Abone Ol

Bir Taşralı Entelektüelin Kent/ Şehir Güncesi

Bir Taşralı Entelektüelin Kent/ Şehir Güncesi
                                                                                                                                                       İlyas Ermiş

1. İnsan şehir ilişkisi bir anlamda insan / mekân ilişkisidir. Şehir inşa etmek, yani mekân inşa etmek, insan fıtratında var olan bir duygudur. Önce insan şehri inşa ediyor, sonra da şehir insanı inşa ediyor. Bu sebepledir ki insan / şehir ilişkisi, insan / mekân ilişkisi paradoksal bir ilişkidir. Modern zamanlarla birlikte sadece keyif ve konfor peşinde koşan, bencil, hazcı, duyarsız, sorumsuz, bir insan tipinin ortaya çıkması, insan / mekân, insan / şehir ilişkisinden bağımsız bir durum değildir.

2. Kent insan için yabancılaşma demektir, yalnızlaşma demektir, göç ve gurbet demektir. Bu sebeple olsa gerek, kent insanının psikolojisi bunalımlıdır, kafası dumanlıdır, asabı da bozuktur. Çünkü modern kent ortamı gayri insanidir, insanı yozlaştıran bir yanı vardır. Esasen modern kent yaşamı gerek ekolojik açıdan, gerek ekonomik açıdan gerekse sosyolojik açıdan sürdürülebilir bir yaşam değildir.

3. Modern kent insana layık bir ortam değildir. Modern kent mimarisi insanı tabiattan koparıp önemsizleştiriyor, değersizleştiriyor, hiçleştiriyor, insanın özelini / özel hayatını / mahremiyetini yok ediyor. Modern kent mimarisinin arka planında insanlara asli ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlar sunmaktan ziyade, yüksek kar elde etme düşüncesi yatıyor. Bu sebeple modern kentin konutlarında oturanlarından ziyade satanları memnun olurlar.

4. Kentler kozmopolitan ortamlar / mekânlardır. Bu yanıyla tekinsiz ortamlardır. Genellikle göç alan yerler olduğu için tekil / tekçi bir yapıya rastlanmaz kentlerde. Her dinden, her ırktan, her milletten, her mezhepten her anlayıştan insan yaşar kent ortamında. Kentlerin desenini / dekorunu bu farklı yapılar, bu farklı eğilimler ve bu farklı kimlikler oluşturur.

5. Kent yaşamının / kent ortamının doğası gereği çoğulcu bir yapısı vardır. Bu anlamıyla kent demek, çoğulculuk demektir. Kent ortamında hemen her alanda örgütlü yapılar ortaya çıkar. Bu örgütlü kurumsal yapıların içinde din eksenli yapılanmalar ve kurumlar ağırlıklı bir yer işgal ederler. Şehirdeki çoğulculuğa uygun olarak her birinin kendine özgü din anlayışları / din algıları / din yorumları vardır.

6. Gündelik hayatında / ibadetlerde dindar bir görüntü veren kent sakinleri, işinde, ticaretinde, siyasetinde, yönetiminde hep seküler yönelimler içinde oldular. Kentlerin imar ve inşa süreçlerinde dini kimlikler, dini kabuller, dindarlıklar hiç ama hiç etkili olmadı / olamadı. Dini kimlikler, dini kabuller, dindarlıklar şehri değiştiremedi /dönüştüremedi. Aksine şehir, dini kimlikleri, dini kabulleri, dindarlıkları değiştirdi / dönüştürdü. Şehirlerin inşa süreçlerinde dini kimlikler, dini kabuller, dindarlıklar neredeyse hiç etkili olmadı.

7. Kentlerin tarihi bir yanıyla insanlık tarihidir, bir yanıyla da dinlerin tarihidir. Esasen kent olgusu tarihin her döneminde var olan bir olgudur. Salt modern zamanlara özgü değildir kentler. Her dönemin kentinin de kendine özgü özellikleri vardır. Ancak modern kent ve kentleşme olgusu bütün tarihsel tecrübelerin dışında gelişen bir olgudur.

8. Modernleşme hem olgusal olarak hem kavramsal olarak kendinden önceki ile zihni bir kopuşun ifadesidir. Dolayısıyla modern kent olgusu da bu anlamda kendinden önceki kent tecrübeleriyle bir kopuşu ifade eder. Çünkü modern kent aydınlanmanın, sanayi ve teknolojinin ürünüdür.

9. Türkiye özelinde de kentleşme olgusu kendinden önceki ile her anlamda tam bir kopuşu ifade ediyor. Türkiye için kentleşme salt kırdan / kırsaldan kente göçü, salt sanayileşmeyi ifade etmez. Türkiye’nin kentleşme serüveni aynı zamanda batılılaşmanın, çağdaşlaşmanın serüvenidir. Bu da kendinden öncesi ile zihinsel olarak tam bir kopuşu ifade ediyor. Cumhuriyet elitinin modern bir toplum inşa etme mefkûresi, kentle / kentleşme ile iç içedir.

10. Kentlilik biraz uzmanlık, biraz statü, biraz da roldür. Başka bir ifade ile kentsel yaşam, büyük oranda uzmanlık üzerinden, statü ve rol üzerinden yürüyor. Kent ortamında yaşamak ve kentin imkânlarına ulaşmak da buna bağlı bir şey. Uzmanlığınız, statünüz ve rolleriniz oranında kent imkânlarına kavuşabilirsiniz veya o oranda mahrum kalırsınız. Kent ortamlarında bireyin din anlayışı veya dindarlık ölçüsü de onun uzmanlığına, statüsüne ve rollerine göre şekillenir ve ona göre tezahür eder.

11. Kentlerde ekonomik ve sosyal imkânlar ve fırsatlar eşit ve adil bir dağılım göstermez. Kent imkânlarına ulaşmak ve onlardan yararlanmak için örgütlü kurumsal yapılara bağlanmak gerek. Kentin sosyal, siyasal, ekonomik hayatına katılma noktasında sorun yaşayanlar ( ki bunlar daha ziyade kırdan / kırsaldan kente göç yoluyla gelen göçmenler oluyor) sosyalleşme imkânlarına ancak örgütlü kurumsal yapılar marifetiyle kavuşabiliyorlar.

12. Modern kent olgusu son tahlilde seküler bir olgudur. Neticede aydınlanma düşüncesinin / sanayi devriminin ürünüdür. Kentin kendisi seküler bir olgu olunca, kent dindarlığı da ister istemez seküler bir hal alıyor. Zaten kent dindarlığı ile kast edilen şey salt inanç ve gündelik ibadetlerle sınırlı bir durum.

13. Kentleşme sorunları zaman / mekân / insan üçlü sacayağına bağlı olarak ortaya çıkan sorunlardır. Unutmamak gerekir ki burada kilit rol insandadır. Kentsel dokunun oluşmasında da, kentsel sorunların ortaya çıkmasında da, kentsel sorunların çözümünde de kilit rol insandadır. Kentlerde insanın hayatı genel itibariyle mesleki ve ekonomik düzenek içinde tanzim ediliyor. İnanç ve düşünce hayatı da kitle iletişim araçlarının manipülasyonu altında şekilleniyor.

14. Kent ortamında dar ve sabit gelirli küçük esnaf ve zanaatkâr kesiminde daha gelenekçi, daha muhafazakâr, daha mistik bir dindarlık göze çarparken, ekonomik ve kültürel açıdan daha üst tabakalara doğru gidildikçe daha seküler / daha modern / daha rasyonel bir dindarlık kendini gösterir. Yerleşim birimleri açısından da benzer bir durum söz konusudur. Merkezde / merkezi yerleşim birimlerinde daha rasyonel / daha bireysel bir dindarlık görülürken, merkezden muhite doğru gidildikçe daha şekilci / daha mistik bir dindarlık biçimi göze çarpar. Modern kent denilen olgu bir değirmendir. İçine aldığı her şeyi öğütüyor / değiştiriyor / başkalaştırıyor. Kent dindarlığı denilen olgu da bu değirmenin bir ürünü / bir çıktısı.

15. Kent hakkı, kent kaynaklarına bütün kent sakinlerinin rahatlıkla ve kolaylıkla erişimi, kentte yaşayanların karar alma süreçlerine etkin katılımı ve kent sakinlerinin kent ortamında temel hak ve özgürlüklerini rahatlıkla gerçekleştirebilmesi demektir. Kent hakkı bireysel bir hak olmaktan ziyade kolektif bir haktır. İnsan hakları tasnifinde de dayanışma hakları olan üçüncü kuşak haklar arasında yer alır.

16. Büyükşehirlerde kent hakkının gerçekleştirilmesine imkân verildiğini söylemek hayli zor hatta imkânsız. Sınırları ilin tamamını kaplayan / kapsayan büyükşehirde karar alma süreçlerine ve karar alma mekanizmalarına halkın katılımı hangi düzeyde ve hangi etkinlikte sağlanabilecek? Yönetim birimi ne kadar büyürse, sınırları ne kadar genişlerse, yurttaşların kent yönetimine ve karar alma süreçlerine etki yapmaları ve katkıda bulunmaları da o oranda azalır, hatta  zorlaşır.

17. Modern dünyanın bunca insan hakları, bunca demokrasi ve bunca özgürlük söylemine rağmen kent hakları ve kent sorunları konusunda notu oldukça kırık, karnesi de oldukça kötü. Çünkü insan istismarı / insan ticareti gibi yüz kızartıcı suçları ve günahları var. Bu ve benzeri suçların / günahların hemen hepsi kentte /  kent ortamında vuku buluyor ne yazık ki. İnsanlar bu gayri insani / gayri hukuki / gayri ahlaki durumlara büyük oranda kentlerde / kent ortamında maruz kalıyor.

18. Kentte gerçekleşen her gelişme, kent sakinlerine yönelik bir tehdit / bir tehlike olarak çıkıyor ortaya. Hızlı kentleşme bir vakıa, ancak bu vakıa kent sakinleri açısından bir tehdit / bir tehlike aynı zamanda. Keza bozuk yapılaşmalar / ucube beton bloklar da bir vakıa, ne ki, bu vakıa da kent sakinleri açısından bir tehlike / bir tehdit aynı zamanda. Diğer taraftan otomobil sayısının hızla artması ve buna bağlı oluşan / ortaya çıkan trafik keşmekeşi de aynı şekilde kent sakinleri açısından bir tehdit / bir tehlike. Sonuç itibariyle kent ortamında gerçekleşen bu gelişmeler, son tahlilde kent sakinlerini tehdit ediyor, onların yaşam alanını daraltıyor hatta yok ediyor.

19. Modernleşmeyle birlikte kırsaldan kente göç, sanayileşme, ekonomik büyüme derken şehirlerin ekonomisi / demografisi /  sosyolojisi köklü değişimler yaşadı. Kentleşme sürecinde kentlerin sosyo-ekonomik yapısı değişti, sosyo-kültürel yapısı dönüştü ancak, bu değişim ve dönüşüm süreci kent sakinleri açısından güvenli ortamlar oluşturamadı.

20. Kentlerin, bir cazibesi / bir çekiciliği var. Bu cazibe adeta bir mıknatıs gibi insanları kent ortamına çekiyor. Ancak kentlerde yaşamanın bir bedeli var ve insanlar çoğu kez bu bedeli sağlıklarıyla ödemek durumunda kalıyorlar. Modern kent ortamının insan ve toplum sağlığı ile bire bir ilişkisi var. Her şeyden önce modern kent, insanların yaşam alanlarını daralttı / sınırlandırdı. Bu durum sonuç itibariyle, obezite, diyabet, tansiyon, astım, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklara davetiye çıkardı. Modern kentler, insanı merkeze alarak tasarlanmadı / tasarlanmıyor.

21. Tekniğin / teknolojinin gelişmesine koşut,  şehirlerde düşünce ve felsefe geriledi. Zaten modern şehir birazda sanayinin / makinanın / teknolojinin şehridir. Devletler modern zamanlarla birlikte teknolojiye / sanayiye yaptıkları yatırım kadar düşünceye yatırım yapmadı / yapmıyor. Keza tekniğe / teknolojiye verdiği değer kadar, düşünceye değer vermedi / vermiyor.  Bu sebeple olsa gerek şehirlerde artık felsefenin / düşüncenin salt akademik bir uğraş haline geldiği söylenebilir.

22. Medeniyetin doğup geliştiği yerler şehirlerdir. Bu anlamda şehir olgusunun bizatihi bir felsefesi olduğu kadar, her şehrin de kendine özgü bir felsefesi vardır. Ancak modern zamanlarla birlikte artık şehir yaşamının felsefi düşünceye zemin oluşturduğunu söylemek hayli zor, hatta imkânsız denilebilir. Şehirler, felsefeye / felsefi düşünceye yakınlığını / yatkınlığını yitirmiş durumda. 

Sözü uzatmaya ne hacet. Sonuç itibariyle insanın başına her ne geliyorsa, kendi yapıp ettikleri yüzünden geliyor.

YAZAR HAKKINDA
İlyas Ermiş
İlyas Ermiş
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN