Abone Ol

İlim ve Âlim

İlim ve Âlim
Günde beş vakit namazımız vesilesiyle okuduğumuz Fatiha Sûresi’ni, altmış sene yaşayan bir insan bir milyondan fazla okumuş olur.

Hayatta, bir milyondan daha fazla telaffuz ettiğimiz bir cümle yoktur. Bir milyondan fazla okur da vefat ederken yine de evlâtlarımıza “Yavrum beni ‘Fatiha’sız bırakmayın” deriz.

Yani yine de doyamamışızdır. Varislerimiz de bu sözü tutar, mezarımızın başına bir taş diker ve “Ruhuna Fatiha” diye yazarlar. “Bu adam hayatta iken buna doyamadı vefatından sonra da Fatiha gönderin” derler.

Fatiha Sûresinde “Ya Rabbi! Bize dosdoğru yolu ver, bu yol denenmiş bir yoldur, daha önceki peygamberlerinin gittiği bu yolu bize ver Ya Rabbi!” diye dua etmemizi öğretiyor Rabbim bize. Cenâb-ı Hakk’ın daha önce Peygamberlerine verdiği, dünyada devlete, ahirette cennete kavuşturacak yolu isteriz bu niyâz ile …

Peki, başka bir yol var mıdır? Evet vardır, o da imansızların gittiği yoldur. O yolu da istemiyoruz.

Sapık Hristiyanlarla Allâh’ın gazabına uğramış Yahudilerin yolunu istemiyoruz. Demek ki, bizleri dünyada devlete ve izzete, ahirette cennete götürecek yolda birinci derecedeki önderlerimiz Peygamberlerdir.

Bizim kıyâmete kadar karşılaşacağımız her sorunun çözümü bir peygamberin eliyle gerçekleştirilmiştir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Öyle ise mirastan önce Miras’ı bırakana; âlimlerden önce, âlimlerin ilim öğrendikleri peygamberlere bakmamız gerekiyor.

Bütün Peygamberlerin, kavimlerine ilk söyledikleri söz, “Ey İnsanlar! Rabbinize kulluk edin”. Yani, “kendi aranızdan bazı adamlar çıkararak onların koyduğu kurallarla kendinizi mahkûm etmeyin, onları da sizi de yaratan Allâh’a kulluk edin, onun gönderdiği kitaba göre hayatınızı düzenleyin” sözüdür.

Öyleyse, âlim olarak bizim öncülerimiz, öncelikli olarak peygamberlerdir. Ama şunu da bileceğiz ki insan da sorumluluk bakımından bildiğinin âlimidir. Bildikleriyle bilemeyenleri aydınlatma görevi vardır.

Hz. Şuayb, (as) Allâh’ın kurallarına göre hayatınızı düzeltin, tartılarınızı ve ölçülerinizi düzgün yapın tebliğinde bulunmuş, Hz. Dâvûd (as) da alavere dalavere ile kardeşinizin malını kendinize katmayın diye ikaz etmiş, Hz. Yusuf (as) kıtlık senelerinin geleceğini kestirerek bolluk senelerinin mallarından artırarak hâkim olduğu devlete yedi sene kıtlık çektirmemiştir.

İşte Peygamberler, ilim adamı olarak ekonomik, hukukî, siyasî, askerî konularda halleden öncüler olmuşlardır. Bakara Suresi’nde Davûd (as)’ın kendi zamanında en güçlü komutan olan Câlût ile karşı karşıya geldiğinde, Dâvûd (as)’ın en ön safta olduğu, onu hamleleriyle yere serdiği ve ölümüne sebep olduğu anlatılmaktadır. Yani ilim adamları, yeri geldiğinde kılıcı da en iyi kullanan kişidir. Günümüzde bazı insanlar arasında tartışılır; “Efendim, bu millete Fahreddin Râzi gibi âlim mi gerekir, Battâl Gazi gibi mücahit mi gerekir?” diye. Bu yanlış bir değerlendirmedir. Fahreddin Râzi, ilim adamı olmakla beraber yeri geldiğinde kılıç kullanabilen, Battâl Gazi de kılıcı en iyi kullananlardan biri olarak Fahreddin Râzi kadar da olmasa ilim sahibi bir zâttır. Yani, kılıcı en iyi kullanan ilim adamına ihtiyaç vardır.

İlim ile ameli birbirinden ayırmamak gerekir. Büyüklerimiz ilmi, “fazla bilgi bilmek değil, bildiği ile amel etmektir” diye tarif etmişlerdir. Bildiğimizi pratik hayata; çarşıya, eve, dükkâna, kışlaya, karakola ve insanın olduğu her yere tatbik etmeye ilim ve amel diyoruz ki, ikisi birbirinden et ve kemik gibi, gülün güzel kokusu ve rengi gibi birbirinden ayrılmayan şeylerdir. Peygamberler, ilim adamlarının öncüleridirler. Âlimler onların varisleridir.

Nuh (as) sanayisine, teknolojisine karşı duran, Allâh’a isyan eden teknik gelişmeler karşısında kör ve sağır gibi duyarsız kalan, materyalist insanlar arasında Peygamberlik görevini yerine getiriyor, rabbinin mesajını iletiyor ama karşısına dikilen ilk oğlu oluyor. Nuh (as), gemi yaparak bir taraftan sanayi gelişmesini sağlıyor, diğer taraftan Allâh’a ibadeti ve itaati sağlıyor ama karşısına, oğlu çıkıveriyor.

İbrahim (as)’ın davetinde karşısına babası, Lût (as)’ın davetinde karşısına hanımı, Yusuf (as)’ın karşısına da kardeşleri çıkıyor.

İşte İlmin gerçek öncüleri Peygamberlere tâbi olduğumuzda; karşımıza, babalarımız, kardeşlerimiz, hanımlarımız, evlâtlarımız da çıksa yolumuzdan dönmememiz gerektiğini Allah (cc) bize öğretmiş oluyor.

Karşımıza, Musa (as)’a çıktığı gibi deniz çıkabilir, ama Allâh için yürüyünce deniz yol oluveriyor.

Karşımıza İbrahim (as)’a çıktığı gibi ateş çıkabilir, ama rabbim ateşi gülistana çeviriverir.

Yeter ki özümüz ile sözümüz bir olsun. Süfyân-ı Sevri (ra) diyor ki; söz kabul edilmez amel olmadan, amel de kabul edilmez ihlâs olmadan, ihlas da kabul edilmez Kur’ân ve Sünnete uygun olmadan.

Peygamberimiz Hz.Muhammed, (sav)’i, yüce rabbimiz insanlık ailesine kıyamete kadar aydınlatmak üzere göndermiştir. Cehâletin her çeşidinin içerisinde yüzmekte olan insanları, yönetmek ve yönlendirmek, dünyada izzete ve devlete, ahirette cennete götürmek üzere indirilen Kur’ân-ı Kerim’in ilk emrinin “OKU” olduğunu anlatmıştır. Harp esnasında şiddetli, ama onun dışından insanlara karşı mütebessim, emniyet ve güven dağıtan biri olmuştur.

Allâh rasûlü (sav)’in yolundan yürüyenler de öyle… Cehennemi görüp orada yanmamak için bu dünyanın her türlü ateşine râzı olmuş bizim büyüklerimiz.

Peygamberlerin yolundan giden âlimlere sarılmamız da onların İslâm’a sarılması sebebiyledir.

YAZAR HAKKINDA
Mahmut Toptaş
Mahmut Toptaş
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN