Abone Ol

Soruşturma-2: İngiltere ve Avrupa Birliği

Soruşturma-2: İngiltere ve Avrupa Birliği

Prof. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin

Yıldırım Beyazıt Ünv. Öğrt. Üyesi ve Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü

 

Anadolu Gençlik: İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasına yönelik yapılan referandum ve sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mustafa Sıtkı Bilgin: Bu, tipik İngiliz tavrıdır. Bakıldığı zaman tarihte de İngiltere-Avrupa ilişkilerinde her zaman İngiltere bir ada ülkesi olarak karasal Avrupa'ya karşı siyasal, askerî, stratejik, ekonomik olarak farklı bir yön ve tarz göstermiştir. İngiltere'nin böyle bir özelliği var. Günümüze baktığımızda da İngiltere'nin küresel bakış açısıyla ilgili bir durum. Avrupa Birliği de eski gücünü, eski özelliğini, cazibesini kaybetmiş durumda; ekonomik sıkıntılarla, israflarla boğuşan bir birlik durumunda. Devam edip etmeyeceği de belli değil.

İngilizler çok pragmatik insanlardır, tüm işlerinde devamlı kâr-zarar hesabı yaparlar. Kantara vururlar ve eğer kâr, fayda kefesi ağır gelirse o siyaseti takip ederler. Şimdik mevcut duruma bakıldığında; AB gerek ekonomik olarak, gerek siyasî olarak, gerek stratejik olarak eski cazibesini kaybettiği için - parası Euro'ya göre daha güçlü bir ülke olan- İngiltere şunu gördü, AB artık fayda getirmekten, ekonomik ve siyasî bir değer olmaktan ziyade bir külfet getirmeye, yük olmaya başladı.

A.G: Bu durumda göçmenlerle ilgili Avrupa'daki kriz de belirleyici bir faktör müdür? Avrupa'ya yönelen göçmen akını İngiltere'yi ekonomik anlamda bir çekinceye mi soktu?

Mustafa Sıtkı Bilgin: Bu durumun çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Çünkü İngiltere'nin kendisi de bir göçmen ülkesidir. Geçmişte bir sömürge ülkesi olduğu için Hindistan'dan, Pakistan'dan, Afrika'dan farklı insanlar zaten İngiltere'de bulunmaktalar. Değişik toplum katmanlarında, İngiliz toplumunda ve devletinde göçmenler zaten varlar. İngilizlerin Avrupa gibi öyle bir sıkıntısı yok. Çünkü İngilizler gelen göçmenleri zaten adapte etmesini biliyorlar. İngilizlerin diplomatik ve siyasî olarak böyle bir özellikleri de var. Kendi göçmenlerini veya kendi ülkelerindeki yabancıları adapte edebilme kabiliyetleri var. Dolayısıyla göçmen sorunun çok etkili olduğunu düşünmüyorum. İngilizler sadece bir noktaya odaklanarak siyaset yapan bir Millet değildir. Meselelere birçok noktadan siyasi, askeri ekonomik ve stratejik açılardan yaklaşarak siyaset oluştururlar. Dolayısıyla, tek başına mülteci konusu İngiltere’nin genel dış siyasetini etkilemez.

A.G: Türkiye'de çeşitli mecralarda Lozan Barış Antlaşması hükümleri ve anlaşmanın yüzüncü yılı olan 2023 tarihi hakkında bazı spekülasyonlar var. Lozan'da Kıbrıs, Musul ve Boğazlar meselesi nedeniyle Türkiye ve İngiltere'nin bazı temaslarını da göz önüne alarak bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

Mustafa Sıtkı Bilgin:  Lozan Barış Antlaşması, sadece Türkiye ile İngiltere arasında yapılmış değil; birçok devlet arasında imzalanmış uluslararası bir antlaşmadır. Lozan Barış Antlaşması’nın muhtevası ve iç politika ve uluslararası ilişkilere-siyasete etkisiyle ilgili pek çok değişik tarih ve strateji uzmanlarının görüşleri mevcuttur. Lozan meselesi, daha geniş olarak ele alınması gereken, başlı başına bir meseledir. Ama kısaca özetlemek gerekirse; 2023'te anlaşmanın gizli maddeleri açığa çıkacak veya İngilizlerin buna yönelik gizli planları, programları var vesaire... Bunlar manipülasyona açık düşünceler. Bunların akademik bilgi yada ilmi ve güvenilir kaynaklara dayanan bir yönü yok. Daha ziyade kahvehane muhabbetleri, kulaktan kulağa söylenen sözler. 2023 ile ilgili böyle bir durum yok. Uluslarası hukukta, uluslararası sistemde anlaşmaların nasıl yapılacağı, geçerlilik durumları bellidir. Antlaşmanın imzalandığı dönemde Türkiye bir taraftaydı, antlaşmaya taraf olan diğer ülkeler karşı taraftaydı. Dolayısıyla Türkiye, Lozan Antlaşması'nı iptal etmedikten sonra veya onun hükümlerini değiştirmeyi talep etmedikten sonra kimsenin kendi başına Lozan'ı hükümsüz kılma veya bir takım maddelerini geçersiz sayması gibi bir durum olmaz. Uluslararası hukukta da uluslararası diplomasi ve siyasette de bunun yeri yoktur.

Ama Lozan meselesine münhasıran gelecek olursak elbette İngilizlerin Lozan'la ilgili hassasiyetleri vardı. İngilizler Lozan'a gelirken özellikle petrol zengini Arap bölgelerinin Osmanlı'dan, Türkiye'den koparılması temel amaçlarından birisiydi. Ayrıca, İngilizlere göre, ‘İstanbul İslam Dünyasının manevi merkeziydi. Bundan dolayı bu merkezden İngiliz menfaatlerine bir zarar gelmemesine yönelik bir politika ve strateji belirlenmeliydi.’ Ayrıca, İngilizler için Arap Ortadoğu’sunun siyasi, stratejik ve ekonomik önemi çok büyüktü. Bundan dolayıdır ki Sykes-Picot Antlaşması gibi gizli antlaşmalar yapılmıştı. Temel siyasetlerinden birisi Arap bölgelerini Osmanlı'dan ayırmaktı. İkinci bir amacıysa özellikle İslâm Birliği ve hilafet meselesiyle ilgiliydi. İngiliz diplomatları bunu Lozan'dan önce de Lozan görüşmelerinde de devamlı gündeme getirmişlerdir. Nasıl gündeme getirdiler? İngiliz diplomatları kendi aralarındaki yazışmalarda, müzarekelerde, bunları ele aldılar. İngiliz arşivlerinde bunlar var. İngiltere'nin kırmızı çizgisi olarak İslâm Birliğinden, özellikle II. Abdülhamid'den bahsederek, onun İslâm Birliği siyaseti, hilafet makamının gücünü kullanarak İslâm âleminde İngiltere'ye, İngiliz emperyalizmine, kolonyalizmine karşı, geçmişte tehdit oluşturduğundan bahsediyorlar. İngiltere'nin özellikle Türkiye'ye karşı bunları dile getirmesi gerektiği noktasında İngiliz hariciyesinin kendi içinde yaptığı yazışmalarda bu konulara rastlıyoruz. Bunlar konuşulduğuna ve mütalaa edildiğine göre, Türkiye'ye karşı bu konuların İngilizlerin kırmızı çizgisi olarak hatırlatılması yüksek bir ihtimaldir. Bu çerçevede, Arap bölgelerinin Türkiye'den ayrılması konusunda Lozan Antlaşması öncesinde İsmet İnönü bunu deklare ediyor: Bizim, Arap ülkelerinin hiçbirinde hiçbir şekilde bir talebimiz yok, bu topraklar üzerinde bir isteğimiz yoktur diye deklarasyon sunuluyor. Ancak, İngiliz belgelerinde yer alan bilgilere göre, İngiltere Türkiye’ye hep şüpheyle yaklaşmıştır ve zaman ve şartlar oluştuğunda Türklerin Halep, Musul-Kerkük gibi bölgeleri tekrar İngiliz işgal ya da etkisinden kurtararak Anadolu’ya bağlayacağından şüphe etmiştir.

A.G: Türkiye ile İslâm âlemi arasını açmaya, koparmaya yönelik bu çabalar Cumhuriyet döneminde de devam etmiş midir? Örneğin Avrupa Birliği sürecinde Kıbrıs konusunun Türkiye'nin önüne bir engel olarak konulması İngiltere ile ilişkili midir?

Mustafa Sıtkı Bilgin: İngiltere elbette Kıbrıs konusunu da kendisine yakın gördüğü Rumların, Yunanların lehine çözmek istemiştir. İngiltere burada da pragmatik davrandı. Türkiye'ye ihtiyacı olduğu Soğuk Savaş'ın ilk dönemlerinde Türkiye'den yana tavır aldı. Ama 1960'lı yıllardan sonra Türkiye'ye ihtiyacı azaldığı zaman, özellikle ABD'nin Orta Doğu'da İngiltere ile birlikte hareket ettiği dönemde ve sonrasında İngilizler bu defa Rumlar ve Yunanlar lehine tavır almışlardır. Belirttiğim gibi İngiliz siyaseti pragmatisttir. Çıkarları neredeyse; Türkiye'deyse Türklerle işbirliği yapar, Rumlarlaysa Yunanlarla işbirliği yaparlar. Ancak daha çok tezahür eden durum, İngiltere'nin Rumlar ve Yunanlar lehine tavır koymasıdır.

1974 Kıbrıs Harekatı'yla ilgili belgeleri de inceledim. Hatta gazetelerde açıkladım. Merhum Erbakan hocanın Kıbrıs siyaseti çerçevesinde yazdığım ilmî bir makalede bunlara yer de verdim. Kıbrıs'ta iki devletli, iki yönetimli, iki bağımsız siyasî yönetim yapısıdan, böyle bir yönetim sisteminden başka bir çare yok. Çünkü bunu 1975 yılında İngiliz diplomatları kendi aralarında yaptıkları yazışmalarda ifade ediyorlar ve diyorlar ki ‘ateşle benzin yan yana durmaz ve bu durum 1964, 1967 ve 1974 yıllarında ortaya çıkan hadiselerde test edildi ve doğrulandı. O dönemde buna şiddetle karşı çıkan AT’ın (Avrupa Topluluğu) 9 üyesinden biri olan Fransa idi. Ancak, Türkiye’de MSP-CHP koalisyonunun bozulması ve etkili bir diplomasi takip edilememesi sebebiyle (sahada kazanıp masada kaybetme durumu) Türkiye iki devletli bir çözüm imkanının kaybetmiştir. ABD’nin Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması ve Kıbrıs meselesinde Yunanistan’dan tarafa tavır alması sebebiyle İngiltere de Rum ve Yunan tezlerine yakın bir siyaset izlemiştir.

A.G: İngiltere'de Avrupa Birliği'nden çıkmaya yönelik yapılan bu referandumun sizce Türkiye'ye ne gibi tesirleri olur?

Mustafa Sıtkı Bilgin: İngiltere, Avrupa Birliği'ne karşı bir manivela olarak, Türkiye'yi belki bir koz olarak kullanmak için Türkiye'ye destek vermiştir. Kendi menfaatine uygun gördüğü için Avrupa Birliği'ne girmesini desteklemiştir. Çünkü AB içinde de dengeler var. İngiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın birbirleriyle de rekabetleri var. Orada kimin daha fazla inisiyatif alacağı noktasında veya kimin yönlendirici, lider ülke olacağı konusunda bu ülkeler arasında zaten rekabet mevcuttu. Bu rekabeti kendi lehine çevirebilmek için İngiltere, Türkiye'yi desteklemiştir. Bu noktadan AB'ne girme konusunda Türkiye bir destekten mahrum kalmış olacak. Ama bunun dışında Türkiye'yi çok etkilemez diye düşünüyorum.

Şöyle bir durum olabilir: Belki Avrupa'ya karşı bir denge politikası oluşturması noktasında İngiltere, Avrupa dışında bir denge arayışı içine girerse o zaman Türkiye, İngiltere için önemli olabilir. İlişkiler belki AB çerçevesinden daha ileri bir seviyeye gidebilir. Türkiye, dış politikada alternatif paradigmalar ortaya koyabilirse Avrupalı güçlere karşı üstün ve etkili bir konuma yükselebilir. Tarih bunun pek aşikar olmayan ancak yaşanmış olan örnekleriyle doludur.

YAZAR HAKKINDA
Mustafa Sıtkı Bilgin
Mustafa Sıtkı Bilgin
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN