Abone Ol

Küfür Tek Millettir

Küfür Tek Millettir

İnançları, birçok duyguları ve düşünceleri birbirinden farklı olsa da küfür tek millettir. Allâh yolunun yolcularına karşı İblis’in tahriki ve teşvikiyle bir araya geldikleri, savaş yürüttükleri tarih boyunca çok görülen hadislerdendir.

Dün Yahudilerle müşriklerin ittifakı, bu gün Haçlı zihniyetle, Siyonist zihniyetin İslâm’a karşı saldırıları, bu saldırılarda harp ahlâkını ve ahkâmını hiçe sayışları, her türlü silahı kullanmaktan çekinmeyişleri, satın aldıkları hainlerle, içten ve dıştan tarifi zor hücumlar tazeleyişleri tarihin kaydettiği ve kaydetmeye devam ettiği bir gerçektir.

Bir savaş, küfür önderleri göz önünde tutularak sürdürülür (bknz:Tevbe,9/12). Eğer küfür önderleri ihmal edilir ve küfrün tek millet olduğu gerçeği unutulursa mücadele arzulanan neticeyi vermeyecek, bataklık tehlike üretmeye devam edecektir.

Yahudiler ile Hristiyan dünya arasında İsa (as)’nın gönderilişinden bu güne kadar süren mücadeleyi, zulüm ve kıtalleri gözden geçiriniz. Küfrün ve zulmün, hakikati örten zifiri bir karanlık olduğunu unutmayınız. Karanlıklar arasında koyuluk farkı olsa da hepsinin karanlık olduğunu aklınızdan çıkartmayınız. İman nûru için hamdediniz. İnsanlığın nûra kavuşması için gayret ediniz.

Küfür ehli, çığırtkanları, dalâlet yolcuları ve saldırganları, fitne, fesat yayıcıları ve temsilcileri ile mücadelenin en temel yollarından biri; onların güçleri, dirençleri, zaaf noktaları, düşünceleri, planları, hamleleri hakkında bilgi toplamak, toplanan bilgileri değerlendirerek mücadele veya harp planı hazırlamak, onların karşı istihbarat çalışmalarını önlemek dirençlerini kırmak,  onları yanıltmak ve planlarını boşa çıkartmak, iradelerini çökertmektir.

Zikr-i hakîm tedebbürle okunduğunda her âyetin yeni bir ibret ve bilgi pınarı, yeni bir ufuk penceresi olduğu görülecektir. Âyet-i kerimeler zaman zaman bize İslâm düşmanlarının iç dünyalarında yaşadıklarını, düşündüklerini, arzuladıklarını, nasıl bir hırsa, duyguya sahip olduklarını, içlerinde neler beslediklerini, kendi adamlarıyla baş başa kaldıkları zaman nasıl bir üslûpla konuştuklarını, taşıdıkları duyguları zapt edemeyip kin ve nefretlerini zaman zaman nasıl dışa vurduklarını, içlerinde sakladıklarının çok daha büyük olduğunu, ruh hâllerini ve fırsatı ele geçirince nasıl harekete geçtiklerini dile getirir.

Bir âyet-i kerime var ki üzerinde uzun uzun durup düşünülmesi gerekir. Âyet; bütün hırs, hedef ve çalışmalarının sanki özetini dile getirip bizi tehlikelere karşı ikaz etmekte, zalimleri tehdit etmektedir. Şimdi âyet-i kerimeyi dikkatle okuyoruz:

“Onlar, dünya hayatını (ve geçici zevklerini, hırslarını) âhirete tercih ederler, bütün planlarını dünya hayatına göre yaparlar, Allâh yoluna sırt çevirirler, Allâh yoluna set çekmeye, insanları bu yoldan alıkoymaya çalışırlar ve hak dininin eğriliğini isterler, onu çarpıtıp çirkin göstermeye çalışırlar;  işte onlar, derin bir sapıklık içindedirler” (İbrâhim, 14/1-3).

Bu âyet-i kerime İslâm düşmanlarının üç temel tavrına dikkat çekiyor:

1 – Onlar dünya hayatını seçmişlerdir. Âhireti yok sayarlar ve bütün planlarını dünya hayatına göre yaparlar.

Onun için dünya malına, zevkine, makam ve mevkiine düşkündürler, hırslıdırlar, hırslarının önüne geçen her şeye karşı saldırgandırlar. Hayatları, arzuları, emelleri, hayâlleri dünya hayatıyla sınırlıdır.

Ancak üzerinde düşünmedikleri, düşünmeyi de istemedikleri bir başka bakış açısı var: Eğer gerçekler böyle olsaydı, insanlık çığırından çıkardı. Özetle söylemek gerekirse zâlim zulmünde, hırsız hırsızlığında, arsız arsızlığında, ahlâksız ahlâksızlığında, iffetsiz iffetsizliğinde, devlet ve millet malını hortumlayanlar hortumculuğunda, çeteler, katiller, şâkîler işledikleri suçlarda, hainler hıyanetinde, reziller rezaletinde hiç de haksız olmazlardı… Eğer âhiret muhasebesi yoksa, ceza ve mükâfat hak değilse, dünyada yapılan dünyada kalacaksa, yapılan zulüm ve işkencelerin, gasp ve soygunların cezası olmayacaksa, çaresizlerin çaresizlikleri, insanların acıları, kan ve gözyaşları üzerine zevk ve safâ çarkı kuranların, yeryüzünü fesada boğmak için gayret gösterenlerin yaptıkları yanlarına kâr kalacaksa hayat ne kadar mânâsız ve çekilmez hâle gelirdi. İnsanlık ne kadar değerini yitirir, Allâh’ın mükerrem kıldığı insan ne kadar büyük bir rezalet bataklığında sürünürdü…

2 – Onlar,  Allâh yoluna set çekmeye çalışırlar. İnsanları hak yoldan alıkoymak için gayret ederler, ellerindeki imkânları bunun için seferber ederler.

Bu yapıları da üzerinde çok düşünülmesi, değerlendirilmesi gereken bir husustur. Tarihte nice örneklerinin görüldüğü, günümüzde de görülmeye devam edildiği bir gerçektir. İleriye doğru da görülmeye devam edeceği her basiret ehlinin kabul etmesi gereken bir başka hakikattir.

Üzerinde düşündükçe nice yaşanan misaller gözlerde canlanacaktır…

3 -   Allâh yolunun, hak yolun, doğru yolun eğriliğini isterler.

Günümüzde bu ayrıca dikkat çekilmesi, üzerinde durulması, düşünülmesi, iyi teşhisler konulması, karşı tedbirler alınması için gayretlerin sarf edilmesi, düşüncelerin yoğunlaştırılması gereken bir husustur.

Allâh yolu, Zikr-i hakîm’de, hidayet yolu, sırat-ı müstakîm olarak isimlendirir. Dalalet ehli, bataklık çığırtkanları dosdoğru olan bu yolu eğri ve çarpık, doğru bilgileri yanlış, güzellikleri çirkin göstermek için gayret eder, hayret uyandıracak yol ve üslûplar denerler. Bilgileri bulandırır, bakış açılarını değiştirir, adam satın alır, basın ve yayını yanıltıcı bilgiler için kullanırlar. İlmî çalışmaların, araştırmaların neticeleriyle oynar, boş ve mânâsız sözlere ilmî araştırma süsü verir, yanlışı doğru diye adlandırır, yanlışları koruyan ve kollayan deyimler üretir hatta kanunlar çıkartır, var olanları istediği istikâmete sündürürler. Doğruları küçümser, hor görür, doğruyu dile getirenlere söz hakkı vermez, yanlışları da kabul edilmiş gerçekler olarak sunarlar…

Âyet ve hadislerin asıl dile getirdiği mânâyı örtmek için zikzaklar çizer, şer’î esasları sarsmak için eline geçen fırsatları kullanır, gerçek değerlerle alay eder, onları küçümseyici ifadelerle dile getirir ve doğruluğunu savunma yollarını keser, savunulamayan saldırır, savunulamadığı için haklıyı haksız ilan ederler.

Hak düşmanlarının, dünyayı fitne ve fesada boğmak isteyenlerin hedeflerini bilmek, en çok kullandıkları üslûplar hakkında bilgi toplamak, planlarından, niyetlerinden, ne tarafa, nasıl bir hamle yapacaklarından haberdar olmak, güçlerini, kabiliyetlerini, bir sonraki niyetlerini, eksiklerini, açıklarını ve zaaflarını tespit etmek, ona göre tedbirler almak, üslûplar geliştirmek, en uygun zamanda veya onlar harekete geçmeden zayıf noktalarından vurmak, çalışmalarını akamete uğratmak, morallerini bozmak, mü’min gönüllerin saflarını sıklaştırmak, dirençlerini artırmak onlara karşı yürütülen mücadelenin vazgeçilmez başarı yollarından olmalıdır. Bu yol asla ihmal edilmemesi gereken bir yoldur. Ülkesini seven, İslâm âleminin, bütün dünyanın güzel günlere yelken açmasını isteyen basiret sahiplerinin başkalarından önde olması fitne ve fesatlara fırsat bırakmayacaktır.

Bu gün devletler bünyesinde istihbarat çalışması yürütecek birimler kurulmuş, dünya çapında iyi veya kötü yönde amansız bir istihbarat savaşı cereyan etmeye başlamıştır. Bu sadece bir bilgi toplama savaşı da değildir. Yönlendirme, organize etme, zemin hazırlama, kundaklama, bölüp parçalama, adam kazanma ve kullanma, şekillendirme ve daha neler neler… CIA’nın ve MOSSAD’ın, OGPU, KGB, İngiliz Entelijans Servis, Çeka, Ohrana ve diğer istihbarat servislerinin yaptıkları dehşet uyandıracak boyutlardadır. İstihbarat örgütleri ve çalışmaları üzerine yapılacak bir araştırma ortaya akıllara durgunluk verecek bilgiler çıkaracaktır.

Son bir buçuk asır içinde istihbarat servislerinin petrol kaynaklarını ele geçirme, pay koparma üzerinde yürüttükleri savaşlarla, işledikleri ve işlettikleri cinayetlerle ilgili bilgiler ciltler doldurur. Satın aldıkları veya çeşitli menfaatler karşılığı kullandıkları adamlar ve bu adamların hıyanetleri insanlık adına tiksinilecek bir yekûn tutar. Petrol kaynaklarının çoğunun üzerinde oturan İslâm âlemini parçalamak, dağıtmak, dağıtılan parçaları birbirine düşman etmek ve bir araya geliş yollarını bütünüyle kapamak uğruna yapılanlar yürekleri yakacak, içleri dağlayacak, akıllara durgunluk verecek derecededir…

Günümüzde hızla ilerleyen teknik dinleme, gözetleme ve takip etme alanlarında yeni ufuklar açmış, müthiş imkânlar sunmuş, uzaya yerleştirilen uydular da devreye girince neredeyse bütün dünya dinlenir ve gözetlenir hâle gelmiştir.

Biz bütün bunların acaba neresindeyiz? İslâm düşmanlarının niyet, plan ve dirençleri hakkında neler biliyoruz? Ne kadar biliyoruz? Bizim elimizdeki imkânlar nedir? Onları nasıl değerlendirebiliriz? Yarınlar için neler hazırlıyoruz? Uzun vadeli büyük planlar ve hamleler için neler yapılmalı; dar zamanlı, ufku, çerçevesi, hedefi belli hamleler için neler yapılmalı?  Küfür önderlerinin kirli dünyasını gözler önüne sermek için neler yapılmalı, fitne ve fesat çalışmaları nasıl durdurulmalı? Yapılan propagandaların tesiri altında kalarak zihinlerini toparlayamayanlara, gözleri kamaşıp gerçekleri göremeyenlere, yanlış bilgilerle zihinleri bulandırılıp iyiyi kötüden ayırt edemeyenlere, basireti kıt olup anlara onların iç yüzleri nasıl gösterilmeli? Bunun için neler yapılmalı? Toplanan bilgiler nasıl değerlendirilmeli?

Bunlar hep üzerinde çalışılması gereken hususlardır. Ancak önce lüzumuna inanmak, üzerinde düşünmek, mü’min gönüller olarak bütünleşip kaynaşmak, sarsılmaz kaleler hâline gelmek zorundayız. Bu alanda mütehassıslar yetişmeli, prensipler konulmalı, imkânlar birleştirilmelidir. İçimizden istihbarat örgütlerinin oyuncakları veya maşaları olacak insanlar çıkmamalı, küçük emeller uğruna iki cihan saadeti heba edilmemeli, mevki ve makam hırsına kurbanlar verilmemelidir.

Düşmanın direncini kırmak da önemlidir, iç dünyasını öğrenmek de, emellerini boşa çıkartmak da…

İslâm âlemi, hak ve adâlet, şefkat ve rahmet güçlenmezse zulüm ve acılar güçlenecektir…

YAZAR HAKKINDA
Şerafettin Kalay
Şerafettin Kalay
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN