Abone Ol

Gülseren Sokak

Gülseren Sokak
Öğretmenliğe başladığım ilk yıl okula gidip gelirken önünden geçtiğim bir sokak vardı: Gülseren Sokak. Anneannemin adını taşıması sebebiyle bu sokağın adı ilgimi çekerdi. Anneanneme bu sokağı, bu tabelayı göstermek aklımdan geçerdi her seferinde. Ama kendisi okuma yazma bilmiyordu. Onu kaybetmemizin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmişken bu sokak yeniden aklıma düşüyor.

***

Hayatta bazı insanlar yaşadıkları zaman boyunca karakterleri veya öne çıkan birtakım başka özellikleriyle geniş bir çevre oluştururlar. Her bir sokak nasıl ki insanları, evleri, yuvaları kendinde toplar; bu türden insanlar da hayatlarına dokundukları insanları böyle bir hissiyatla sahiplenir, sarıp sarmalar. Adeta kendileri bir sokak olur, onlarla tanışan, kaynaşan her kişi de o sokağın bir sakini… Bu sokağın sahibi her bir hanesini arar sorar, yedirir, içirir, giydirir, gireni çıkanı gözler, yeri geldi mi korur kollar. Bazen azarlar, ağzının payını verir. Benim ve etrafımdaki birçok kişinin sakini olduğumuz bir sokaktı anneannem.

Bazen bazı durumlarda derdi ki “Ben ölünce bu yaptığımı hatırlarsınız. Anneannem böyle böyle yapardı dersiniz.” Dokuz ay önce öldü ve bu sözleri neyin üzerine söylediğini zihnimi zorlasam da hatırlayamıyorum. İnsan anılmak istediği gibi anılamıyor çoğu zaman. Hafızayı karşıdaki kişinin belleğinde bıraktığımız izler şekillendiriyor. Anneannem aklıma hiçbir zaman “bunu hatırlarsınız” dediği şeylerle gelmiyor. Ya nasıl geliyor derseniz, ben anneannemin ölümünü takip eden bu süreçte ilk kez ona uzaktan bakabiliyorum. Yaşarken hem zor bir insan olduğundan, hem de 25 yaşıma kadar aynı apartmanda oldukça iç içe bir hayat sürdüğümüzden çok derin ve pozitif bir ilişki kuramadığımız anneannemi ilk kez gerçekten tanımaya ve anlamaya çalışıyorum.

Onun ölümüyle ilgili hissettiğim ilk şey bir boşluktu. Onun; bulunduğu odayı, evi, sokağı, tanış olduğu insanların hayatlarını meğer nasıl da dolduran bir kadın olduğunu anlamak onunla ilgili ilk farkındalığım oldu. Teşkilat eğitimlerinde kullanılan bir kavram var, Sultan ana diye. Oturduğu mahallenin nabzını tutan, komşularını yoklayan, onlara sözü geçen, ağırlığı olan kadınlar için kullanılıyor. İşte anneannem tam bir sultan anaydı. Okuma yazması yoktu, ama mahalle temsilciliği yapardı. Her akşamüstü yaptığı seçmen görüşmelerini, sandık toplantılarını bizden kimi yakalarsa yanına oturtur, defterine yazdırırdı. Toplantı günü de gidip başkana raporunu verirdi.

Muhteşem hamur açardı. Geçenlerde evdeki mini oklavayı elime aldığımda birden kulağıma oklavanın tahta sofraya tak tak çarpma sesi geldi, gözümün önüne gelen anneannemin o el çabukluğuyla, dikkatle hamur açma sahnesiyle beraber. Tüm kermeslerin aranan ismiydi. Hatta aramanıza da çok gerek yok. Kendisi başkasından da duysa gelir nerede hamur açıyorsanız orayı bulur, oklavanın başına geçer, öncesinde de kendisine haber vermediğiniz için sizi bir güzel parpılamayı ihmal etmezdi. Hamur işi bittiyse durmaksızın ördüğü, daima hazırda bulunan patiklerini getirir, o da yetmez konu komşuyu dolaşır kermes için malzeme toplardı.

Bir türlü yüzünü güldürmeyen kiracılardan sonra göç dalgasıyla o yıl ilk kez Bursa’ya kadar gelmiş Suriyelilerden inançlı bir aileye alt kattaki evi kiraya vermişti. Evi ederinden düşük bir ücrete kiraya verdiği yetmezmiş gibi Türkiye’ye yeni iltica etmiş bu kalabalık ailenin tüm eşyasını da anneannem toparlamıştı. Hasta mı oldular onları doktora taşır, mültecilerle ilgili muhtarlığa kayıt yaptırmak gerek diye bir şey duyar hepsini peşine toplar muhtarlığa götürür, herhangi birine bir şey mi lazım, bulur buluştururdu. Zamanla mahalledeki diğer mülteci kadınlar da bir dertleri oldu mu “anne” dedikleri bu kadına koşar oldular. Anneannemin doldurduğu boşluğu muhtemel ki ilkin onlar fark ettiler. Kanser tedavisi gördüğü yaklaşık bir yıllık sürenin ilk aylarında kapımızı çalıp “anne?” diyerek bize onu soruyorlardı. Okuma yazma bilmeyen, Arapçayı hiç bilmeyen anneannemin nasıl olup da bu insanlarla böylesine anlaşabildiğine akıl erdiremiyorduk. Şimdi uzaktan bakınca daha da bir şaşırıyorum. Bir keresinde annem şehir dışındayken biz de yemeğe yukarı çıkmıştık. O sırada gelen Suriyeli komşu kalabalığı görünce anneannemin ona -dil bilmediklerinden değil de işitemediklerinden anlamıyorlarmış gibi- bağırarak yaptığı açıklamayı duymuştum: “Ayşe (annem) Ankara. Çocuklar, bizde, yemek.” Nasıl da gülmüştük, “Anneannem cümleden eylemleri çıkarınca Suriyelilerin kendisini anladığını düşünüyor.” diye.

Hasta olan, düğünü olan, cenazesi olan, bebeği olan kim varsa imkânı dahilinde hediyesini alır yolunu tutardı. Hatır derdi. Ben tüm bunları bazen biraz abartılı bulurdum. Ne gerek var diye düşünürdüm. Ama şimdi yaşım ilerledikçe, anneannem benden, ben ondan her geçen gün -bir daha öte dünyadan önce- buluşmamak kaydıyla uzaklaştıkça daha iyi anladığım şeyler var. Hiçbir insan mükemmel değildir. Hatta kimileri idaresi zor insanlar. Ama bunun arkasında zor bir hayat var çoğu zaman. Anneannem anne şefkatini, baba sevgisini hiç tatmamış. Hayat boyu bunun özlemini çekti. Birçok konuda katı tutumlar sergilemesinde bunun etkisi çok büyük. İnsanın anne görmeden anne olması zordur mutlaka, sevgi görmeden sevgi göstermesi de keza. Zor hayatlar, zor insanlar doğurur. Fakat her insanda mutlaka görülecek güzellikler vardır. Abarttığımız güzel huylarımız, kötü özelliklerimize bir perde olur günün birinde.

Vefatında cenaze namazı için toplanan kalabalığın mahallede daha önce görülmemiş bir kalabalık olması, hiçbir akrabalık bağı olmadığı halde ölümünü duyan insanların kalkıp şehir dışından “bize hakkı geçti, hastanede yattığım zaman refakatçim olmuştu” diyerek başsağlığına gelmesi… Tüm bunlara bakınca anlıyorum ki torunlarının haşarılıklarına azarla, kızgınlıkla karşılık veren anneannem başka taraftan bir sürü haneyi selamet içinde kendinde barındırmış güvenli bir sokakmış. 

Anneanne sana hiçbir zaman gösteremedim ama şimdi söylüyorum bak; bir sokağa adını vermişler. Anneanne aslında sen bir sokakmışsın. Bizi derleyip toplamışsın. Zaman zaman kızsan da sevgini ifade edemesen de bizi sarıp sarmalamışsın. Sen kimilerinin “kırk kat el” olarak göreceği kişilerin bile nasıl yardımına koştuysan, işlerini kolaylaştırdıysan Rabbim de senin kabir hayatını kolaylaştırsın. Yattığın yer nur olsun. Amin.

YAZAR HAKKINDA
Nursevde Güleç
Nursevde Güleç
YORUMLAR
İbrahim
12-11-2019 - 21:12
Tebrik ederim, yürekli bir çalışma olmuş.
Mümüne iğdi
24-11-2019 - 09:52
Kalemine yüreğine sağlık Sevdecim Rabbim taksiratlarını effetsin mekanı cennet olsun inşallah
YORUM YAPIN