Abone Ol

İki Lafın Belini Kırsak

İki Lafın Belini Kırsak
Hayatın hızla akan o telaşesine kapıldık akıyoruz hepimiz. Evet, akıyoruz. Bu söz de neyin nesiyse bir akış merakıdır almış başını gidiyor...

Üniversitedeyken bir derste çok değerli bir hocamız, “hayatı telefonlara sığdırdıkça yaşamlarımız da küçüldü” demişti. Ne doğru bir tespit. Küçücük dünyalar kurduk kendimize. Kalabalık ama küçük! Bu dünyada şöyle “demli” bir muhabbet etmenin yeri “tozlu raflar koleksiyonumuza” kaldırıldı.

Dem demişken oysa ki ne güzel kelimeler vardır muhabbetin mühimmatını efsunlaştıran. Hemdem bunlardan biridir mesela…

“Bilmez şimdikiler ‘hemdem’ nedir? Demi benimle aynı olan kim kaldı ki zaten?” Ece Temelkuran bu sözüyle bir serzenişte bulunmuş aynı dertten muzdaripliğini ifade etmiştir.

Hemdert diye efsunlu bir kelime de vardır ki bizim çok bilmediğimiz ve yaşamadığımız bir muhtevaya sahiptir. Fuzulî “dert çok, hemdert yok” diyerek şu zamanların divane olmuş biz “aklı beş karış havada”larını anlatmıştır.

Her şey hızlıca, paldır küldür olsun istiyoruz. Akalım geceye, gündüze, kafelere, eğlencelere, sosyal medyaya derken ruhumuza akacak vakit bulamıyoruz. Oysaki bir dostla hasbıhâl etmek ruhumuza en iyi şifadır. Hem hâlleşmek istiyoruz ama ruhumuzun bu ihtiyacını duyamıyoruz. Duyacak gözlerimiz, ellerimiz, kulaklarımız tıkanmış, tıkamışız.

Anlamlı yaşamak istiyoruz. Değer vermek, değerli olmak istiyoruz. Bu ihtiyacımızı “hikmet” kapılarını tıklatarak doyuracağımızı unutuyoruz. Eşyaya, kıyafete, gelip geçici zevk ve isteklere takılıp akmaya çalışıyoruz. Oysaki “hikmet o kalpten gelir ki onda muhabbet damarı ola”, hikmetini göz ardı ediyoruz.

Anadolu’nun doğusunda “ciğerim” diye bir hitap vardır. Analar da yavrularını ciğerparem diye severler. Ne güzel bir sesleniştir bu. Ne samimi. Ne dostane. Kadirşinas bir yürekten başkası dillendirmez bu teşbihi. Bu teşbihler gibi bu muhabbetlere de uzaktan el sallar olduk. Kendi küçük dünyalarımızda kaybolduk. Benliğimizi poh pohlayan ne varsa ona müptela olduk. “Hayatın hakiki servetini muhabbet, fakirliğini de benlik teşkil eder” hikmetine gözümüzü kapattık. “Allâh bir evin rızkının bereketini karı-koca muhabbeti arasına gizlemiştir” diyen efendimiz’e sağır olduk.

Bırakalım biz hemdem’ i hemdert’i, hasbıhâl’i. Bize en çok yakışan kelime ne yazık ki tahammülsüzlük! Dinlemeye mecalimiz yok, hiçbir şeyi dinlemeye. Ruhumuzu, kainatı, rabbimizi… Her hâlimizden huzursuzluk akıyor.

Oysaki ne de güzel olurdu bir gönle kırk yıllık hatır koyan kahveyle birlikte şöyle iki lafın belini kırsaydık. Telveden arta kalan vefa tortusuyla geleceğe dair hayallere dalsak. Birlikte dünyayı kurtarsak. Birbirimize bir dolu söz verip verip dağılsak. Yapar mıyız? Belki. Muhabbetle…

YAZAR HAKKINDA
Zehra Saçaklıdır
Zehra Saçaklıdır
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN