Abone Ol

İslâmcı Siyasete Yapılan Kuşatma: Sağcılık-Solculuk

İslâmcı Siyasete Yapılan Kuşatma: Sağcılık-Solculuk

Sağ ve sol kavramlarının siyasî ve ekonomik karşılığının oluşması genel kanıya göre, Fransız Devrimi'ne kadar dayanır. Bu kanıya göre sağ-sol ayrımı, 1789 Fransız Devrimi sonrasında Kurucu Meclis’in yapısından kaynaklanmaktadır. Bu mecliste hükümdarın meclis kararlarını veto hakkını savunan ve eski rejime destek olan üyeler oturum başkanının sağında, bu imtiyazı reddederek millet egemenliğini savunan ve yeni rejime sempati duyanlar ise başkanın solunda yer almışlardır. Buna göre solculuğu hiyerarşiye, sosyal eşitsizliğe karşı duran; değişimi ve sosyal adâleti savunun bir kavram olarak tanımlayabiliriz. Sağcılık ise kurulu düzenin muhafazasını savunan, köklü değişim ve yeniliklere kapalı bir siyasal tutumu ifade etmektedir. Sağ ve solun bu tanımları, ülkelerin iktisadî, içtimaî ve siyasî anlayışları ve zamanın şartlarına göre muhteva olarak farklılıklar içerebilmektedir. Batı'da değişimi savunan solun, ülkemizde statükonun temsilcisi konumunda olması; başlangıçta sol olarak ifade edilen burjuva sınıfının, daha sonraları sağ siyasette kendini konumlandırması; Batı ülkelerindeki sağ ve sol ile İslâm ülkelerindeki sağ ve solun dünyaya bakışı ve siyasî fikirlerinin birbirinden ayrı olması buna örnek olarak gösterilebilir.

Cumhuriyet’in İnşâ Fikirleri: Türkçülük ve Batıcılık

Ülkemizde sağ ve sol kavramlarının kullanımını doğru bir şekilde anlayabilmek için, toplumun ideolojik gelişimini iyi tahlil etmek gerekir. Osmanlı, Batı modernizmi karşısında yenik düştüğü fikriyle tanıştıktan sonra çeşitli arayışlar içerisine girmiş ve askerî alanla başlayan modernleşme çabaları zamanla muhtelif alanlara sirayet etmiştir. Modernleşme çabaları, Tanzimat ve Islahat gibi açılımlar, Osmanlı fikir dünyasında kurtuluş ideolojilerinin doğmasına neden olmuştur. O dönemde görülen dört temel akım mevcuttur. Bunlar; Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük ve Batıcılıktır.

II. Meşrutiyetin ilanı, Balkan Savaşları ve I. Cihan Harbi gibi olayların akabinde Osmanlıcılık ve İslâmcılık fikirleri etkinliğini kaybetmiştir. Kurtuluş Mücadelesi sonrasında kurulan cumhuriyet, Türkçülük ve Batıcılık ekseninde bir siyaset izlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti geçmişle olan bağlarını güçlü tutmayarak yeni fikrî yapısını içselleştirmeyi amaçlamıştır. Dini referans alan politikalardan kendini uzaklaştırmış, yerine laik ve modern bir ulus inşâ etmeyi amaçlamıştır. Ulus inşâ etme projesini gerçekleştirebilmek için Türkçülük akımından, muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmek arzusuyla yapılan devrimlerin yerleşmesinde ise Batıcılık akımından olabildiğince faydalanmıştır.

Bu projenin katı bir şekilde uygulandığı tek parti dönemi baskı, zulüm ve idamlarla anılırken İslâm’dan olabildiğince uzak, devrimlerin zora dayalı bir şekilde içselleştirilmesini amaçlayan yenileşme çalışmaları ile Müslümanların zihninde kötü bir intiba edinmiştir. Bu durum, dünyada faşizmin devre dışı kalmasından sonra oluşan demokratikleşme eğilimlerinin yanında iç dinamikler ve dış baskılarla birlikte ülkemizde de çok partili hayata geçilip tek parti iktidarının sona ermesine kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra siyaset kendini iki alanda konumlandırmıştır. Siyasetin bu iki alanından biri Demokrat Parti ve izleyicilerinin sahiplendiği sağ, diğeri ise Marksist ve sosyalist akımların temsil ettiği az sayıdaki sol ile CHP içinde kümelenen Kemalist, laik, ulusalcı ve sosyal demokrat soldur.

Kendisi İle Korkutulan İdeoloji: Solculuk

CHP’nin temsili ile halkın kafasında belirli bir yer edinen sol siyaset; halka tepeden bakıcı, halkın değerlerini yok sayıcı, küçümseyici, halkın kimliğini yaşatma gayretlerini engelleyici tutumu ile halktan kopmuş, kendini Babil kulelerine hapsetmiştir. Yenileşmeye açık ve halkın yanında olması gereken sol, ülkemizde büyük oranda resmî ideolojinin temsilcisi konumuna gelmiştir. Geliştirdiği politika, tek parti ve sonrasında darbe dönemlerinde oluşturulmuş statükonun muhafazasına yöneliktir. Halkın değerlerine mesafeli, bu değerleri küçümseyici ve yok sayıcı siyaset anlayışı, mânevî değerleri henüz yok olmamış geniş halk kitlelerini sol siyasetten uzaklaştırmıştır. Buna dayanarak sağ siyasetçiler, solun muhtemel başarısı üzerinden sola karşı oluşan bu olumsuz intibaı, kendilerine propaganda desteği olarak kullanmayı bilmişlerdir.

Gerek Marksist sol, gerekse Kemalist, laik ve ulusalcılığı temsil eden sol, bu toprakların mânevî atmosferini yok saymışlardır. Marksist söylemin dine ve toplumsal değerlere karşı takındığı tavır, solun bu topraklarda karşılık bulmasına en büyük engeldir. Asırlar boyu kutsal devlet anlayışını benimseyen halk, özellikle Marksist solun itaatsizlik ve şiddete dayalı uygulamaları karşısında solu kendi anlam dünyasında mimlemiştir. Sol, ancak 90 yıllık resmî ideolojinin yetiştirdiği Kemalist, laik ve ulusalcı bireylerin varlığında temsil kabiliyeti bulmuştur. Bunların temsildeki sayısı da hiçbir zaman yönetimde tek başlarına varlığını sağlayacak düzeyde olmamıştır, muhtemelen olmayacaktır da.

Sağın Temel Misyonu: İkiyüzlü Siyaset

Demokrat Parti'nin iktidara gelebilmesi, halkın tek parti döneminin baskıcı anlayışına karşı gösterdiği tepkinin neticesidir. Demokrat Parti, halkın yaşadığı tramvayı görüp ona göre politika geliştirmesi ile birlikte toplumun büyük bir kesiminde teveccüh kazanmıştır. Bu teveccüh on yıllık bir iktidarı da beraberinde getirmiştir. Tek parti döneminin baskıcı uygulamaları karşısında halka rahat nefes aldıran Demokrat Parti ve onun devamı niteliğindeki sağ partiler, sola alternatif olarak geniş halk kitlelerinin desteğini arkalarına almışlardır. Siyasî tarihimize baktığımız zaman sol partiler resmi ideolojinin içselleştirilmesi için Müslüman halka baskı ve dayatma uygularken sağ partiler Müslüman halka resmî ideoloji içerisinde hayat hakkı tanımışlardır.

Sağ partilerin temel özelliği, halk ile egemen güçler arasındaki ikilemin, egemen güçler lehine halkın rehavetini arttıran ikiyüzlü siyaset anlayışlarıdır. Sağ siyaset egemen güçlerin politikasını uygulamakta sakınca görmezken halka da mavi boncuk dağıtmayı ihmal etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Müslümanlar; sol siyasetin, halkına tepeden bakan, halkın değerlerini küçümseyen ve onların önemsediği değerlerle kavgalı bir tutum ile sağ siyasetin ikiyüzlü, halkın değerlerini istismar edici ve bu değerler üzerinden kendine hareket alanı inşâ edici tutum arasında sıkışmışlardır. Bu ikili siyaset yelpazesindeki farklı yaklaşımlar, Müslüman kesimleri ehven-i şer değerlendirmesi neticesinde sağ siyaseti desteklemeye yöneltmiştir.

Türkiye’de sağ siyaset Liberal, Muhafazakâr, Milliyetçi kesimleri bünyesinde barındırma başarısını gösterebilmiştir. Bu birbirinden farklı üç fikir akımının sağın içerisinde öbekleşebilmesi Türkiye’deki solun ve resmî ideolojinin tutumundan kaynaklanmaktadır. Sol siyasetin muhalifi olan liberaller, Türkiye’deki solun referans aldığı resmî ideolojiyi benimsemeyen muhafazakârlar ile Türkiye’deki Marksizme karşı müdafi rolünü üstlenen milliyetçiler; solun karşısında olma noktasında sağ siyaset içerisinde yerlerini alabilmişlerdir. Hatta belirli bir İslâmî hassasiyete sahip İslâmcı diye tabir edebileceğimiz kişiler bile solun mânevî değerlere karşı tutumundan dolayı kendisini sağın içerisinde konumlandırmıştır. Buna karşın nasıl sol siyaset, Müslümanlar için hayat nizâmının inşâsı aşamasında referans kaynağı olamazsa; sağ siyaset ve savunduğu fikirler de Müslümanların arzuladığı hayat nizâmının inşâsında ve düşünce ikliminde yerini alamaz, almamalıdır.

YAZAR HAKKINDA
Muhammet Esiroğlu
Muhammet Esiroğlu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN