Abone Ol

Sosyal Medya Darbesi

Sosyal Medya Darbesi

Sosyal medyanın bir tanımı da reklam doygunluğunun kanal kanal kaçılır vaziyette hat safhaya ulaştığı, sadece ürünün değil her türlü yaratılmış canlı ve cansız varlığın insani kavramlardan uzak bir şekilde metalaştığı, bilgiye ulaşılabilirlik hızının ve kolaylığının geçmişe kıyasla akıl almaz seviyelere ulaştığı, postmodern küresel dünyada; her tür renk, din, dil ve ırktan insana, dünya genelinde iletişime geçebilme imkânını sunan; siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatın çalışma alanına yeni katkılar sağlayan, toplumun her kesiminden insanına popüler olsun ya da olmasın, haklı olsun ya da olmasın, güçlü olsun ya da olmasın, hiçbir şart gözetmeksizin fırsat eşitliği sunan, en önemlisi de dünyayı yöneten küresel güçler tarafından üretilmiş ve halen yönetilen ya da yönlendirilen alternatif bir iletişim kanalı olarak tarif edilebilir.

Sosyal medya ağırlıklı olarak bir iletişim ve haberleşme kanalıdır, dolayısıyla öncelikle bu alanda bir analize ihtiyaç var. Medyada yayılan haberlerin doğal olarak bir hazırlanma süreci vardır, buna göre Chomsky’nin propaganda modelini örnek olarak almak gerekirse, haberlerin 5 ana süzgeçten geçirilmesi dikkat çekicidir;

  1. Medya firmalarının büyüklüğü, sahipliği ve çıkar yönelimi.
  2. Medyanın temel gelirini sağlayan reklam verenlerin çıkarları.
  3. Kaynak kullanımı: Enformasyon kaynağı olarak, medyanın devlet organları, iş çevresi ve uzmanlara dayanması.
  4. Güçlü şikâyetçilerin baskısı: Medyayı disipline sokma aracı olarakkullanılır; bu saldırılar iyi finanse edilmiş “sağdan” gelir. Haber yapılırken şikâyet filtresinden geçer.
  5. Ulusal din ve kontrol mekanizması olarak “antikomünizm” (1990’dan sonra, kontrol mekanizması olarak, çeşitli “öcüler” kullanılmaya başlandı: Kaddafi ve Saddam gibi “şeytan diktatörler,” Ladin ve El-Kaide teröristleri, eko-teröristler (çevrecilere takılan isim) ve medeniyetler çatışması (aslında, batı kaynaklı olup, özünde saf Müslümanların dahi kullanıldığı, Müslüman teröristler olarak medyada ele alınan gruplar)

Yani sosyal medya,ya da geleneksel medya, tarih boyunca en büyük mücadelesi İslam dünyası ile olan emperyalist batı kaynaklıdır, temelinde küresel oyun kurucular ve onların piyonları olan medya patronları, kan emici siyasiler ve sermaye sahipleri vardır. Bu özet açıklama ve tanımlar kesinlikle Müslümanların sosyal medyadan uzak durması hatta kullanmaması için değil, meselenin temellerinin, dolayısıyla özünün iyi bilinerek, sosyal medyanın daha sağlıklı ve faydalı bir şekilde kullanılmasını sağlamak maksatlıdır.

Şimdi gündelik hayatta, araştırmalarda, köşe yazılarında sıklıkla karşılaştığınız, sosyal medyanın bizlere verdiği özgürlük karşısında, farkına varmadan elimizden neleri aldığına bir bakalım. Evvela Alman siyaset bilimci Elizabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen ve “suskunluk sarmalı” olarak adlandırılan kitle iletişim teorisine göz atalım. Suskunluk sarmalı, halk arasında “mahalle baskısı” olarak adlandırdığımız terimin bir diğer versiyonudur yani, birey kendi düşüncesini kitleye rağmen hür iradesi ile toplum içerisinde açıkça ifade edemez, kitleden yanaymış ve aynı fikirdeymiş gibi bir tutum içerisine girer. Çünkü toplumdan farklı bir şekilde tutum takındığında, onların aksine bir beyanda bulunduğunda, önce azarlanacağını daha sonra da topluluk dışına atılacağını düşünür. Hâlbuki bizim inancımız, “mücadelenin en büyüğünün, zalim hükümdar karşısında Hakkı haykırmak” olduğunu söyleyerek, bu tutumu reddetmiştir. Suskunluk sarmalının etkisi arttıkça beraberinde klasik mantıkta ele alınan mantık yanlışlarından, “popüler olana başvurma yanlışı” etkisini göstermeye başlar. Artık birey kitle etkisi ve popüler kültürün bekçilerinin esiri olmaya başlamıştır.

     Sosyal medyanın ağırlıklı, popüler, şuursuz, sığ, dünyevi, popülizm esiri fenomen hesapları, yavaş yavaş bireyin şuur dünyasını bombalamaya başlamıştır bunu takiben, ahlak, maneviyat, insan olabilme, faydalı bir vatandaş niteliği kazanma gibi değerlere karşı mücadele girişimi planlı ve programlı bir şekilde devam etmektedir. Burada tekrar bir parantez açmak gerekirse sosyal medya, esasen sosyal hayata vurulmuş en büyük darbe girişimidir. Hasta ziyaretlerini, bayram tebriklerini, Cuma kucaklaşmalarını, şahsi münasebetleri, nişan, düğün kutlamalarını, eğitim ve çalışma hayatının başarı paylaşımlarını, kısacası insanların canlı, birbirine temas eden, birebir iletişime dair tüm değerlerini hayatın merkezinden alıp, soluk, solgun, samimiyetsiz ve ruhsuz sanal dünyaya taşımıştır. Özellikle sosyologların y, z ve milenyum kuşakları diye ifade ettiği, yeni dönem gençlik üzerinde bu girişim başarı ile neticelenmiştir. Tabi ki bu başarıda, sosyal medya darbesinin çok iyi organize edilmiş, derin ve kapsamlı psikolojik araştırmaları, sosyolojik tahliller neticesinde ortaya koyulmuş olmasının da etkisi vardır. Batı dünyasının, İslam’ın Müslümanlara emrettiği gibi, “ele aldıkları bir işi en güzel şekilde yaparlar” prensibinin hakkını vererek iş tutmasımeseleyi, başarılı bir şekilde neticelendirmelerine vesile oluyor.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, sosyal medya haberlerinin güvenilirliğinin, ana akım medyaya göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Tabi bu araştırmalar muhtemelen daha çok yeni nesil üzerinde olsa gerek. Ne kadar hazin ve enteresandır ki, bilgi kirliliğinin en fazla olduğu, her kesimin, haber sitesinin, örgüt, cemaat, parti ya da kuruluşun bir haberi kendi bakış açısıyla servis ettiği bir mecra zamanla toplum nezdinde daha güvenilir hale geliyor. Aslında bunun bazı haklı sebepleri de var, mesela ana akım medyanın neredeyse ikiye ayrılması, medyanın gücünden ziyade, güç sahiplerinin medyalarının olması, tarafsız medya anlayışının ortadan kalkması gibi.

     Diğer bir önemli sorun ise sosyal medyadaki popüler olma durumunun ilim, fikir, hikmet, felsefe, düşünce yada aksiyoner siyasi derinlik yerine, komedi, şarlatanlık, ucuz siyaset, popülarite yada sözüm ona estetikten yoksun çağdaş ve modern başlıklı tüm kavram sahiplerinin olması, onların takipçilerinin milyonları bulması, paylaşımlarının daha fazla kişi tarafından sahiplenilmesi, sözlerinin sırf takipçilerinin fazla oluşundan dolayı daha tesirli olması. İşte bu tablo, zihinlerin tembelliğine, hikmet ile mücahedenin düşmesine, insanlığa faydalı olabilme aşkının sönmesine sebep olmaktadır. İtibar gibi, imajdan daha öte, kazanılması zor ama kaybedilmesi kolay olan, insan onurunun en değerli kavramlarından biri, yine sosyal medya darbesi ile maalesef, anlamından sapmaya başlamıştır. Özet olarak, bu durum değersiz olanın itibar kazanması gibi bir felakete doğru sürüklenmektedir.

     Zihinsel esaret, çalışma alanlarının tamamında konsantrasyon eksikliği ve hayattaki en değerli varlıklarımızdan olan zamanın kaybı maddeleri de diğer önemli hususlar arasında. Dikkat ederseniz artık dost meclislerinin en sıcak muhabbetlerinin bile gündemini sosyal medya belirler oldu ya da en kötü ihtimalle sohbet ortamında olan bir kişinin elindeki akıllı cihazında sosyal medya âleminde gezinirken gördüğü ilginç bir haber o sıcak ve samimi muhabbetin seyrini bambaşka bir yöne çekmeye yetiyor bile. Sosyal medyanın kullanıcılarına sunduğu özgün içerik üretme hakkı bile yine sosyal medyanın kendi taarruzu altında inim inim inliyor, çünkü özgün üretim için sosyal medya dünyasından çıkıp, farklı araştırmalara yönelmek, kitap ya da makale okumak, kısacası sosyal medya dünyasının dayatma bilgi kirliliğinden kurtulmak gerekiyor. Konsantrasyon eksikliğini, bir lokanta işletmecisinin, dükkânının camına astığı “cep telefonu ile oynamayan garson aranıyor” yazısı ile anlatmak herhalde yeterli olacaktır. Artık neredeyse her bir çalışan birey, meşgul oldukları işe paralel olarak acaba iki saat önce paylaştığım resmi kaç kişi beğendi, ne kadar paylaşıldı ya da kimler ne yorum yaptı diye düşünmekten kendini alıkoyamıyor.

     Son olarak, özel hayatın kamuya açık hale getirilmesi var ki, İslam inancının temel prensiplerine taban tabana zıt, mahremiyetin askıya alındığı, eski zamanlardaki Ramazan aylarında lokantaların kapatılmasından, günümüz alış-veriş merkezlerinin fastfood alanlarında yine Ramazan ayında, başörtülü kardeşlerimizin açıktan yiyip içtiği günleri ifade ediyor. Kahvaltıların, aile meclisi toplantılarının, akşam gezmelerinin, tatil manzaralarının, çoluk, çocuk ayırmadan en özel aile fotoğraflarının tanımadığımız binlerce insana servis edilen fotoğraflarından bahsediyorum. Mahremiyet, gizli olma durumu demek, özel olan demek, dolayısıyla belki de bu konuyu mahremiyet kavramının teferruatlı izahatından başlayarak gündeme getirmek gerekiyor. İfsat hareketi, en tecrübeli dönemlerini, kitleleri kavramlarla mağlup etmek suretiyle devam ettiriyor! Bir saniyesini bile geri getiremediğimiz zaman ise aslında başlı başına bir gündem konusu. Rabbimizin yemin ettiği zamandan bahsediyoruz, insan olarak değerini bilmediğimiz, “iki dakika bakayım” dediğimiz sosyal medya hesabımızdan, bir saat sonra kafamızı kaldırdığımızda kaybettiğimiz zaman, bir sayfa Kuran okumak için ayıramayıp, 500 tweet okuma miktarı telef ettiğimiz zaman ki, belki de insan hiçbir kaybı için bu kadar pişman olmayacaktır.

     Kısaca özetlemeye çalıştığımız sosyal medya darbesinin başarıya ulaşmasının temelinde ise insan yatıyor, sosyal medya hesabını Kaf dağının tepesinde, herkesin üzerinde gören insan, takipçi sayısının gün geçtikçe artmasından dolayı her gün nefsi okşanan insan, kendi başına, kimseye muhtaç olmadan içerik üreterek, ya da bir fotoğraf veya iki satır yazı paylaşarak, “ben yaptım, ben yazdım” diyen mağrur insan, sosyal medya dünyasının hümanist, gururlu, kimseyi takip etmeyen, kendisini yüzbinlerin takip ettiği, hedonist, dünyevileşmiş fenomenlerini kendisine önder edinen, onlar gibi olma adına inandığı doğruları dahi bırakın paylaşmayı, beğenemeye bile cesaret edemeyen insan, kendini ve acziyetini bilmeyen, Rabbinin büyüklüğünü idrak edememiş ve yarın ne olacağını hatırına bile getirmeyen insan!

     Bir damla sudan yaratılan, yarın toprağa karışacak insan…

YAZAR HAKKINDA
Fatih Yılmaz
Fatih Yılmaz
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN