Abone Ol

Bir suriye ziyaretine derkenar: “Büyük acılar dilsizdir”

Bir suriye ziyaretine derkenar: “Büyük acılar dilsizdir”
Yaşadığımız yeryüzü asırlar boyu insanların mücadelelerine şahitlik etmiştir. Bu mücadelelerin ekseriyeti hak-batıl mücadelesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hakkın batıla galebe geldiği zamanlarda yaşanabilir bir dünyanın imkânının ortaya çıktığı görülmüş, batılın hüküm sürdüğü dönemde ise maalesef kıyımların, istilaların ve sömürünün hâkim olduğu gerçeği ile karşılaşılmıştır.

  Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden ayrılması, yaşadığımız coğrafyada büyük boşlukların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tarihler 20.yüzyılın ortasına geldiğinde 1.Yalta Konferansında kurulması planlanan ve bölgede yaşanan istikrarsızlıklardan da faydalanarak, 1948’de İsrail devlet olarak ilan edilmiştir. Bu ilanın İsrail’in salt bir devlet ilanının ötesinde bir mana taşıdığı gibi özellikle Siyonizm’in bölgede bir devlet olarak teşkil etmesi, Müslümanlar için çok ciddi problemler ortaya çıkmasının ana kaynağı olmuştur. Kendi varlığı için Ortadoğu’daki diğer bütün bölge devletlerinde karışıklıklar çıkararak ve fitne yayarak istikrarsız bir ortam yaratarak büyük İsrail projesi işletilmeye başlatılmıştır. Özellikle zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarının bol olduğu bu coğrafya zalim yöneticilerin elinde adaletsiz bir yönetim tarzına maruz kaldığı için halklar arasında ciddi ayrımların ortaya çıkması ve bu durumdan faydalanan saldırgan emperyalist güçlerin iştahının kabarmasına sebep olmuştur. Yakın tarihimizde batının kabaran bu iştahının bizzat muhatabı olan sınır komşumuz Irak, yakılıp yıkılarak milyonlarca Müslüman katledildi. İşgal sırasında kullanılan kimyasal silahlar yüzünden hala sakat doğan Felluce’li ve Basralı bebeğe şahit olmuştuk. Vahşetlerin de yaşandığı ve insan onurun ayaklar altına alındığı bu işgal, Ortadoğu'nun müstakbel yıkımının da habercisiydi. Yüz binlerce Iraklının akan kanında -Saddam, ABD ve İngiltere kadar- İsrail'in ve siyonist lobinin de doğrudan parmağı vardı. Bugün Ortadoğu barışı için vazgeçilmez bir aktör sayılan İsrail'in bölge halkının yaşadığı istibdat, fukaralık ve akan kandaki rolü unutulmamalıdır. Arz-ı mevud hayalleri içinde adım adım kıyımlar yapan siyonist-emperyalist güçlerin yeni hedefi Suriye olmuştur. Arap Baharı ile Suriye coğrafyasında bir hareketlilik söz konusu olmuş ancak sonuçlanmayan bir savaşa doğru sürüklenen coğrafyaya dönüşmüştür. Akıllara rahmetli hocamız Prof.Dr. Necmeddin Erbakan’ın (r.a.) şu uyarısı gelmişti “Dış mihraklar, arz-ı mevud hedefleri doğrultusunda Suriye’yi hedef alıp, yutma arzusu içindedirler.”

Tüm bu yaşanmışlıklar, şahitlikler ve bilgiler ışığında 5-6 Mart 2022 tarihinde dergimizin de mensubu olduğu TÜRDEB organizasyonunda edebiyatçı, şair, yazar ve öykücüler ile tarihi bir süreç içinden geçen Suriye ziyareti programlanmıştır. Bu bölgede yaşanan tarihi drama yerinde şahitlik etmek ve bu şehadetin resmini kültür eserlerine yansıtmak amacıyla yapılan ziyaret otuz kadar derginin katılımı ile 5 Mart sabahı İHH’nın saha koordinasyonunda başlamıştır. Reyhanlı’da başlayan programla, Cilvegözü sınır kapısından karşıya geçerek yetimler şehri Idlib ziyaret edilerek bu mazlum coğrafyada yaşanan drama yerinde şehadet ettik. Bu şehadetimizde temel amaç; öykülerimize, şiirlerimize ve yazılarımıza tekraren insanlığın bu derin gerçekliğini konu etmektir. Yağan yağmurun altında başlayan ziyaretimiz yetimlerle temas ile bir başka boyut kazandı. Çoğu yetim olan çocukların heyecanı görülmeye değerdi, birde bizi sorun. En çokta küçük yetimlerin ebeveyn yoksunluğundan kaynaklı olarak ellerimizi tutma istekleri… İşte bu manzaraya yürek mi dayanır!

Çocuklar aldıkları hediyelerle, belki de savaşın içinde yaşadıklarını en hızlı unutanlar oluyor ama hasarı da en çok onlar alıyor. Ziyaretimiz yaşadıkları çadırların arasında devam ediyor, temel ihtiyaçlardan olan gıda eksikliği, temiz su, elektrik vb. sıralaması bitmeyecek eksiklikler gözümüze çarpıyor. Beni en çok etkileyen gözlerimizin içine bakan annelerin hali, lisanı halleri ile bir şeyler anlatıyorlar. Çocuklarına, çadırlarına ve sonrada gözlerimizin içine bakıyorlar. Buradaki çocuklarının belki de diğerlerinden biraz daha şansları var çünkü diğer durağımız olan bir yetimhaneye gidiyoruz. Ellerimizi bırakmayan çocuklara şahitlik ediyoruz. Bilmiyorum ama yetim kokusu aldım her çocuktan…

Savaşın kendisi ile getirdiği yüzlerce problem gözler önüne seren şehre dönüşen ve ağır bir bombardımana maruz kalan İdlib şehir merkezini ziyaret ediyoruz. Şehirde özellikle resmi binaların çoğu yıkılmış veya güvenlik sebebiyle boşaltılmış ve terkedilen yerler adeta harabe şehre dönüşmüş. Ancak bombardımanda yıkılan evlerin ayakta kalan kısımlarına kendi lisanlarında “geri dönüp daha güzelini yapacağız inşallah” yazmışlar. Şehirlerini umutla terk eden insanlara rağmen şehir bir yandan da yerel hükümetçe ayakta tutulmaya çalışılıyor. Şehrin her yerinde güvenlik noktaları oluşturulmuş. Ticari hayat, Türkiye üzerinden yapılan ithalat ile ayakta kalmaya çalışıyor. Kimi yerlerde yeni yapılara şahitlik ediyoruz. Aldığımız bilgilere göre yerel halk STK’lar kurmuş ve İdlib kırsalında bulunan Halep, Şam ve Hama’dan gelen kardeşlerine Ensar olmuşlar. Savaşın içinde kendi kendine yetmeye çalışan insanları görmek, birbirine omuz verdiklerine şehadet etmek bölgeye yönelik umutlarımızı yeşertiyor.

  Ziyaretimizin ikinci gününde Türkiye sınırına dayanmış ve bütün ihtiyaçları insani yardım STK’larımız tarafından karşılanan yaklaşık 200 bin insanın yaşadığı göçmen dolu bölgeyi ziyaret ediyoruz. Adeta açık cezaevine dönüşmüş bir alanı andıran kamp alanı çocukların enerjisi ile ayakta kalmaya çalışıyor. Bölgede özellikle eğitim için ciddi gayretlere şahitlik ediyoruz. Okullarda yerel yönetimin belirlediği müfredatın okutulduğu bir okulu ziyaret ediyoruz. Bu okulda öğretmenler Suriyeli kardeşlerimizden oluşuyor. Derslerinde ziyaret etme imkânımız oluştu. Fen bilimlerinden, Kuran derslerine ve İngilizce derslerinin okutulduğunu gözlemliyoruz. Bölgenin yeniden inşası için eğitimin ne kadar önemli olduğunu bize aktaran öğretmen kardeşlerimizin fedakârlığı ve cefakârlığına şahitlik etmek bu tablo içinde bizleri umutlandırıyor. Umutlarımızın tazelendiği dar ve çamurlu sokaklardan çıkıp başka bir bölgeyi ziyaret ediyoruz. Türkiye’den AFAD, TDV, Cansuyu, İHH, Sadakataşı insani yardım vakıflarımızın “briket ev” projelerini ziyaret ediyoruz. Türkiye’den yapılan yardımların hayat bulduğu bu bölgede çadırlarda yaşayan düzensiz göçmenlerin çatısı, tuvaleti, banyosu olan bir ev, yerleşik hayatta önemli unsurlar olan cami, okul ve iş merkezi inşaatlarına şahitlik ediyoruz. Bölgede bulunmanın gerekliliğini tam manasıyla yerine getiren bir Türkiye görüp gurur duyuyoruz. Birileri yıkarken, inşa ve ihya için gayret etmek; mazluma kol kanat geren tarafa ait olmak ne büyük hoşluk, HAMD ediyoruz.

  1.Dünya savaşından sonra sözüm ona güçlü devletlerin teknolojik gelişmelerini tamamladıktan sonra demokrasi, insan hakları, refah götüreceğiz diye kana buladıkları dünyadan, maalesef bütün dünya ve özellikle Müslümanlar yeterince nasiplendiler.!

  Katil ve zalimlerin insanlığa bıraktıkları miras; ölüm, yokluk, göç, ıstırap, çile ve binlerce yetim çocuk ve dul kadın. İşte böyle bir Suriye’yi ve bir de çok soğuk bir havada, kar altında ayağında terlikleri ile Hama ve Halep’in çocuklarını geride bıraktık. Artık her çocuk terliği gördüğümde İdlib’i hatırlayacağım, evladımı her kucağıma aldığımda Ümmetin güzel yüzlü çocuklarını unutmayacağım.

  Bize düşen sorumluluğun farkındalığı olarak ruhumuzdan, gönlümüzden ve aklımızdan çıkarmamak için daha fazla çalışmamız gerekliliğini önce kendi nefsime ve kardeşlerime hatırlatarak içimdeki bu yangının ancak bu gayret ile biraz söneceğine inanıyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZAR HAKKINDA
Abdülnasır Güneş
Abdülnasır Güneş
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN