Abone Ol

Huzur ve Saadet Kavramları Üzerine Bazı Notlar

Huzur ve Saadet Kavramları Üzerine Bazı Notlar

Dil hassasiyetleriyle maruf bazı entelektüellerimiz, daha çok dünyevi/süfli olana işaret ettikleri düşüncesiyle mutlulukhuzur ve benzeri bazı kelimelerle savaştılar. [Örnekler: “Mutluluğun daha ziyade ineklere yakıştığını düşünüyorum. Saman bulan inekler mutlu olur. İsmet Özel Röportajı, Zaman 16.11.2003” Huzur İslam’da bile olsa alma!” Dücane Cündioğlu Röportajı, Zaman 21.02.2010]

İsmet Özel’in hakkı var belki. Ama Dücane Cündioğlu, sanki bu defa lügatlere inat bir şekilde (ya da kendi lügatiyle), vaktiyle dekoratif malzeme olarak kullanılan o “Huzur İslam’da” sloganına taktığı için huzurdan almıyor gibiydi. 

Oysa Huzur’un etimolojisine baktığımızda hem bu dünyaya hem ahirete açılan geniş bir pencereyle karşılaşırız. HUZUR Cündioğlu'nun tasavvurundaki “yan gelip yatma hali” değil,aksine “her âkile bir dert bu âlemde mukarrer/rahat yaşamış var mıdır gürûh-u ukalâdan.” mısralarıyla müheyya, belalara hazır-lıklı insanın ruh halidir. Denilebilir ki Huzur-u İlahi’ye muhakkak çıkacaklarının inancıyla (36/32, 81/14) yaşayanlardır huzurlu olanlar. Huzuru kaçanlar/huzursuzlar ise“Sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve hasılâttan eksiklik ile imtihan edeceğiz.” mesajından habersiz, hazırlıksız olanlardır...

Mutluluk kelimesine gelince… Aslında bu kelime ile başı hoş olmayanların talip olabilecekleri en dolu kelime “Saadet”tir. Ancak daha çok bir kadın ismi olarak kullanıldığından mıya da bir fırkaya verilmiş ad oluşundan mı yaşadığımız çağda “saadet” kelimesine hak ettiği değer verilememiştir. Hakikat, insan derin anlamına vakıf olduğu şeye kıymet verir.

Saadet kelimesi de temel kaynaklarımızda hem bu dünyada hem de ahirette ulaşılmak istenen iyi’yi temsil eder. Bazıhadislerde “insanı saidlerden(mes’ud) kılan şeylerden bahsedilir. Bunlar kişinin dünyada karşılaşacağı şeylerdendir. Keza insanı dünyada saadetinden eden de (şekâvete sokan da) yine mezkûr şeylerin kötüleridir. (İyi kadın/ev/binek; kötü kadın/ev/binek gibi)

Hud Suresinde “Gelecek o gün kimi şakîdir, kimi bahtiyar. Şakî olanlar cehennemdedir, saîd olanlar da cennettedir.” (11:105-108) buyrularak “Saadet-Şekâvet” kelimelerinin uhrevi boyutuna dikkat çekilir. “Asr-ı Saadet” tabiri de muhtemelen “insanların en hayırlıla benim asrımda yaşayanlardır.” mealindeki hadisten ilhamla kullanılmaya başlanmıştır. Bu tabir, özellikle Mevlânâ Şibli’nin Sîretü'n-Nebî adlı eserinin Ömer Rıza Doğrul tarafından “İslâm Tarihi Asr-ı Saâdet” başlığıyla Türkçe’ye çevrilmesinden sonra dahafazla yaygınlıkazanmıştır. [DİA c.3 “Asr-ı Saâdet”]

Şah Veliyullah Dihlevi, Hüccetullahil Baliğa’sında saadetle ilgili olarak şunları söyler: “Gerçek saadet; hayvani gücün nefs-i natıkaya boyun eğmesi, onun emrine girmesi, arzuların akla tabi olması, nefs-i natıkanın hayvani güce hâkim olması, onu kontrolü altında tutması, aklın heva ve heveslere galebe çalmasıdır. Bunun dışında kalan diğer hususiyetler, insanın mutluluğunu belirlemede dikkate alınmazlar.” (c.1, s.199 Maalesef M. Erdoğanın çevirisinde ‘saadet’ kelimesi yerine ‘mutluluk’ kullanılır.)

Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi de A'mak-ı Hayal’inde saadet ile ilgili birçok tarifi tartıştırdıktan/yarıştırdıktan sonra beşeriyetin ilacı olarak gördüğü tarifi şöyle verir: “Saadet: hayatı olduğu gibi kabul; eskâline rıza, ıslahına sa'ydedir.” (Hayatın ağırlıklarına rıza, düzelmesine çaba harcamaktır.Tasavvuf edebiyatı içerisinde talaa olunan bir eserde böyle bir cümle son derece manidardır, yazarının mücadeleci kişiliğinde bu tanıma olan inancının etkisi kuşkusuzdur. Saadet ve dünyayı ıslah çabası arasında ilgi kuran bu tariften sonra Aliya İzzetbegoviç’in değerlendirmelerine kulak vererek bitirelim:

“İnsan bu dünyada ıslah edilebilen her şeyi ıslah etmelidir. Fakat bundan sonra da çocuklar 'haksız yere' ölmeye devam edecek, mükemmel bir toplumda bile... İnsan, en büyük gayreti içinde, ancak dünyanın acısını aritmetik olarak dindirmek üzere kendisine bir vazife verebilir. Adaletsizlik ve ızdırap ne kadar sınırlandırılmış olursa olsun, gene rezalet olmaya devam edecektir. [Camus, Başkaldıran İnsan s.356] Bu dilemmaya karşı ‘Allah'a teslimiyet ya da isyan’ şeklindeki iki seçenek aynı zamanda birbirine zıt iki cevaptır…

Allah'ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir. Allah'a itaat, insana itaati meneder. Bu, insan ile Allah arasında ve dolayısıyla insan ile insan arasında yeni bir münasebet tesis eder. Onun için kaderi kabul etmek, kendini en büyük ölçüde hür hissetmektir. Bu, öyle bir hürriyettir ki, kaderle ahenk içinde olmakla kazanılır. Mücadelemizi insani ve makul kılan, ona sükûn ve huzurdamgasını vuran, her şeyin akıbetinin elimizde olmadığıkanaatidir/kabulüdür. Bize ait olan, gayret etmek ve uğraşmaktır. Netice ise Allah’ın elindedir... [Aliya, Doğu ve Batı Arasında İslam, Teslimiyet-son bölüm-]

NotHayatının bir döneminde huzursuzlukla ateizme yönelen birçok entelektüelin ortak gerekçesi kötülük problemi-teodise-” olarak görünmektedir. Bir örnek: Ren Üniversitesinde öğrenciyken başladı bu sorgulama, yani dünyada bu kadar acı çekilmesi ve her şeyin birbirini yediği bir doğanın, seven-koruyan bir Tanrı tarafından yaratılması anlayışı bana hiç mantıklı gelmedi ve inancımı kaybettim.(Dan Cüceloğlu, Damdan Düşen Psikolog s.352) Bu minvalde Said Nursi'nin Lem'alar’ında “Allah, hakka taraf olduğu halde neden çok defa kötüler iyilere galebe çalar?sorusuna hikmet penceresinden vermeye çalıştığı cevap üzerinde düşünülmeye değerdir: Çoğunlukla dalâlet ve şer, menfîdir, tahriptir, ademîdir(yok etmedir), bozmaktır; hidayetve hayır ise müsbettir, vücûdîdir(varlığa/dirilişe dairdir), imardır, tamirdir. Malûmdur ki: 20 adamın 20 günde yaptığı bir binayı 1 adam 1 günde tahrîb eder... İşte bu sırdandır ki: Ehl-i dalâlethakikaten zayıf bir kuvvetle pek kuvvetli ehl-i hakka bazen galip oluyor. Fakat ehl-i hakkın öylslam bir kalesi (Şerîat-ı Muhammedî) var ki, onsığındıkları zaman, o düşmanlar bir halt edemezler. Eğer geçici bir zarar verseler, Güzel akıbettakva sahiplerinindir, sırrıyla ebedî bir sevapve bir menfaatle o zarar telâfi edilir…”

 

 

 

YAZAR HAKKINDA
Muhammed Polatoğlu
Muhammed Polatoğlu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN