Abone Ol

Kâmil Bir Mümin: Kemalettin Erbakan

Kâmil Bir Mümin: Kemalettin Erbakan
2010 yılıydı. Fatih Camii’nde bir ikindi namazı. Namazı bitirip selam verdikten sonra tesbihat için arka tarafa doğru yöneldim. Tam bu sırada bir simaya gözlerim takıldı. Duruş ve bakışlarında tevazu, huşu ve samimiyet duyguları hissediliyordu. Üstelik çok tanıdık bir yüzdü. Bir an Necmettin Erbakan Hocamız ile karşılaştığımı düşündüm. Ancak o değildi. Peki, hocamıza çok benzeyen bu kişi kimdi? Sorunun cevabı hemen geldi: Hocanın kardeşi olduğunu duyduğum Kemalettin Erbakan olmalıydı. Yanına gidemedim ama uzaktan birkaç dakika kendisini izleyebildim. Sonraki zamanlarda birkaç defa daha Fatih Camii’nde kendisine rastladım. Bu seferlerde selam verip dualarını talep ettim.

Milli Görüş davasına gönlünü, evini, ailesini, varlığını sonuna kadar açan gönül ehli ve dava eri İsmail Ergün amcamızla bir konu hakkında görüşme talebinde bulunmuştuk. Büyüklerin görüşmek için adresleri cami, zaman ise namaz vakti imiş. İsmail Ergün amca da bize Fatih Camii’nde buluşmak üzere vakit ayırdı. Namazdan sonra imam odasına çekildik. Mehmed Emin Saraç hocamız mutad üzere imam odasında idi. Yanında da Kemalettin Erbakan Bey vardı. Bir yandan İsmail amca ile görüşürken bir yandan da Kemalettin Bey ile de sohbet edebilme fırsatı kolluyorduk. Nihayet ona da selam verip söze başladık. Ancak bir işinden dolayı kalkması gerektiğini söyleyerek ayrıldı. Ayrılmadan önce kendisini ziyaret etmek istediğimizi söyleyerek kabulünü arz ettik. Berrak bakışıyla teklifimizi değerlendirdi. Telefon numarasını verdi. Aramamızı istedi. Birkaç gün sonra kendisini telefon ile arayarak ziyaret talebimizi ilettik, kabul etti.

İlk ziyaretimize heyecan ve çekingenlik duyguları içerisinde gittik. Fatih’te Halıcılar Caddesi girişinde bulunan evine gelmiştik. Bizi binanın giriş kapısında karşılayarak içeriye aldı. Samimi bir karşılamada bulundu. Meyve suyu ikram etti. Çekingen halimizi rahatlatmak için tebessüm içerisinde giriş cümlelerini kurdu. Bu ilk ziyaretimizde yanında üç saat kaldığımızı ayrılırken fark ettim. Sohbetin sıcaklığından ve derinliğinden vaktin nasıl ilerlemiş olduğunu anlayamamıştık. Bundan sonraki sekiz yılda kimi zaman yalnız kimi zamanlar da AGD teşkilatlarında görevli kardeşlerimiz ile birlikte ziyaret ederek kendisini tanıma ve dinleme fırsatı bulmuş olduk. Necmettin Erbakan Hocamıza olan sevgi ve bağlılığımız bu yakınlaşmanın en önemli sebebi olmuştu. Erbakan ailesinin asaletini, ilmi müktesebatını, yaşam mücadelelerini duyar ve okurduk. Bize kapılarını ve gönlünü açan Kemalettin Erbakan ile bu bilgilerimizi pekiştirmiş olduk.

                Merhum Kemalettin Erbakan, Mehmet Sabri Bey ve Kamer Hanımın evladı olarak 1928 yılında Kayseri’de dünyaya gelir. Baba Mehmet Sabri Bey, Ağır Ceza Mahkemesi reislerindendir. Babasının görevi dolayısıyla Kayseri’den sonra Trabzon’a yerleşirler. Oradan da İstanbul’a gelirler. İstanbul Vefa Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne girer. Fakülteye girmek için 4000 kişi müracaat etmiştir. Ancak 40 kişi kayıt yaptırma hakkına sahiptir. Kemalettin Bey de başarılı öğrenciliğinden dolayı 40 kişi içerisinde yar alır. Sadece Kemalettin Bey değil diğer kardeşleri de başarılı ve üstün zekâlı idiler. Prof. Dr. Nizamettin Erbakan, dermatoloji alanından önemli çalışmalar ortaya koyan bir tıp uzmanı, Prof. Dr. Selahaddin Erbakan göz mütehassısı, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Türkiye’nin en genç profesörlerinden, makine mühendisi ve motor alanında çok önemli buluşlar ortaya koyan bir bilim adamı ve aynı zamanda tüm insanlığın huzur ve saadeti için ömrünün sonuna kadar gayret eden bir dava lideriydi.

Kemalettin Bey, Erbakan kardeşlerin hayatta kalan son ferdiydi. İslâm ahlakının yaşandığı bir ev ortamında hayata başlamıştı. Münevver bir aile ortamında büyümüştü. Hedeflerinin olduğu ve sorumluluk duygusu ile yetiştiği cümleleri arasında hissedilirdi. Babalarının, kendilerini söz ile terbiye etme ihtiyacı duymadığından bahsederdi. Evde yerleşik olan davranışları görerek benimsediklerini anlatırdı. Aile içerisinde sevgi ile saygının birbirini tamamladığını anlatırdı. Şahsî hayatlarında ve insanî münasebetlerinde âdâb-ı muaşarete göre yaşarlardı. Çocukluğunda almış olduğu terbiyeyi, kendisinin anlattığı bir hususla örneklendirmek isterim: “İstanbul’ dan Ankara’ya gittiğimde aile büyüğü olarak önce Nizamettin abimi ziyaret eder sonra Necmettin abime ziyarete giderim” demişti. Nizamettin Bey kardeşlerin en büyüğü idi. Yani babalarından sonra ailenin en büyüğüdür. Ziyarete önce büyük olandan başlamak alınan terbiyenin tesirini göstermektedir. Aile ocağında almış oldukları sağlam terbiye ve karakter eğitimi, güçlü ve münevver bir şahsiyeti ortaya çıkarmıştı.

                Mütevazı ve mahviyet sahibi bir insandı Kemalettin Bey. Kendisiyle yaptığımız uzun sohbetlerde samimi bir mümin, tavizsiz, tevazu ve olgunluk sahibi bir Müslüman örnekliği hep öne çıkmıştı. Türk siyasî hayatında önemli bir yeri olan Necmettin Erbakan Hocamızın mücadelelerinde hep yanında olmuş ama hiç göz önünde bulunmamış. Kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmeye gayret etmiş. Şöhret ve gösterişten uzak, sade bir yaşamı olmuş. Hâl ehli, gönül ehlinden hisseyâb olduğu anlaşılıyor. Mehmed Zahit Kotku hoca efendi ile hususi bir yakınlığı oluşmuş.

                Mesleği diş hekimliği idi. Ancak münevver ve entelektüel kişiliği üst seviyede idi. Çok okuyan, araştıran, inceleyen bir yapısı vardı. Zengin ve nitelikli bir kütüphanesi vardı. İlerleyen yaşına rağmen masasının üzerinden okunması gereken kitaplar eksik olmazdı. Yayınları takip eder, yeni çıkan eserlerden ilgi duyduklarını temin ederdi. Kitapları dikkatlice okur ve not alırdı. Fatih İnkılâb Kitabevi’nde haftalık düzenlenen “Yazar ve Kitap Söyleşileri”ne mutlaka katılmaya gayret ederdi. İslam düşüncesine öncelik verirdi. İslam’ı bir nizam olarak etraflıca ortaya koyardı. Müslümanların siyasî tarihini iyi bir analize tabi tutardı. Bununla birlikte kültür ve medeniyet şuuruyla doluydu. Sohbetlerinde ara sorularla konuları derinlemesine açardı. Bu sorularda; soru sorma üslubu, el ve yüz mimikleri ile bizlere âdeta Necmettin Erbakan Hocamıza çalışma raporu sunma hissi oluşurdu. Konuşmalarındaki üslup ve hareketleri merhum hocamıza çok benzerdi. Sosyal Bilimler ve İslami İlimleri mukayeseli olarak gündeme getirirdi. Milli Görüş mücadelesinin ruh kökenlerini bu yolla temellendirirdi. Zengin bir ufka sahipti. Milli Görüş gençliğine ufuk açıcı sohbetleri ve yönlendirmeleri olurdu. Milli Gençlik Vakfı’nın kuruluşunun üniversiteli gençler özelinde bir önem taşıdığını vurgulardı. Titiz bir yapısı vardı. Hayatına ait anlattığı notlardan küçüklüğünden beri bu özelliğe sahip olduğu anlaşılıyordu. Şahsi yaşamında, hal ve hareketlerinde, tertip ve düzeninde kendisine mahsus bu titizlik anlaşılıyordu. El becerilerinin olduğunu da kendisinden dinlemiştim. Yaz aylarını Beykoz’un Öğümce köyündeki evinde geçirirdi. Bu evin ahşap doğrama kapı ve pencerelerini bizzat kendisinin yaptığını ifade etmişti. Şahsî ve meslek hayatına, İslamî gayret ve çalışmalarına, Milli Görüş kurum ve hizmetlerine ait çok düzenli bir arşivi bulunmaktaydı. Bir görüşmemizde evinin alt katında bulunan dairede misafir olmuştuk. Bu daire tamamıyla şahsî kütüphanesi ve arşivi olarak düzenlenmişti. Arşiv dosyaları içerisinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın 1952 yılında Almanya’da bulunduğu sıralarda hocası ve manevi büyüğü Abdülaziz Bekkine (k.s.)’ye yazdığı mektup şahsî arşivinde bulunuyordu. Bu mektup bilahare Temel Karamollaoğlu Beye ulaştırıldı ve Milli Gazete’de de yayımlandı.

                Kemalettin Erbakan, İslam dünyasının üç yüz yıldır, İslamî düşünce ve fikir yapısından uzaklaştığını, fikrin fıkıh ile düzenlenmesi gerektiğini sürekli dile getirirdi. İnsanlığın baş belası olan Siyonizm’e karşı ilmî, içtimaî, sosyal, ekonomik ve siyasî mücadelenin gerekliliği üzerinde dururdu. Cumhuriyet sonrası dönemde  Milli Görüş hareketi öncesi İslami gayreti ifade ederdi. Gümüşhanevî Dergahı ve Mehmed Zahit Kotku hoca efendinin teşviklerini ve önemini vurgulardı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamız ile ilgili şu sözü hatıratında yer almaktadır: “Necmettin Erbakan’a aile bağı gerekçesiyle olduğu kadar, Milli Görüş lideri olması dolayısıyla da itaat ettim.” [1] Milli Görüş mücadelesini, İslam Medeniyetinin günümüzdeki temsilcisi ve mücadelesi olarak görürdü. Hak ve batıl mücadelesinin tarih ve coğrafya bütünlüğündeki seyrini ortaya koyardı. 1969 yılından bu yana nice sıkıntılı günlerine şahit olmuştu. Birçok önemli görevleri göz önünde olmadan gerçekleştirmişti. Milli Görüş camiasına fitne sokan ve merhum hocamıza yersiz bir şekilde haksızlık yapanlara kırgındı. Kuru bir akrabalık düşüncesiyle ağabeyine taraftarlık yapmıyor, haksızlık yapanlara, yanlış hareket edenlere, Milli Görüş davasını kendi düşüncelerine göre şekillendirmek isteyenlere karşı tavrını açıkça ortaya koyuyordu. Merhum hocamızla yaptığı “Son Adam” anlaşmasından bahsederdi. Hocamızın vermiş olduğu görevlerin ağır mesuliyetinden dolayı şarta bağlı bir anlaşma gerçekleştirmişler. Yapılması gerekli bir görevi önce yapabilecek başka kişilere verilmesini, eğer bu görevi yapacak kişi bulamazsa veya verdiği kişide çözülememişse kendisine vermesini talep ettiğini ve hocamızın da bunu kabul ederek kendisi ile böyle bir anlaşma gerçekleştirdiğini ifade ederdi. Hayatın da meşgul olduklarının da kendisine birer emanet olduğunun şuurundaydı. Hesap gününü çokça zikreder, o güne ve hesaba göre dünyadaki işlerimizi düzenlememiz gerektiği üzerinde dururdu. Üzerindeki emanetlerden hesap gününde mahcup olmamanın gayret ve telaşı içindeydi.

                92 yıllık bereketli bir ömür yaşadı. 12 Ağustos 2020 tarihinde fâni dünyadan bâki âleme göç eyledi. Zeytinburnu Merkez Efendi Kabristanlığı’nda babası ve annesinin yanına defnedildi.  Bir süredir rahatsızlığı nedeniyle tedavi süreci içerisindeydi. Son ziyaretimiz geçtiğimiz yıl olmuştu. Muş Alparslan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Talip Tuğrul Hocamızın İstanbul ziyaretleri kapsamında birlikte evine gitmiştik. Rahatsızdı. Evin kapısına yürüteç yardımı ile gelebildi. Birkaç dakikalık selam, hatır ve dua cümleleri ile kısa bir ziyarette bulunmuştuk. Sağlık sorunları nedeniyle daha sonra ziyaret edebilme imkânımız olmadı.

                Kendisinden bize kalan hatırları yanı sıra kendisi de bir hatırat kaleme almıştı. “Etrafındakiler” isimli hatıratın ilk cildi yayımlandı. İkinci cilt üzerinde çalıştığını ifade ediyordu. Basıma hazır hale getiremedi. Yine de yayımlanan hatıratı kendisini ve mücadelesini tanıyabilmemizde bize yardımcı olacaktır.

                Yüce Rabbimiz; başta merhum ve muhterem Necmettin Erbakan Hocamız olmak üzere Kemalettin Erbakan Beye ve Erbakan ailesinden ahrete göç edenlere rahmet eylesin. Merhum hocamızın bize emanet bıraktığı davası içerisinde bir nefer olarak bulunabilmeyi bizlere nasip eylesin. Yalnızca rızası doğrultusunda gayret edebilmeyi bizlere ikram eylesin.

 

[1] ERBAKAN Kemalettin, Etrafındakiler, İstanbul, Mahya Yayıncılık 2014 shf : 15.

YAZAR HAKKINDA
Muzaffer Aktürk
Muzaffer Aktürk
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN