Abone Ol

Nedim Urhan Hocaefendi

Nedim Urhan Hocaefendi

-Muhterem Hocam, özgeçmişinizi sizden şöyle genişçe dinleyebilir miyiz?

(Besmele – Hamdele – Salvele ile sözlerine başlar) 1935 Artvin doğumluyum. İlk ve ortaöğrenimimi Artvin’de tamamladım. İleriye dönük okumayı çok istiyorken fakir bir ailenin çocuğu olmam hasebi ile bu hayalimin gerçekleşemeyeceğini düşünüyordum. Daha sonra bir gazete kupüründe İstanbul’da imam hatip okulunun açıldığını öğrendim ve içime bir aşk düştü. Bu aşk ile bir takım yakınlarımızdan borç alıp, 2,5 metre kar altında İstanbul yolunu tuttum ve okula kayıt olup 7 yıl eğitim aldım. İlk İmam Hatip talebelerindenim. 5. yılında imam olarak görev yapmaya başladım. İmam Hatip Okulu ile birlikte büyük üstatlardan Ali Haydar Efendi, Gönenli Mehmet Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen ve İsmail Efendi gibi âlimlerden Hafızlık, Fıkıh, Akaid, Hadis, Aşere Takrip ve Arapça İlimlerini okuduk. Aynı zamanda İslami mücadelemiz o günlerde başlamış oldu. Aklıma geldi örneğin Büyük Doğu Mecmuasından çok önce Toprak Mecmuası’nı teksir yapıp dağıttığımızı bilirim. O zamanın İslam’a hadim insanlardan Gazeteci Raif Ogan, Mehmet Emin Alpkan, Yahudiler-Siyonizm aleyhinde yazı yazan Cevat Rıfat Atilhan ile muhabbetimiz vardı. Necip Fazıl’ın mücadelesinde ve mahkemelerinde yanında idik…

O günlerde okul müdürümüz Celaleddin Öktem Hoca, bana İmam-ı Birgivi adını takmıştı. Ve bana hayatımda daima istikamet sahibi olmamı öğütledi. Sonrasında Yüksek İslam Enstitüsü imtihanlarını kazanarak enstitüde okuduk. Mezun olduktan sonra Giresun’da Din Kültürü öğretmenliğine başladım. Daha sonra Giresun İmam Hatip Okulu’nu kurup, başarılı bir hizmet verdik. Daha sonra o zaman Milli Eğitim Bakanı bizi Yüksek İslam Enstitüsü’ne almak istedi ve uzun yıllar görev yaptığım İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Hadis Ana Bilim Dalı Öğretim Üyeliğine atanmış oldum. Tabi Erbakan Hocamızın Milli Görüş Hareketi çalışmalarını başlatmasıyla dünyamız ve ufkumuz daha da değişti ve Odalar Birliği’nden itibaren yanında yer aldık, elhamdülillah.

Fakültede görevime devam ederken 1977 seçimlerinde Giresun’da MSP’den milletvekili adayı oldum. İlim tahsili ve akademik çalışmalar için Suriye’ye gittim. Döndükten sonra doktoraya müracaat ettim. Milli Görüş teşkilatlarına eğitim ve konferans çalışmaları için gittiğim Belçika’da, Fransızcamı geliştirerek doktora imtihanına başladım. O günden sonra bizim duruşumuzdan rahatsız olan, art niyetli öğretim üyeleri ellerinden geleni ardına koymadılar. 2,5 yıl mücadele ettikten sonra hazırlamış olduğum tez ile doktoramı aldım. Yrd. Doç. İçin tekrar bir yabancı dil imtihanına girerek başarı ile tamamlayıp öğretim üyesi oldum. Doçentliğimi almak için çalışmalara başladığımda fakültedeki talebelerin de sevgisinin ve ilgisinin attığını gören birçok art niyetli fakülte üyelerini karşımda gördüm. Bunların başında Türkiye’de gerçek manada yapılması gereken İslami faaliyetlerin önünde en büyük engel olanlar hocalar var…

2002 yılında üniversiteden emekli olduktan sonra, elimden geldiğince hep devam ettiğim eğitim, konferans, seminer ve gençlik faaliyetlerine vakit ayırmaktayım. Dini, imanı sağlam, kaliteli, tavizsiz, alt yapısı sağlam, ümmetçi, bilgi, ihlas, şuur, fedakârlık, heyecan ve ufuk sahibi ideal bir gençlik olan kısacası Milli Gençliğe hizmet yolunda ömrümü tamamlamak en büyük arzumdur. Çünkü Anadolu’dan gelmiş, 2,5 kuruşa muhtaç olan bir talebeydim. Onun için Cenab-ı Hakka söz verdim. ‘Bu talebelere hizmet etmeyi memuriyet olarak senden istiyorum ya Rabbi’ diye. Yüce Allah bana bunu ikram etti… Heze min fazlı Rabbi…

-Muhterem Hocam, bir hadis âlimi olarak Allah ve Resul’üne itaat konusunda ne ifade etmek istersiniz?

Mümin olmak için her hususta Yüce Allah’a ve Rasûlü’nden itaat etmek olmazsa olmaz bir şarttır. Bir ayette “Rasul, size neyi getirdiyse alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının.” (Haşr, 7) buyurarak, müminin Rasûlullah’ın söz ve davranışlarına nasıl bakacağını, sünnetin değerini ve konumunu belirtiyor, Rabbimiz.

Bir Rasûlullah (as), Hz. Ömer (ra)’a; -“Ya Ömer, benimle senin arandaki durum nasıldır ?” diye sorunca, -“Ya Rasûlullah, seni malımdan ve ailemden çok seviyorum” dedi. Bunun üzerine – “Ya Ömer, olmadı” buyurdu, Efendimiz (sas). O an Hz. Ömer (ra) beyninden vurulmuşa döndü. Hemen Rasulullah’a koşarak–“Seni nefsimden (canımdan) da çok seviyorum” deyince, Peygamberimiz (sas); -“Evet, şimdi kâmil iman sahibi oldun, ya Ömer” buyuruyor. Bir kimse Hz. Peygamber (sas)’e inanıyorum diyorsa Kur’an’ı gündeminin başına alması zaruridir. Mümin bir kimse bir ayeti bile rafa kaldıramaz. Hz. Aişe Validemizin ifadesiyle “Rasulullah’ın ahlakı, Kur’an’dır.” Rasulullah (sas), Kur’an’ın emirlerinden bir zerre eksiklik veya dönüş yapmamıştır.

Müşriklerin bütün dünyaları önüne koymalarına, her şeyi temin edeceklerini vaad etmelerine rağmen O (sas); “Benim davamın zerresi bu sizin tekliflerinizin tamamına bile tekabül etmez” diyerek reddetmiştir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud, 12) istikametinden asla şaşmamış ve bize bu noktada eşsiz bir örnek olmuştur. Rabbimiz, Kur’an ve Sünnete sımsıkı sarılan müminlere dünyada huzur ve saadet vaat ettiği gibi asıl yurdumuz olan ahirette de bakınız ne müjdeliyor: “…Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.” (Fetih, 17) Sonuç itibariyle şöyle ifade edelim, Rasulullah’ın en büyük sünneti, tavizsiz İslami yaşantısı ve istikameti idi. Yüce Allah hepimizi itaat edenlerden eylesin.

- Hocam, yarım asırlık tecrübesiyle bir ilahiyat hocası olarak Türkiye’deki İlahiyat fakülteleri ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

İlahiyatlar kurucu zihniyeti ve amaçları itibariyle çok sıkıntılı ve problemli olmasına rağmen Allah’ın yardımıyla hayırlı insanlar yetişti ilahiyatlardan. Büyük hizmetlere vesile olundu. Ancak bu günü konuşacak olursak alt yapı, bakış açısı, müfredat ve hoca kadrosu problemi olduğu için İlahiyatlar ’da toplumun durumu ortada. Siyasetin, ümmetin ve insanlığın durumu içler acısı… Gerçek manada örneklik ve önderlik teşkil edecek, ilim ve hikmet sahibi, şuurlu, fedakâr, mütevazı, tavizsiz, istikamet, heyecan ve ufuk sahibi âlim, hoca eksikliğimiz ümmet olarak kanayan yaramızdır…

-Muhterem Hocam, Erbakan Hocamızla nasıl tanıştınız?

Erbakan Hocamı (Allah rahmet eylesin) ilk Fatih’te Dr. İsmail Bey’in ofisinde ve İskender Paşa’da tanıdık. Bilgili, birikimli, ümmetin ve insanlığın dertlerini dert edinmiş, bunlara İslam Medeniyeti çerçevesinde çare ve çözüm arayan mümtaz bir kişi olarak ilk izlenimlerim oldu. Hocamla şahsi ilk tanışmamız ise Odalar Birliği Başkanlığını yürüttüğü zamanlar idi. Öncesinde radikaldim, siyasi hiçbir görüşe bağlı kalmamıştım. Fakat Adnan Menderes’ e sempati duyuyordum. Orada tanıştığımız günden bugüne, söylemleri ile eylemleri aynı olduğundan hala Erbakan Hocamızın ve davasının (ki Hocamızın davası İslam idi) yanındayım. Allah ayaklarımızı sabit kılsın.

-Muhterem Hocam, Milli Görüş Davası’nın ilk yıllarına dair ne söylersiniz?

Tabi çok zorluklar yaşadık. İslam Davası’nın çilesi, sıkıntısı ve imtihanı bitmez. Mehmet Zahit Kotku Hazretleri’nin Erbakan Hoca’ya bizzat: “Bu işi ele alacaksın ve yürüteceksin!” demesinden ve Konya’da ilk hareket başarıldıktan sonra, Milli Nizam Partisi kurulmaya başlandı. Ben İstanbul’da Enstitüde öğretim görevlisi idim. Daha sonra başarılı bir şekilde 10 yıl Ümraniye Belediye Başkanlığı yapan Mehmet Bingöl Bey’le, biz ve arkadaşlarımız parti kurulmaya başladığı zaman, 20 tane kırık sandalyeyi topladık. Çivileri çaktık, kırık masaları veya sandalyeleri, 20 kişilik bir salon kurarak işe başladık…

-Erbakan Hocamızın ümmete ve insanlığa ne gibi katkıları oldu?

Allah nasip etti, İstanbul’da Ömer Nasuhi Bilmen, Arnavut Hüsrev Efendi, Bekir Haki Efendi, Ali Haydar Efendi, çok sayıda hocamızdan dersler aldık. Ama Müslümanca siyaseti, İslam’ın hayat nizamı olduğunu ve cihadı yani iyinin, doğrunun, faydalının, adaletin, fert, cemiyet ve tüm otoritelerde hakkın hâkim olması için takatimizin sonuna kadar çalışmamızı üzerimize yükleyen, Kur’an’da 500’den fazla ayette emredilen cihad farzını Merhum Erbakan Hocamızdan öğrendik. Hocamızın alt yapısı çok sağlamdı, şuur abidesiydi. O bize cihadı, her şeyiyle en önemlisi de örnek yaşantısıyla, samimiyetiyle öğretti. O bizim için büyük bir öğretmendir. Allah Teâlâ, Hocamızdan razı olsun. Son yüzyılda ümmete ve tüm insanlığa en büyük hizmetleri yapmış, birinci sırada müstesna bir zattır. Hocamız, İslam’ın bir hayat projesi, bir nizam, ölçü olarak nasıl yaşanacağını, İslami siyaseti, Kur’an’a ve sünnete tam bir teslimiyetle, eğip bükmeden sözleri, yaşantısı ve dünya çapındaki projeleriyle ortaya koydu. Allah rahmet eylesin. Yolu ve çalışmaları aynen devam ediyor. Samimi ve sadık dava arkadaşları tarafından Saadet Partisi, Anadolu Gençlik Derneği ve diğer Milli Görüşçü kuruluşlarda elden gelen bütün hayırlı hizmetler yapılıyor. Allah yardımcıları olsun.

-Mili Görüş hareketini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz, Muhterem Hocam?

Terimsel olarak en kaliteli, en isabetli, en şerefli bir kavramdır. “Milli” kelimesi Arapça, “dini” demektir. “ Kul bel millete İbrahim’e Hanife” ayetinde, Allah Teâlâ; “de ki ben Hanif olan İbrahim’in dini üzereyim” (Bakara, 135) buyurmuştur. Milli Görüş, Müslüman Milletimizin kendi inancı, imanı, kendi kültür ve tarihidir. Milli Görüş, insanlığın yaratıldığı gün başlayıp, kıyamete kadar var olacak olan Hak Batıl mücadelesinden Hakk’ı temsil eden görüştür.

Milli Görüş; şirki değil, Tevhidi esas alan, kaba kuvveti değil, Hakk’ı üstün tutan, Hak’tan sapanlara karşı Peygamberlerin ortaya koyduğu görüştür. Mazlumun yanında zalimin karşısında olan, ölümü ve ahirette hesabı dikkate alan görüştür. Bir millet, milli olmaz ise, milletine ve insanlığa hizmet edemez. Bugün en büyük zahmet çektiğimiz hususlardan biri de millilik hususudur. Milletini seven, dinini ve vatanını seven, davasını seven millidir. Milli Görüşçüdür. Milli Görüşçü, sözü ile eylemi-uygulaması bir olandır. Milli Görüşçüyüm diyen bir kimse, bütün hayatını Kur’an ve Sünnete göre şekillendirmesi gerekir. Türkiye de ve dünya da en çok eksikliğini çektiğimiz husus “kaliteli insan” yetiştirmektir. Kaliteli insan olmadığı takdirde toplumda iman, ilim, amel, ahlak ve sorumluluk bilinci olmuyor. Bu yüzden Milli Görüş, Türkiye’nin kalkınması, dünya üzerinde yeniden söz sahibi olabilmesi için ortaya çıkmış en kaliteli, en şerefli, en anlamlı harekettir.

- Peki Hocam gündeme dair bir sorumuz olacak. Malumunuz ülkemiz büyük bir badire atlattı. Darbe girişimi oldu, şehitler verildi.

Sizin yıllardır eğitim ve toplantılarda tehlikesine dikkat çektiğiniz Fethullah Gülen, örgütü, iç ve dış güçlerin haince bir girişimine şahit olduk. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Allah’ımız ülkemizi, ümmeti Muhammedî ve tüm insanlığı böyle büyük sıkıntılardan ve terör hadiselerinden muhafaza etsin. Bir ömür boyu bu ve benzeri tehlikeli-hain yapı ve sistemlerle mücadele ettik, Erbakan Hocamızın yanında. Bu adamın (F.G) zihniyeti sakat olduğu için ortaya çıkan ürünlerde hep sıkıntılı oldu. Milli Görüş ve Erbakan Hocamız hariç her siyasi parti ve iktidar bunları destekledi ve büyüttü.

Cumhuriyet döneminin en tehlikeli çünkü çok sinsiler örgütü şimdi bu FETÖ denen hain yapılanmadır. Büyük bir beladır. İslam’ı bozmak için çok çalıştılar… İnşallah oyunları bozulacaktır. Rabbimiz bütün hainlerin ve destekçilerinin hile, oyun ve bozgunculuklarını yerle yeksan etsin. Yüce Allah İslami şuurumuzu ve ferasetimizi, Allah’a kulluk bilincimizi, birlik beraberliğimizi, kardeşliğimizi arttırsın. Zalimlere fırsat vermesin. Hepimizin ve hükümetin bilgi, adalet, liyakat, ehliyet ve sadakatle hükmetme iradesini ortaya çıkarsın ve ziyade eylesin…

-Fetullah Gülen ile aranızda 70’li yıllarda mehdilik ile ilgili bir konuşma olmuş. Anlatabilir misiniz Muhterem Hocam?

Şöyle oldu. Fakültede üç tane talebe geldi bana, “hala mehdi-rasulü bekliyor musunuz, hocam” dedi bana. Ben “hayrola” dedim. “Mehdi geldi” dedi, F. Gülen için. Birkaç öğretim üyesi Profesör arkadaşla gittim, Zeynep Kamil Hastanesi’nin orda, yanına. Sordum; “şu talebe şu talebe, sen tanıyor musun bunları”, “tanıyorum” dedi. “Bunlar senin mehdi olduğunu söylüyorlar, senin mehdiliğini ilan ediyorlar, bana da söylediler, ne diyorsun bu konuda?” dedim. Durdu, durdu… Hâlbuki ben “F. Gülen mehdi resul olma vasıflarına sahip değil” dedim. Bu talebeler itiraz ettiler… Sonra tek söylediği şu: “Ben saraya mensup Kürt hocanın torunuyum. Ben bu yoldan dönmem.” Dolaylı yoldan “ben mehdiyim” dedi. “O talebeler için yanlış söylüyorlar”, diyemedi. Biz onu ve ihanetini 40 küsur yıldır tanıyoruz, asla yolumuz hiç kesişmedi, Elhamdülillah…

-Muhterem Hocam bu güzel sohbetiniz için teşekkür ederim. Allah sizden razı olsun. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun?

Ben de çok teşekkür ederim. Allah yar ve yardımcımız olsun. Ben Anadolu Gençlik’ten bugün ve yarınlar adına çok ümitliyim. Hep dua ediyorum. İnşallah özellikle gençlerin arzu ve isteği ile MGV Yayınlarından çıkacak Hatırat Kitabımızda bu noktada bir hizmet olacak. Bütün kardeşlerimize ve Anadolu Gençliğe selam ve dualarımı iletiyorum.

YAZAR HAKKINDA
Ersan Bilgin
Ersan Bilgin
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN