Abone Ol

Siyah Güller Ak Güller-I

Siyah Güller Ak Güller-I

-Siyah Güller Ak Güller-

 

"yanık yağda boğulan yapıların arasında

delirmek hakkını elde bulundurmak

rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için

bana deha değil

belgeler gerekli"

 

 Birinden diğerine ulaşılması imkânsız gözüken iki kıtayı usulca birleştiren köprülerine yaklaşılırken radyoların içgüdüyle trafik muhabirlerine döndüğü yorgun şehir İstanbul'da, camları Arapça bezeli bakkallar veya bakkalların camlarındaki Arapça'lar artar. ’’Yirmi seneye kalmaz ya Suriyeli’lerin teni açılır ya da Türk'lerinki kapanır.’’ sözü artan evlilikler ile açıklanır, taksilerin ön camları akşamları trafikten öfkeli şoförün iç çekişleriyle buğulanır ve saat ikindiye yaklaşırken, sırt çantasına diş fırçası koyuşu ve gün henüz bitmeden koparılacak son takvim yaprağı o mekân için zamanı durdurmaya hazırlanırken gergin oluşunu sadece bunlar ile açıklamak yeterli olmazdı; bir yolculuğa hazırlandığı belliydi. Yaşamın içinde barındırdığı zıtlıkları konuşurken bir arkadaşı, doğa ve varlık ile en son ilişkilendirilecek ve basit bir örnek için de olsa asla medet ummak istemeyeceği modern klimalardan bahsetmişti: ’’Bizi serinletirken dışarıya sıcak hava veriyor, varlığın doğasında bu zıtlıklar var!’’

Bu yolculuk, hayatında bir şeylerin kesinlikle değişmesi için planlanmış değil; ancak en azından yeni bir yolculuğa ve onun getireceklerine cesaret etmiş olması bile, bir meydan okuyuş içerisinde olduğunu akla getirebilirdi. Yolculuk arifelerinde tedbirli oluşuyla övündüğü -iki, üç kişiye- bir gerçek, harekete henüz on sekiz saat olmasına rağmen diş fırçası gözden çıkarılmış. Yeni bir yolculuk, her bitişin ardındaki zorunlu başlangıç demek ise bu bilinmezlik elbette tedbiri gerektirirdi. Lakin başlangıcın içinde barındırdığı toyluk ve heves; diş fırçalayacağı ön kabulü ve belki de hedefiyle çıktığı yolda şimdiden etkisini gösteriyor; bu akşamki fırçalamayı es geçmişti. Abisinin her zaman verdiği şeker yeme örneği aklına geliyor: Buna göre yoğun bir tatlılıktaki şeker acemilikle ısırılınca heyecan, aşırı yüklenme ve sağlıksız bir telakkiden başkası kâr kalmaz. Emerek yenildiği takdirdeyse bu şeker olsa dahi statükonun vermiş olduğu alışmışlık ve nazlı bir bezginlik olur; statükosu şeker olmayı hak edenler ise ancak bu ihtiyatlı gruptur. Çünkü hayat ısırılan değil emilen şeker tadında devam eder. Abisi bundan hemen sonra, özellikle seçmiş gözüktüğü; ağabey’i duyunca kör bir nostalji ve masumiyet romantikliğiyle mutlu olup onu abi’ye tercih edenlerin, onun sadece değişmişi olan abe’yi duyunca onu bayağı bulup hemen abi’yi sahiplendikleri gerçeğini hatırlatırdı.

Bocalayışı, onu uyandıran müzikten değil ancak biraz sonra karşılaşacağı manzaradandı: Kıyamadığı haylaz torunun tatlılığına yine kanıp ona zil sesini ayarlatan dede, hareketliliği ve son moda oluşuyla genç çocuğu hatırlatır bangır müzikten şaşkın, hatasını açamadığı bu ilk çağrıda anlayacaktı. Muavin ihtiyara bakarken bu tatsızlığı pek önemser gözükmüyor. Zaten otobüsü, şirketin son dönemlerdeki skandallarına rağmen, tıka basa doldurmuş miskin yolcular da gazetelere, telaşı geçim derdi mi haber aşkı mı olduğu kestirilemeyen heyecanlı gazetecilere belki de olan biten her şeye ilgisiz duruyordu. İhtiyar cevapsız çağrıyı geri aramış ve iyiyiz, sağ olun diye başladığı telefon görüşmesini sonlandırmıştı. Şimdi ise, telefonla konuşanın kendisi olduğunu unutmuş, hanımının gereksiz sorusu üzerine telefondakinin herhalde nerede olduklarını sorduğunu söylemişti: Bu iki ihtiyarın didişmekten başka merak edilmeye de ihtiyaçları olduğu kesindi.

Otobüs onu umursamazlığıyla köy dolmuşuna bineceği kasabaya bırakınca, müdavimi bol bir kahvenin önündeki iskemleye yorgunluğuna pek yaramayacağını bilerek çöküyor. Onlara -üç kişi- katılmasa da takıntılı olduğunu söyleyen arkadaşları vardı ancak yol boyunca berbat klima örneğini düşünerek yorulduğu doğruydu. Başını kaldırıp etrafını seyredince dindar kesim oranının şehirden çok farklı olmamasına rağmen burada kimsenin oruç tutmamayı gözüne kestiremediğini anlayacak, bu düşünceler kafasını kurcalarken köye önceden beri dolmuş çeken Menderes’in tesadüfen yolun karşısında, neredeyse gidecek olduğunu görmüştü. Dolmuşun hemen önünde kavga etmeyi yeni öğrenecek iki küçük, utangaç kedi ve köpek var. Taşranın köpeklerine has, pratik faydaya hizmetten bitap ve çirkin düşmüş ama sadık köpek ile fazla yıpranmamış, sevimli ama nankör kedilerin yavrularının bu durumu doğadaki zıtlık fikrini tekrar aklına getirdi. Şoför minibüsü park ettiği yerden çıkarmaya çalışırken, en arkada oturduğundan bu kutsal görevi edinmiş bir köylü tutkulu bir şekilde komutlar veriyor; kendi halindeki bu beldede, biraz daha geri gelmesini söylerken ki ses tonu, o an garip adamın sadece dolmuşun geri gelmesini arzuladığını akla getiriyordu. Çok değil, biraz sonra ağaçlar ve dolmuş arasındaki rutin selamlaşma başlayacak. Ancak Menderes şimdiden, selamı almış yiğit bir delikanlı gibi köye varmalarına kadar kapıyı tam kapatmayacak (klimalar çalışmıyordu) ancak bir yandan da ani hızlanma ve frenlerden geri durmayacaktı. Şoförlüğündeki aksiliği, iklimden başka doğanın ritminden kaptığı hayal edilebilirdi.                                                                                                          

  Ortalama bir köy tanımı henüz çekilen telefon hattının konuşulduğu, hayattan kaçırdıklarının ve kaçıracaklarının şimdiden farkında, boş vermişlik ve umut arasında bir yerlerde olan gençler ve elektrikler gittiğinde -ki bu dalgınlıkla fark edilmeyecek bir durum değildir köyde- başarısız lamba açma girişimlerini uyarmaya dikkat kesmiş kulakları anlatır. Büyük iftarları bol köylerinde beş vakit namazı kıldıran genç ve temiz yüzlü bir hocaları vardı, yalnız hocayı ortalama yapan genç oluşu değil cemaatten hürmet görmesiydi. Yaz tatili vesilesiyle nüfusun arttığı ve herhalde milli maç akşamı, yatsı ezanını okuduktan sonra cemaatin gelmediğini görünce koşar adım evine dönerken yakalamışlardı bir keresinde. Ancak bir ihtiyaç olarak saygı gösterme payesini hocalara özellikle de emekli olmuşlarına ayırır, onları sayardı ahali. Hocanın müstehzilik ve sıkılganlıkla bezeli hayat doluluğunun yanında ahaliden gördüğü bu saygı, onu diğer gençlerden ayırıyordu.

YAZAR HAKKINDA
Halil İbrahim Göksu
Halil İbrahim Göksu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN