Abone Ol

İsmet Özel ve Medeniyet!

İsmet Özel ve Medeniyet!
Türkiye’de fikir ve düşünceleri ile insanlara yön veren İsmet Özel’in “Medeniyet” kavramı ile ilgili düşüncelerini ele alacağız. Her şeyden önce onun kavramı nasıl kullandığına ve medeniyete nasıl tanımladığına bakmak gerekmektedir.

Medeniyet tanımını şu şekilde ifade eder; Medeniyet Türkçeye XIX. yüzyılın ikinci yarısında girmiş, Arapça m-d-n kökünden türemiş bir kelimedir. Bilindiği gibi aynı kökten türemiş olan Medine, şehir anlamına gelmekte; medeni, medineli, şehirli anlamını vermektedir. Bugün bizim Medine-i Münevvere olarak bildiğimiz şehrin asıl adı Yesrib’tir. Medeniyet kelimesine gerek günümüzde gerekse geçirdiği evrim boyunca çok az kimse tarafından etimolojik köküne bağlı olarak, bir anlam verilmemiştir. (İ.Özel,ÜZM, 2016,s.244) İşte bu tanımdan dolayı Gordon Childe’nin medeniyeti şehirlerin gelişmesi ile ortaya çıkan bir gelişme seviyesi olarak kabul etmesini İ. Özel de kabul eder. Marquis de Mirabeau’nun medeniyet içerisinde dini ilk nokta olarak vurguladığını belirtir. Sonrasında ise Aydınlanma çağında Batı düşüncesi etrafında gelişerek, bütün insanlık için bir modelin adı olduğunu söyler.

Medeniyeti Batı’nın insanoğluna pazarlanmış bir durum olduğunu ifade eder ve bunun devamında ise Batı’nın medeniyet fikri ile ilgili Batı’nın kendi içerisinde üç şeyi kavradığını söyler.

  1. Optimiste: Parlak bir gelecek.
  2. Universalisme: İnsanlığın izleyeceği tek yol.
  3. Ethnocentrisme: Medeniyet yaratmak ve yazmak Avrupa’ya (bilhassa Fransa’ya) aittir.
Bunlarla birlikte Avrupa bir dünyayı medenileştirme çabasına girişti, ama burada vahşiler ve medeniler arasındaki bir mahiyet farkı değil, bir derece olarak medenileştirme ayrımcılığı yapılıyordu. Medeniyet kavramı ile oluşturdukları ç unsur da emperyalisttir. Batı anlayışındaki kilisenin İsa kurtarıcılığı yerini, medenileştirmeye bırakmıştır.

Batı Medeniyet emperyalizmi ile dünyaya açıldı ve gördü ki kendisinin medeniyet dediği (sanat, teknik, ahlak, olgunluk) bunların hepsi kat be kat fazla olarak doğu da (Hint ve İslam ülkelerinde) var. İşte tam olarak bu noktada Batı o ülkelerin kültürlerini kendilerine uyarladı ve daha sonrasında kendisininmiş gibi dünyaya pazarladı. İçinde yaşadığımız dünyanın sahip olduğu biçim her ne olursa olsun medeniyet/kültür bunlar Batı damgası taşımaktadır.

Toynbee, Batı medeniyetini bir evrensel dinamiğe sahip görür ve diğer medeniyetlerin gidilecek bir yol olmadığına ve en doğru yolun Batı medeniyetinin yolu olduğuna vurgu yapar İsmet Özel buna katiyetle karşı çıkar ve Spengler’ın görüşlerini Toynbee’nin görüşlerinin yerine koyulabileceğini ifade eder. Spengler’ın bu yönde ki fikirleri ise şu şekildedir; Medeniyeti incelerken biyolojik bir yöntem ortaya koyar. Ona göre her medeniyet çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinden geçer. Spengler’a göre medeniyet bir kültürün kaçınılmaz akıbetidir. Üç büyük medeniyet örneği vardır:

-Grek ve Roma Medeniyeti,

-Batı Avrupa Medeniyeti,

-Arap Medeniyeti.

Toynbee ve Spengler’in görüşleri de şu an dünya üzerinde yaşamaktadır. Hem Toynbee’nin savunduğu Batı Medeniyeti, hem de Spengler’ın Yaşlandı dediği Batı Medeniyeti.

Bunları söyledikten sonra Medeniyet kuran düşüncelerin türettiği nesneler aracılığı ile tanımaya mecburuz. İslam Medeniyetini de bunun dışında tutamayız. Nitekim medeniyetler üç tipe ayrılır.

  1. Materyalist,
  2. Mistik,
  3. Akılcı.
Bu noktada ise İsmet Özel “Üç Zor Mesele” kitabında yer verdiği Hasan El Nedvi’nin görüşlerini buraya koyar. Dört Halife sonrasında cehalet, ihtiras,  İran ruhçuluğu (…) diğer maddeci sistemler İslam politik teşkilatlarına sık sık bulaştırılmıştır. Genellikle İslam medeniyeti olarak bilinen ve bazı Müslüman tarihçilere de gurur veren işte bu karmaşık ilavedir. Genel olarak “İslam Kültürü” dendiğinde anlaşılan şey Şam, Bağdat, Kurtuba, Semerkant, İsfihan, Gırnata, Delhi ve Luckown’un debdebeli günlerinde cari olan sanat, mimari, musiki ve edebiyatla, Müslüman İmparatorluklarının yaptırdıkları saray ve kalelerdir. Müslüman ortaçağ’da bu merkezlerde yaşanan bozulmuş hayat, İslam Kültürünün başarıları olarak kaydedilir (İ.Özel, ÜZM, 2016,s.251-252).

Bizi ilgilendiren İslam Medeniyet tasarımıdır. Bunun için İsmet Özel İbn-i Haldun’un Medeniyet fikirlerine başvuruyor. Bunları üç maddede açıklıyor.

  1. Medeniyet sınıflaşmayı ve insanın insanı sömürmesini öngörür, elbette sınıflaşma ve sömürü medeniyeti doğurur. Demek ki servet ve siyasi iktidar birbirleriyle kaynaşarak, birbirlerine güvence vererek toplum üzerinde baskı kurabilecek imkânı ellerinde bulundururlar (…) Devlet ricalinin ve memurların halleri ve yaşayışları genişler. Bu suretle paralar tebaadan alınarak devlet ricalinin ve memurların geçimleri için sarfedilmiş olur (…) bunun bir sonucu olarak da şehir ahalisinin serveti artar (…) Kültür ve medeniyet bundan ibarettir (Mukaddime, İ.Haldun,Devlet kitapları, 1970, s.228).

 

  1. Medeniyet, insanların madde karşısın da zaaflarının ve maddi gelişmeye mahkûm olmalarının somutlaşmış halidir. Bilindiği üzere medeni hayat insanlara her şeyin süslüsünü sunmayı vaat eder. Ancak insanlar göçebe yaşayışı benimsedikleri evrelerde böyle durumlara mecbur değillerdi. Bu süslü yaşamın dine uygun olmamasının sebebi de “(…) Muhkem bir suretle bir kere kalplerde yerleştikten sonra, kalplerden çekip çıkarmanın zor olmasındandır…” (İ.Özel, ÜZM,  2016, s.254).
  2. Medeniyet, toplum yapısını ve insan kişiliğini karşılıklı olarak bozar.
Medeniyet kavramına neden karşı çıktığını da şu şekilde açıklayabiliriz. Bugün İslami mücadeleyi bir medeniyet mücadelesi olarak kabul edecek olursak bunun belli başlı iki sıkıntısı olacaktır. Birincisi; bugün İslam içerisinde parlak kabul edilen (Abbasi, Endülüs, Osmanlı) medeni kabul edilmelerinden doğan tehlikedir. İkincisi; medeniyet kavramı insanların kendi geliştirdikleri sistemleri, kurumları benimsemesidir. Çünkü insanların kendi oluşturdukları kurumlar kolayca put olacak ölçektedir. Yok, medeniyetten kastımız eksiksiz İslam’sa burada ortaya çıkacak şey, medeniyetle dilimize fazlaca kelimeler dolamamızdır.

Sonuç olarak; İsmet Özel, çağdaşları gibi bir İslam Medeniyeti kurmaya yönelmez ve yeni bir medeniyet kurmayı geçmiş medeniyetlere benzeyeceğini düşünerek olumlamaz. İslam’ın mücadelesi içerisine bir medeniyet kavramı koymaz. Bir kez İslam’ı medeniyet sorunu içerisinde kavradık mı artık onu zaman içinde bir kategori olarak görmek ve tarihin şartları içinde değerlendirmek düşüncesine kendimizi hapsetmiş oluruz (İ.Özel, ÜZM,2016, s.242). Müslümanların kurmak zorunda olduğu yapının medeniyet değil “İslami Toplum” olduğuna atıfta bulunur. İsmet Özel sadece Müslüman tanımı üzerinde kalmayı ve onun yüceltilmesi gerektiğine vurgu yapar, “Müslüman sözü kapsayıcı bir tanımdır, başka sıfatlarla onu desteklemeye gerek yoktur” ve onun tavrı yukarıda da belirttiğimiz gibi “Müslüman/İslam Toplumu” üzerine cümle kurmayı ister.

İsmet Özel de Türkiye’deki medeniyet üzerine kurulan genel kanıya uymuş ve medeniyeti sadece “teknik ve bilim” olarak algılamıştır. Bu minval üzere düşüncelerini ifade etmiştir.

YAZAR HAKKINDA
Anıl Mert Kılıçer
Anıl Mert Kılıçer
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN