Abone Ol

Tarihe Adanmış Bir Asırlık Çınar’ın İzinde: Prof. Dr. Halil İnalcık

Tarihe Adanmış Bir Asırlık Çınar’ın İzinde: Prof. Dr. Halil İnalcık

Bir büyük imparatorluğun sonuna doğru dünyaya gelen ve yeni kurulan Cumhuriyetin kuruluş sancıları içerisinde yetişen Halil İnalcık, adeta uzun ömrünü, Osmanlı tarihine adamıştır. Bu büyük tarihi tozlu raflardan çıkartıp, önce bilgiye, sonra bilince dönüştürmek gibi zor bir işe kendini vakfetmiştir. Sanki o uzun ömrüne böyle bir misyon yüklenmiş gibi. Bazen hayat insana eksikleri tamamlamak için yeniden başlama imkânı verir. Çokça dillendirilen, yazılan onun “72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım” demeci aslında bu imkânın dile getirilmiş hâlidir. Yine de bu demecin taşıdığı muhtevayı, özü, çok az kişinin görebildiğini düşünüyorum. Olgunluğun, yetkinliğin neye tekabül ettiğini gösteren güzel bir örnektir. Dolmak ve taşmadan olmanın en modern hâlidir. Belki de hayat şartlarının ya da iş kültürünün, emekliliği erkenden ölümü bekleme seanslarına dönüştürmesine, emekliliğin ölümle olduğunu gösteren nadir insanlardan biri olarak geçti aramızdan. Belki de hayatın emekliliği, ilmin-amelin emekliliği ölümle olur demenin yaşanmış bir tefsiriydi.

Türkiye’de akademik süreçlerini tamamlamış ve bu ülkenin içinden doğup, kolları bu ilim alanında çalışmak isteyen dünyanın dört bir yanından taliplere ulaşan Halil hoca, aldığı bütün övgüleri hak edecek bir çalışma ortaya koymuştur. Taraflı-tarafsız herkesin hakkını teslim ettiğini ve bunu sadece ilmî çabasıyla hak ettiğini ifade etmek gerekir. Elbette ilmin kazandırdığı “saygınlık” ile tertemiz bir hikâyeyi de ardında bırakmıştır. Bazen “başarı” hikâyelerinin hep uzaklarda ya da filmlerde olduğunu düşünürüz. Oysa bu toprağın mayası ile yoğrulmuş dünya çapında bir “ün”e kavuşmuş eserleri talebeleri ile ardında sadakayı cariye bırakmış bir büyük ilim insanını da maalesef, hak vaki olunca hatırlayabildik.

Oysa o ilmik ilmik bir bilinci inşâ ederken bunu hangi hissiyatla yaptığını ve yaptığı işin ne kadar önemli olduğunu, kendi ifadesiyle belirtelim: “Tarihimizi millete iyi öğretmek icap eder. Bu bütün dünyada böyledir. Milletler medenileştikçe tarih tedrisatı ehemmiyet kesbeder. Bir milletin ilerlemesi, hatta yaşaması için, tarih şuuruna sahip olması lazımdır. İngiltere'nin kudreti, tarihe saygısından gelir. Tarih, geleceğimiz için sonsuz bir kaynaktır.”

Tarihçi şahsiyeti üzerinde iki önemli bilim insanın etkisi vardır. Bunlar, Prof. Dr. Fuad Köprülü ve Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan’dır. Daha sonra Fernand Braudel ve Annales okulundan etkilenmiş, araştırmalarında bu okulun yaklaşımlarından da istifade ederek kendi özgün metodolojisini ortaya çıkarmıştır. Tarihçinin sevdiği konuyu çalışması gerektiğini düşünen İnalcık, kendisinin Osmanlı’yı tercih edip ve aşk ile onu çalıştığını söyleyerek aslında bu yola gireceklerin sevmedikleri konularda boğulmamaları, bir işe aşk ile yaklaşmanın, onunla hemhâl olmanın eşsiz lezzetini tavsiye ediyor.

Halil hocanın uzun ömrüne baktığımızda aslında hayatın her periyodunun yaşanırken yeni bir aşk ve enerjiyle yaşandığında hep bahara dönüşen bir boyutu ortaya çıkıyor. 1972 belki de Halil hoca için yeniden bir başlangıç oluyor. Emeklilik ancak ölümle olur demiştik ya işte 1972’de başlayan Chicago Üniversitesi yılları onun için yeni bir sürecin de başlangıcı olur ve 1986’ya kadar birçok makale yayınlar, birçok uluslararası öğrenci yetiştirir ve birçok meslektaşına yeniden hocalık yapar. Tekrar Türkiye ve sonuna kadar devam ettiği tedris hayatına bıkmadan usanmadan devam eder. Allâh’ın lütfettiği asırlık hayatının neredeyse son ânına kadar hiç durmadan çalışması ve bir ân olsun heyecanını, merak duygusunu kaybetmemesi, ürettiği enerjisi elbette örnek alınacak en güzel hususiyetlerindendir. Elbette dikkatle incelendiğinde ortaya çıkan şey büyük bir emek, aşk ve özveriden başka bir şey değil. Kendisi bu durumu “ne hayattan geri kaldım, erteledim ne de çalışmaktan geri kaldım” diye ifade ediyor.

Halil hocada dikkatimi çeken şey aslında bir adamı herkes seviyorsa, herkes iyi diyorsa problemdir düşüncemi yıkan “ilmin saygınlığının” verdiği ortak bir sevgi ve saygı oldu. Sonra meziyetleri neler diye baktığımda ise bütün sevdiğim insanlarda ki o “aşk”, “azim”, “çalışkanlık” ve “vazgeçmeme” gibi özelliklerini gördüm. Büyük bir iştiyakla, titizlikle, hiç bitmeyen hevesle, bir asırdan buyana tükenmeyen meslekî heyecanıyla, mesleğinden zevk alıp yaptığı işe saygı duymasıyla ve ardında bıraktığı o güzel izle tam bir örnek yaşantı sunuyor bizlere… Onu yakından tanıyanların aktardığı anekdotlardaki o heyecanı; “seksenli, hattâ doksanlı yaşlarında iken yeni bulduğu bir belgeden sanki mezuniyet tezini hazırlayan genç bir talebe gibi heyecanlanması” bizlere birçok şey anlatıyor. Dünya bir pencere sırası gelen bakıp geçiyor ama ne gördüğü, gösterdikleri yaşadıkları ve ardında bıraktıklarıyla ilgili. Bir asırlık çınarın bıraktığı gölgede, elimde onun “Adalet Kitabı” terazinin kefelerinden ne dökülüyor ona bakıyorum. Bu dünyadan bir asırlık bir çınar geçti, Allah rahmet eylesin.

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Biten
Mehmet Biten
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN