Abone Ol

Şımarıklık, Özgüvenden Değildir

Şımarıklık, Özgüvenden Değildir

Bize empoze edilen Batı referanslı eğitim müfredatının, gerek okul gerekse okul öncesi çocuk eğitiminde geleneklerimiz ve dinÎ değerlerimizle uyuşması beklenemezdi. Nitekim uyuşmadı da. Çocuklarımız ve bizler yapboz tahtasına döndük. Dün doğru denilene bugün yanlış, dün yanlış denilene bugün doğru denildi.

Bazen batıya öykünen ilim insanları manevî ve toplumsal değerlerimizi değiştirmek için bile isteye evlatlarımızı Batı referanslı eğitim anlayışına kurban ettiler. Bazen de biz ebeveynler millî ve manevî değerlerimize uymadığını bile bile popüler söylemlerle evlatlarımızı eğitmeye çalıştık. Doğru zannettiğimiz yanlışları neslimizin karakterine işledik.

Günümüzde çocuklarının eğitimi hususunda ebeveynlerin en büyük yanlışlarından biri “özgüven”i “şımarıklık” ile karıştırmış olmalarıdır. Özgüvenli çocuk yetiştireceğiz diye “ben”lik duygusu şişirilmiş çocuklar yetiştirmeye başladık. Özgüvenin ne demek olduğunu yanlış algılayan ebeveynler çocuklarına şımarıklık aşıladılar. Arkadaşlarına, abisine veya kardeşine ve eşyalara zarar veren, saygısızca davranan çocuklar anne ve babaları tarafından özgüveni yüksek olsun diye engellenmiyor.

 Üzülmesin, kendine özgüveni olsun diye hiçbir şeyi kısıtlanmayan, istediği gibi davranan, eleştirilmeyen yani yanlışlarını ve doğrularını fark etmesine olanak tanınmayan, yeter ki mutlu olsun diye kuralların ihlâl edilmesine müsaade gösterilen evlatlarımız ego patlaması yaşıyor. Çocuklarımızın en küçük başarısında, en sıradan özelliklerinde bile; çok zeki, çok akıllı, çok yetenekli gibi övgülerimiz vesilesiyle kendilerini öyle zannediyorlar.

Empati kuramayan, kardeşini kendi nefsine tercih etme becerisini kazanamamış, yeri ve zamanı geldiğinde özveride bulunamayan, kendi artılarının ve eksilerinin yani doğrularının ve yanlışlarının farkında olmayan, eleştiri kabul etmeyen, başarmak kadar başaramamanın da hayatın bir gerçeği olduğunu öğrenememiş, her şeyin en iyisine kendilerinin layık olduğuna inanan, en doğrunun kendileri olduğunu zanneden, başkalarına ve büyüklerine saygısı olmayan bir nesil yetiştiriyoruz.

Çocuklarımız hayatı oyun oynarken öğrenirler. Aile içi ilişkilerde saygıyı, sevgiyi, sınırları ve kuralları öğrenirler. Çocuklarımız diledikleri gibi, sınırsızca ve kuralsızca oynuyorlar. Kalem elinde bütün duvarları bütün odaları bütün eşyaları dilediklerince boyuyorlar.  Bütün evi, bütün odaları, bütün eşyaları, evin içindeki bütün insanları âdeta onun için yaratılmış gibi sınırsız ve kuralsızca çocuklarımıza tahsis ediyoruz. Ona ait bir özgürlük alanı sunup özgürlüğün de bir sınırı olduğu bilincini aşılayamıyoruz.

Evde büyüklerine karşı gösterdiği şımarık ve saygısız tavırları özgüveninden zannediyoruz. Fıtratında var olan utanma duygusunu ise özgüven eksikliği olarak yorumlamak gibi büyük bir gaflette bulunuyoruz. Büyüklerinden, yabancılardan utanan, çekinen çocuklarımızı “benim çocuğun özgüveni yok” diyerek ayıplıyoruz. Utanmayan, sıkılmayan, gönlünden geçeni dilediğince hatta saygısızca söyleyen “açık sözlü” bir çocuk olabilmesi için fıtratını bozuyoruz.  Evlatlarımızın edep ve hayâ duygularını yanlış anladığımız ‘özgüven’ uğruna heba ediyoruz. Geriye bizim de tanımakta ve anlamakta güçlük çektiğimiz bize yabancı bir nesil bırakıyoruz.

Çocuklarımıza sınırsız, kuralsız ve şuursuz bir hayat yaşatan biz ebeveynler, ne yaptığımızı fark etmek zorundayız. Nerede yanlış yapıyoruz, neyi yanlış yapıyoruz farkına varmak ve doğruyu öğrenip uygulayabilmenin çabasını göstermemiz gerekiyor.

Çocuklarımızın egosunu şişirmekten, “sen her şeyi yapabilirsin, sen her şeyi başarırsın” gibi boş poh pohlamalardan ve gereksiz övgülerden vazgeçmeliyiz. Çocukluk sınırlarını öğretmeliyiz. İstediği yerde, istediği gibi, istediği kadar oynamasına izin vermemeliyiz. “Yeter ki ağlamasın” diye yapmak istediği her şeyi yapmasına müsaade etmemeliyiz. Evin ve ailenin kurallarını çocuklara göre değiştirmekten, toplumsal kuralları görmezden gelmekten vaz geçmeliyiz. Çocukları ailenin ve toplumun kurallarına göre yetiştirmeliyiz. Dünyayı onun etrafında döndürmekten, dünyayı ayaklarına sermekten vaz geçmeliyiz. Çevresine, arkadaşlarına ve özellikle büyüklerine karşı saygıyı öğretmeli, saygısızlıklarına müsamaha göstermemeliyiz.

Utanma duygusu, ayıplık ve noksanlık bir durum değildir. Çocuklarımızın utanma duygusunu muhafaza etmek için çaba göstermeliyiz. Bırakalım büyüklerine karşı utansınlar. Bırakalım hatalarından utanmayı bilsinler. Gönüllerinden geçeni sınırsızca söylemesinler. “Özgüven” ile “özdenetim” yani irade ve nefis terbiyesinden ayrı tutulduğu için “özgüvenli” zannettiğimiz çocuklarımız aslında şımarık bir birey olma yolunda hızla ilerliyorlar. Çocuklarımıza kendilerine güvenmeyi öğretmeye çalışırken irade sahibi olmayı ve nefis terbiyesini de öğretmediğimiz sürece egosu şişirilmiş fos bir nesilden başka bir sonuç elde edemeyeceğiz.

YAZAR HAKKINDA
Emel Ağdağ
Emel Ağdağ
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN