Abone Ol

Kıbrıs’a, Eğitime ve İrfana Dair Arayışlar

Kıbrıs’a, Eğitime ve İrfana Dair Arayışlar
TV’deki bir sokak röportajında insanlara “Kıbrıs nerede” sorusu soruluyor. Çoğu Ege’de diyor, başka acayip şeyler söylüyorlar. Tahminim bu cevapları veren insanların büyük bir kısmının en az lise mezunu olduğudur. O halde eğitim politikasında esas millî şuura yönelik bilgilerin daha fazla işlenmesi olsa gerektir.

Üç yıl boyunca öğretmen ve din adamlarımızın yurtdışı mülakatlarından edindiğimiz tecrübe, çocuklarımızı irşat edecek adamların büyük bir kısmının tarihimizi ve kültürümüzü tanımadığıdır. O hâlde hangi eğitim politikasını koyarsanız koyalım, müfredattan veya politikadan çok uygulayıcılara dair bir sorunumuzun olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.

Geçtiğimiz yıllarda Danimarka devleti eğitim politikasını belirlerken temel bir kriteri göz önünde tutuyordu. Biz tarihimizden gelecek nesillere neleri aktarmak istiyoruz? Bu soruyu esas alırsak çocuklarımıza Kıbrıs’ı, Bosna’yı, 1915 olaylarını çok iyi anlatmak lazımdır.

Bir de ilmimiz artarken irfanımızın azalması meselesi var. Teknoloji gelişiyor ama insanlığı yitiriyoruz. Belki irfanı aramak için kasabaya, köye de dönmek gerekiyor. Oralarda hâlâ ârifler var. Kastamonu’da tezgâhına "sarımsak alırsan lütfen parasını bırakıver" yazılı not bırakarak diğer işleriyle ilgilenen çiftçi Eşref Koca var. Çerkeş’te İhsan Aydın, Sadık Deligöz var. Isparta Kuleönü’nde Hasan Hüseyin Aydın var.

Bizim eski medeniyetimiz dürüstlük medeniyetidir. XIX. Yüzyılda İstanbul'da yaşamış Fransız gezgin A. Brayer'in “Neuf annees â Constantinople” isimli eserinde İstanbul’da evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı ve her yıl en fazla beş-altı hırsızlık vakasının görüldüğünü anlatır. Yine eski insanımız için misafir Allâh’ın emanetidir ve misafirin yedi hayır getirdiğine inanılır. Misafir için evlerin en güzel odası ayrılır, evdeki en iyi malzemeden yapılan en güzel yemek ikram edilir. Misafir bir odaya girdiği zaman herkes ayağa kalkar. Bu incelik ve üstün anlayış Osmanlı medeniyetiyle karşılaşan Batılıların da dikkatini çekmiştir. Luigi Ferdinando Marsigli Osmanlı devletinde hâli vakti yerinde olan köylülerin etrafta misafir aradıklarını ve eğer bulacak olurlarsa evlerine davet ettiklerinden bahseder. 

Bugünkü sıkıntımız hayânın, utanmanın ortadan kalmış olmasıdır. Oysaki bizim ananemiz almaktan çok vermenin ananesidir. Bu anlamda bugünkü kapitokrasinin alternatifidir. Genel olarak bizim kültürümüz denildiğinde birçok farklı dal vardır ama bir de insaniyeti esas alan bizim asıl kültürümüzün ayrımını yapmak gerekir. Bizim asıl kültürümüz “birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” hadisini temel alır. Şimdi medeniyetimizin ihyasından bahsederken bu insaniyeti diriltmeyi esas tutmak gerekir.

Eğitim ve medeniyet sorunlarımıza mevcut bürokratik yapıyla çözüm bulmak mümkün değildir. Bürokrasi verili şablonlardan ayrılmama ve normalleştirme demektir. Bir gün bir cami yanıyormuş. Hemen itfaiyeci Temel gelmiş, “bağa bir ip getirun” demiş. Bulup getirmişler. Temel minarede mahsur kalan imama ipi atmış sonra da onu yere çekmiş. Tabi imam ölmüş. Sonra gazeteciler gelip soru sormuşlar. Temel niye imamı aşağı çektin demişler. Temel de “geçen kuyuya düşen bir adamı böyle kurtarmıştım” demiş. 

Türkiye’de eğitim alanında gelişme isteniyorsa gençlerin kütüphanelerle ve kitaplarla ilişkisini de geliştirmemiz lazımdır. 

Milli Kütüphane artık yetersiz bir bina… Öğrenciler çoğu sabah yer bulabilmek için uzun süre kuyrukta bekliyorlar. Bu normal kabul ediliyor. Hâlbuki Ankara’da üç büyük ve donanımlı kütüphane daha yapmamız şart… Diğer illerimizde aynı şekilde yeni kütüphanelerin yapılması lazımdır.

Kimisi otobüste, metroda okur. Kimisi de sessiz, sakin yerde okumayı sever. Ama açık söyleyeyim, bizim halk kütüphanelerinde kitap okumak zor iş… Geçen Balgat’takine uğradım, beş dakika zor dayandım. Çok havasızdı. Halk kütüphanelerinin yeni bir şekle kavuşturulması gerek.

Geçen yıl Fransa’nın Grenoble şehrinde, günlük hayatta insanların hikâye okuyarak vakit geçirebilmesi için şehrin birkaç yerine “kâğıda basılı hikâye dağıtma makineleri” konuldu. Bu güzel bir uygulama… Biz de hayata geçirebiliriz. 

İlk ve ortaöğretimdeki gençler kitaplarla nasıl yakınlaşacaklar? Haşır neşir olmaları nasıl sağlanacak? Onları kuyrukta bekleterek bunu başaramayız.

YAZAR HAKKINDA
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN