Abone Ol

Ontolojik Emperyalizmle Yüzleşmek

Ontolojik Emperyalizmle Yüzleşmek
Anlam-değer-ahlâk-bilinç kanaması geçiren bir dünyada yaşıyoruz. Araçsallaştırılan bilginin, bilimin, teknolojinin; hayatı ruhsuzlaştıran, vicdana, merhamete, gönle, edep ve hayâya yer vermeyen hegemonyası; özellikle İslâm dünyası toplumlarında benzersiz insanlık suçları işlemeye devam ediyor. Sözünü ettiğimiz hegemonya ırkçı-ideolojik temeller-ihtiraslar üzerinde sürdürüldüğü için, söylemsel bir meşrulaştırmaya bile ihtiyaç duymuyor.

Günümüz dünyasında bilgi, ideolojik / politik / askerî tahakküm aracı olarak kullanılıyor. Bilgi, ahlâk ve kültürden bağımsızlaştırılarak her türlü insanî duyarlılığın, hassasiyetin dışında konumlandırılıyor. Teknik, insanî hayatın, varoluşun ve ilişkilerin dışında özerk bir dünya oluşturuyor. Güçlülerin evrenselliğinin belirleyici olduğu bugünün seküler / liberal dünyasında, kimi halkların hayatı hayat sayılmazken kimi insanlar da insan sayılmıyorlar. Hangi hayatların hayat sayılacağı, hangi insanların insan sayılacağı, hangi kültürlerin üstün, hangi kültürlerin marjinal sayılacağı, kimlerin tarihin merkezinde yer alacağı, kimlerin tarihin kıyısında / taşrasında yaşamaya mahkûm edileceği; dünyaya, hayata, tarihe, siyasete ilişkin bilgi / dil / algının seküler bilgiyle sınırlandırılması gerektiği gibi hayatî konular, Avrupa-merkezci ontolojik bir emperyalizm tarafından belirleniyor.

Ontolojik emperyalizm; Batı modernliğine özgü büyük anlatıların, büyük süreçlerin kültürel söylem ve kimliklerin, Batı-dışı toplumlara, kimlik ve kültürlere dayatılması gerektiğini, Avrupa Aydınlanması aracılığıyla üretilen kavram ve kurumlarla meşrulaştırılması ve dokunulmaz kılınması gerektiğini büyük bir kibir ve küstahlıkla iddia etmeye devam ediyor.

Avrupa tarihi ve Aydınlanma mutlakiyetçiliği büyük ölçüde sömürgeci bir gücün, sömürgeci bir bilginin, sömürgeci bir dilin ve tarihin bir tezahürüdür. İslâm dünyası toplumlarının, kültürlerinin ve siyaset dünyasının öncelikle yüzleşmesi gereken en hayatî sorunu, ontolojik emperyalizmle yüzleşmek olmalıdır. Ontolojik emperyalizmle hesaplaşmaksızın, bu emperyalizmin belirlediği sınırları aşmaksızın, bu emperyalizmin zihin ve ruh dünyamızda ördüğü çitleri aşmaksızın hiçbir şekilde İslâmî bir tasavvur ve tahayyülden söz edemeyiz.

İslâm dünyası toplumları, kültürleri, muktedirlerin, müstekbirlerin, muhterislerin oluşturduğu, modern zamanlar boyunca tahakküm üreten anlatıları; dili, bilgiyi bu anlatıların bilginin ve dilin oluşturduğu statükoyu eleştirdiler, ancak statükoyu aşma iradesini ortaya koyabilecek bağımsız bir bilgi / dil / söylem / bilinç / kavramsal çerçeve ve kültür oluşturamadılar. İslâm dünyası toplumları düşünsel-kültürel-bilimsel-felsefî-entelektüel-siyasal anlamda, içerik üretimini durdurarak / dondurarak / mühürleyerek, her türlü yenilenmeyi, yeniden başlamayı, yeniden inşâ’ı, değişimi, değişim taleplerini dışlayan, kınayan, olumsuzlayan, reddeden patolojik bir yaklaşımı / zihniyeti, geleneğe ve otoriteye dönüştürdükleri için, tarihin taşrasında yaşamaya mahkûm, tarihin nesneleri hâline geldiler.

Müslümanlar olarak bugün ontolojik emperyalizme maruz kalıyor oluşumuz, tarihin öznesi olma iradesini, bilincini, ufkunu, kaybettiğimiz içindir. İçerisinde yaşadığımız dönemde dünyanın yeni hâlini görememek statükocu teslimiyetçiliklerimizden kaynaklanır, kaynaklanıyor. İslâmî cemaatlerin, düşünce-kültür hareketlerinin, politik hareketlerin ve iktidarların ontolojik emperyalizmle ilgili, ontolojik emperyalizmle hesaplaşmak üzere hiçbir çalışmaları, programları ve projeleri yoktur. Bu vadide kurulmuş eleştirel tek bir cümleden bile söz edilemez.

Dünya zamanlarına, mekânlarına, dünya gündemine, bu zaman ve mekânları, gündemi dönüştürmek üzere hitap etme yeteneğine / birikimine sahip olmayan geleneğin dili sorgulama ve hesaplaşma bilincine yabancıdır. Bu dil kendisini savunmacı bir perspektif üzerine konumlandırmıştır. Bir yanda sömürgeci-seküler-neoliberal dil, bir diğer yanda politik-dinî popülizm üreten geleneğin dili, toplumlarımızı, halklarımızı nesneleştirmek sûretiyle toplumsallaştırıyor. Nesneleşerek toplumsallaşıyor oluşumuz, İslâmî bünyeyi dirençsiz kılıyor. Gerçeklikle yüzleşmesi gereken düşünce-kültür-medya dünyamız ısrarla hamaset üretiyor. Hamasetle büyülendiğimiz için, dünyada neler olup bittiğine ilişkin somut analizler yapamıyoruz, bunları yapma ihtiyacı duymuyoruz. İslâmî düşünce-kültür hayatı, her tür iktidar karşısında uyarı / eleştiri / öneri / müdahale sorumluluğu taşıması gerekirken bu sorumluluğu yerine getirmiyor. Bunun için hemen her toplumda kabileci, hizipçi, mezhepçi, cemaatçi tiranlıklar belirleyici bir hâle geliyor. Hizip, cemaat bencillikleri, narsisizmleri insanların bireysel yanlarını, özerkliklerini ve üretkenliklerini yok ediyor. Kim olursa olsun, bir kişiye bağlananlar yeni ve farklı hiçbir şey öğrenemiyor. Bu durum hepimizi propaganda kurbanları hâline getiriyor. İslâmî önceliklerle ilgili olarak taşımamız gereken hassasiyetleri ve dikkati yitiriyoruz. Filozof Althusser’in belirttiği üzere öncelikleri “ekonomi hazretleri” belirliyor.

İslâmî çevreler, entelektüel atalet ve sıradanlaşmayla malûl bulundukları için, uzlaşmaz çelişkilerle, pragmatik ve araçsal ittifaklarla devletçi geleneklere eklemlenerek hayatlarını sürdürüyorlar. Hayatın, tarihin, toplumun bütün boyutlarına nüfuz etmek isteyen bir ilgi ve dikkat kamusal sorumluluk gerektirir. Kendi tarzlarının, gündemlerinin, yöntemlerinin belirsizliğiyle iftihar eden bencil yapılar ve bencillikler, örnek kişilikler yetiştiremezler. Her bencillik ahlâkî bir dışlayıcılığın ifadesidir. Müslüman olmak, evrensel bir ufka, sorumluluğa, bilince sahip olmayı gerektirir. Medyatik güncelliğin büyüsüne kapılarak yapay-mekanik, duygusuz dünyalarda yaşayan, gündelik politik dil ve gündemle sınırlı zihinler, zihinsel bir evrenselliğe istihkak kazanamazlar. Hiçbir Müslüman, hiçbir gerekçeyle kendisini ulusal tikelciliğe hapsedemez. Popülist politik dilin, dinî politik dilin teslimiyet alanı hâline getirildiği toplumlar / kültürler, ontolojik emperyalizmle mücadele edemezler. Ontolojik emperyalizmle mücadele edemeyen kültürler de İslâmî bilgi üretemez, İslâmî bir dil ve dünya görüşü inşâ edemezler.

YAZAR HAKKINDA
Atasoy Müftüoğlu
Atasoy Müftüoğlu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN