerime:

“Kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe…” (Al-i İmran, 37).

“Zekeriyya, onun yanına mihraba her girişinde…”

Bu âyet içerisinde mihrap kelimesi geçtiği için kullanılır. Bir görüşe göre de Hıristiyan tebayı ısındırmak içindir derler.

Bursa Yeşil Camii mihrabında Fetih Suresi, Bursa Yıldırım Camii’nde birden çok ayet yer alır. Manisa Muradiye Camii mihrabı bir şaheserdir, gördüğüm en iyi mihraplardandır. Yine Kadırga Sokollu Camii mihrabı çinilerle, şehadetlerle ve ayetlerle bezeli muhteşem bir mihraptır.

Minberlerde ayetten ziyade klasik dönem Osmanlısında daha çok Kelime-i Tevhid,  “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Peygamberidir."  yer alır. Devletin ve dinin resmi akidesini temsilen yazılır.  Minberler bir ibadet mekanı, hutbe mekanı olmakla birlikte siyasi bir mahiyeti de vardır. Minberler bir nevi taht gibi kürsü gibi, yani devlet başkanının veya görevlendirdiği adamın çıkıp millete devletin emri budur dediği yerdir.  

Yine minberde Peygamber ile ilgili mülahaza olduğu için çünkü hutbelerde salavat getiriyoruz şu ayete rastlanmaktadır: “İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ” (Ahzap, 56).

“Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye (Peygamber’e) salat ederler. Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler), siz (de) O’na salat edin! Ve (O’na) teslim olarak salat edin!”

Davut Paşa Camii ve Makedonya’da bi camide bu âyeti gördüm. Yıldız Hamidiye Camii’nin minberinde “Hatib minbere çıktığında artık namaz da yok konuşmak da yok.” sözünün yazıldığını görürüz. Altunizade Camii’nin minberinde “Şefi'ul halkı fil mahşer, Muhammedun sahibul minber.”  Peygamberimiz (sav)’in bütün mahlukatın şefaatçisi olacağına atıf vardır.

Vaaz kürsülerinde gelenekselleşmiş bir yazı yoktur. Üsküdar Selimiye Camii kürsüsünde “İnnemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr” (Fatır, 28) yer alır. “Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.” Bu âyet İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Osmanlı dönemine ait türbe mihrabında da yer almakta imiş.

Kubbelere yazılan ayetlerin ortak özelliği ise burası gök kubbeyi simgeleyen mekânın en yüksek yeridir. Kubbede mekânı olabildiğince yekpare kaplama amacı vardır, herkes birbirini görsün, uzak kalmasın bir tevhit oluşsun amacı vardır. Osmanlı bunu en son Edirne Selimiye’de başarabildi, öncesinde yine aralarda sütunlar var idi. Kubbelere Cenab-ı Hak Teala ve tekaddes hazretleri ile ilgili ayetler yazılır. Allah ve sema kavramının geçtiği ayetler tercih edilir. Bunun nedenleri gök kubbe gibi bu kubbeyi de Allah ayakta tutar ve adeta acziyeti itiraf, kubbenin direkleri vardır.

En çok Fatır Suresi 41. âyet tercih edilir: “İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâ”.

“Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır.”

Bu kubbeyi biz yaptık ama Allah tutuyor der gibi, Allah’a niyaz vardır. Bu ayet Süleymaniye Camii’nde, Eminönü Yeni Camii’nde, Rüstempaşa Camii’nde ve Azapkapı Sokollu Camii’nde görülmektedir.

Başka bir ayette Nur Suresi 35. âyet-i kerimedir. “Allâhu nûrus semâvâti vel ard…”

“Allah, göklerin ve yerin nuru’dur.” Ayasofya Cami-i Kebiri’nde, Fatih Yavuz Selim Camii’nde, Edirne Mihrimah Sultan Camii’nde ve Hırka-i Şerif Camii’nde yer alır.

Çehar yar-ı Güzin, aşer-i mübeşşerenin tezyinatta kullanılması da Ehl-i Sünnet’in mülahazası ve siyasetidir. Yani hepsine sahip çıkıyoruz, hepsi bizimdir demektir. Bunu bir Şia’da göremeyiz; onlarda sürekli Ehl-i Beyt; Hz.Ali, Hz.Fatıma ve Haseneyn vurgusu vardır.

Şeyma Günsel: Farklı bir iktibas ile karşılaştınız mı peki?

Prof.Dr.Murat Sülün: Belki hiç kimsenin bilmediği bir şey keşfettim; camilere ayetlerin bir imza kitabesi olarak yazılması… Yani padişah, imzasını, kendi adını bir ayetle atıyor. Bunun örneklerinden bahsetmek gerekirse…

 Edirne Selimiye Camii hünkâr mahfilindeki mihrapta Şuara Suresi 89. âyet yer alır: “İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm”, “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” II. Selim kendini söylüyormuş gibi, selim kelimesinin geçtiği âyet yazılmış.

Aynı âyet Ayasofya Camii’nin önündeki II. Selim türbe girişinde kubbe eteklerinde ve Fatih Yavuz Sultan Selim Türbesi’nde yer almaktadır. Bunun daha enteresan bir örneğini de tespit ettim. Üsküdar Selimiye Camii hat bakımından mütekâmil bir örnektir, avlu kapıları, kenarlar, köşeler, kubbe, mihrap, kuşak yazısı… Kuşak yazısında Fetih Suresi yer almaktadır, peki neden? I.Ordu Kışlası olduğu için, kışla camisi olduğu için kuşak yazısına bu sure yazılmıştır. Hünkâr mahfilindeki kapsında ise şu ayet yer alır:

“Kulil hamdu lillâhi ve selâmun alâ ibâdihillezînestafâ...” (Neml, 59). “De ki: "Hamd, Allah’a aittir (Allah içindir, Allah’adır). Ve selâm, onun seçtiği kullarının üzerinedir.”

III. Selim ve babasının adı yani III. Mustafa’ya atıf vardır. Selamun kelimesi III. Selim’e, ıstafa kelimesi III. Mustafa’ya gibi  kendi imzasını atmıştır adeta.

AGD: Peki hocam, en beğendiğiniz istif nerededir?

Prof. Dr. Murat Sülün: Beni en çok etkileyen hat Nuru Osmaniye Camii kuşak yazısındaki Fetih Suresi’dir. Aynı zamanda Nusretiye Camii’nin Hattat Mustafa Rakım Efendi’ye ait hatlarını çok beğenirim.

AGD: Çok teşekkür ederiz hocam, kendisinden çokça istifade edilecek bir röportaj oldu.

Prof. Dr. Murat Sülün: Peki ben teşekkür ederim. Selametle…

YAZAR HAKKINDA
Şeyma Günsel
Şeyma Günsel
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN