Abone Ol

Yerli Trumbo Ya Da Vedat Türkali

Yerli Trumbo Ya Da Vedat Türkali
Samsun’da başlayıp Yalova’da son bulan 97 yıllık bir ömür. 1919’da Abdulkadir Pirhasan olarak başlayan yaşam hikâyesi, 29 Ağustos 2016’da Vedat Türkali olarak sona erdi. Tam bir asırlık bir yolculuk… Uzun bir ömür, yakın tarih ile paralel ilerleyen bir hayat. Damgalı bir hayat onunki, komünist; cezaevi, baskılar, soruşturmalar, sürekli mercek altında bir yaşantı içerisinde kendini ve eserlerini inşâ eden bir yazar. Yazmadan yaşayamaz bir yazar. O zaman yaşamanın başka bir yolunu bulur, ismini değiştirir, Vedat Türkali olur. Yani bir nevi yerli Trumbo… Gerçi bizde kişisel tarih pek para etmediği için, önemi de yoktur. Baskılar, zorluklar karşısında yazmak ve geçim mücadelesini sürdürmek için Rıfat Ilgaz ile yayınevi kurarlar. Ardından kitaplar, senaryolar gelir.

Edebiyatta kendi sesini bulmuş romancılardan olan Türkali, “Taşları sürekli dönen bir değirmendir kafa dediğin, arasına bir şey koymazsan, kendi kendini öğütür, bitirir” derken ‘Bir Gün Tek Başına’ da, belki de kendisini anlatıyordur. Çünkü yaşanılan birçok tarihsel sarsıcı olaya şahit olmuş birinin bu değirmen karşısında kendisini yazmakla, romanla korumuş olabileceğini düşünüyorum. Bu öğütümün arasına edebiyatı koymak, bu kadar sarsıcı süreci atlatmak için iyi bir kalkan olmuştur. Kendi durduğu yer açısından ve ülkenin genel gidişatı açısından birçok eserinde ciddi eleştiriler, tartışmalar yapmıştır. Geçmişi allayıp pullayıp gelecek kuşaklara göz boyacılık yapmamıştır. “Tek kişilik ölüm-Komünist” kitabında aslında yürüdüğü yolun işaretlerini göstermiştir: “Bir yere ulaşmanın çeşitli yolları var; onursuzunu seçmek de yürek işidir. Kafasına yükselmeyi koymuşsa etini de sunar, beynini de. Güçlük onurlu yürümekte…” Kendisi bu yola talip olmuştur, güçlüğü tercih etmiştir. Aslında birçok eserinde kendi bireysel hikâyesine, yaşadığı gerçek olaylara ve kişilerin izlerine de rastlayabilirsiniz. Ancak yazın sürecini bir intikama, hesaplaşmaya kurban etmemiştir. Yaşanılan bütün kalp kırıklıklarına, aldatılmalara, yarı yolda bırakılmalara rağmen bütün duyguları yaşatanları bir şekilde bağışlamıştır. Kendi kişisel izleğini yansıtırken kişilerle değil düşünceler ve davranışlardaki yamuklukları eleştirmiştir.

Yazarların şehirleri vardır, kitapların karakterleri arasında şehirler vardır. Kişilerden rol çalmadan kendi hikâyelerini, tanıklıklarını yansıtırlar eserlere… Belki de İstanbul gibi birçok esere başkarakter kadar etki etmiş şehirlerin sayısı oldukça azdır. Türkali ile İstanbul arasındaki ilişki, Dostoyevski ile S. Petersburg, Proust ile Paris, Zweig ile Viyana, Durrell ile İskenderiye, Bellow ile Chicago arasındaki ilişkiye benzer. Türkali’de İstanbul’a derin bir bağ ile tutkuyla bağlıdır. İstanbul ile ruhsal bir bağ kurar, hatta İstanbul sevgisi, Türkali’nin, Türkiye aşkının ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Öyle ki belki birçok kez Edip Akbayram’dan dinlediğiniz “Bekle Bizi İstanbul” şarkısının sözleri, onun 1944’de Akşehir’de cezaevinden kızı için yazdığı şiirden alınmış ve bestelenmiştir. Sözleri birçoğumuzun İstanbul’una eşlik eder.

“Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle / Uzaktan seni düşünürüm İstanbul

Binbir direkli Haliç’inde akşam / Adalarında bahar

Süleymaniye’nde güneş / Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri”

Cumhuriyetin kuruluşundan tek parti dönemine, çok partili hayattan darbelere birçok şey gördü, geçirdi. Bir mücadele tarihi olarak bir asırlık ömrü ardında bıraktı, gitti. Belki Türkiye tarihine bir de onun gözünden bakacaklar için eserleri kılavuzluk edecektir. Bu ülkeyi anlamak için sadece bir veçhesine bakmak yetmez, bütününe bakmak lazım. Galiba Türkiye biraz da barındırdığı bütün renkleriyle güzel… İçindeki her hikâye ister bireysel olsun ister toplumsal olsun, Anadolu dediğimiz kilimin bir rengi ve motifi… Süleymaniye’de güneşi görerek, bu dünyadan bir Vedat Türkali geçti.

YAZAR HAKKINDA
Mehmet Biten
Mehmet Biten
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN