Abone Ol

Hani Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satılmazdı?

Hani Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satılmazdı?
Hayatımızı her noktada şekillendiren küreselleşme, “yumuşak güç” olarak adlandırılan moda endüstrisini de etkilemektedir. Moda endüstrisi, bir ülkenin askerî güç kullanmadan diğer ülkeleri etkisi altına alabileceği büyük bir kaynaktır. Bu yazıda sizlere ne bu endüstrinin cirolarından, ne bu endüstriye hizmet eden ucuz iş gücünden, ne pamuk tarlalarında kullanılan pestisitin, toprağa, sulara ve insana verdiği zararlardan, ne de 2013’te Bangladeş’te yıkılan Rana Plaza’da, bu endüstri uğruna ölen 1129 işçiden bahsedeceğim. Bu endüstrinin en cafcaflı kısmında, görselde kullanılan bir figürden bahsedeceğim. Kapitalist ideolojinin taşıyıcısı olan tüketim kültürünün en etkin figürü: kadın.

Moda endüstrisinin gönüllü kölesi kadın, toplumsal cinsiyetin yüklediği rolleri hakkıyla göğüslemek isterken, kadın olmanın en belirgin özelliği olan, cinsiyetini ön plana çıkaran, bedeniyle var oluyor. Zaten şahsiyetiyle ilgilenen kimsecikler de yok. Kamunun onayı modern görünmekten geçiyor, modern görünmek beden üzerinde şekilleniyor. Modernitenin vitrini haline getirilen kadın, kapitalizme can suyu veriyor. “Benim bedenim, benim kararım” diyor, özgürlüğünden taviz vermiyor!

Bir başka kadın, resmi ideolojinin yaptırımlarına dahi kafa tutan, cinsiyetini değil şahsiyetini ön planda tutma iddiasındaki muhafazakâr Müslüman kadın; büyük oyunun farkındaydı ve kıyasıya eleştirdiği modern kadına benzemeyecek, kapitalizme esir düşmeyecekti. Yani kapitalizm, Müslüman mahallesinde salyangoz satamayacaktı. Peki, gerçekten öyle mi oldu?

Toplum normlarının şekillendirdiği toplumsal cinsiyet rolünü dün modernite atmosferinde sahneye koyan kadın, yeşil sermayenin kapitalizm sahasında söz hakkı almasıyla muhafazakârlık atmosferinde son sömürge olarak karşımıza çıkıyor. Avam kamarasından lordlar kamarasına taşınanların rol modelliğinde, kamusal alanda statü kazanma çabası güden muhafazakâr Müslüman kadın, modaya yön vermekle övünürken kapitalizmin taze can suyu oluveriyor. Yükselen siyasal İslam’ın şemsiyesi altında sistemin ehil öğesi olarak yerini alıyor.

Sermayedarların iştahlarını kabartan, tesettür kıyafetlerinin alımı hızlandırılmalı, muhafazakâr tüketim kültürü geliştirilmeliydi ve imdada moda yetişti: tesettür modası. Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Mısır ve Türkiye gibi liberal eğilimli ülkelerde İslamî moda şovları, İran’da bile -din polisi bu işleri geçmişte yakından takip etse de- İslamî giyimi geliştirmek (!) için Tahran Moda Haftası, düzenlenmeye başlandı. Küresel sermaye tesettür ihtiyacını karşılamak isteyen bir buçuk milyar Müslümanın yarısına kayıtsız kalamazdı elbette. Yurdum muhafazakârları da moda endüstrisine kayıtsız kalamadı.

“Aman efendim kadın güzel giyinmesin mi, süslenmek onun da hakkı değil mi? Hele hele dün yok sayılan muhafazakâr Müslüman kadının kamuda kendisini en güzel şekilde göstermeye hakkı yok mu?” diye diye geldiği konum tam da göstermelik oluyor. “Muhafazakâr kadın” rolünün nasıl olmasının gereklilikleri, kendi şahsiyetinin dışında şekillendirilmeye başlıyor. Baskı ve şiddetle değil, tam bir gönüllü kulluk istemiyle muhafazakâr süslümanlar türüyor.

Gazeteci bir hanım, köşe yazısında saray mensubunun ne kadar sade giyindiğinden dem vurarak gösterişsiz olmalarına vurgu yapıyordu. Sadelikten anladığı kıyafetin rengi ve şekli. Gösteriş zenginlikle yapılan bir şeydir, renklerle değil. Oysa üzerinde durup düşünülmesi gereken şey şudur: O kıyafet kaç lira ve hangi sermayeye hizmet ediyor? Bir asgari ücretlinin yıllık gelirinin üç, beş katı mukabilindeki bir kıyafetin hangi sadeliğinden söz edilebilir?

İhtiyaç meselesinin fersah fersah uzağında olan tek gecelik kıyafetleri binlerce liraya almanın aymazlığıyla nasıl bir sadelik hedeflenebilir? Bir giydiğini bir daha giymeme gayreti hangi mekteplerde ezberlendi? Başörtüsü ile üniversitelere giremiyoruz diye yeri göğü inleten muhafazakâr Müslüman kadınlar, bugün podyumların tozunu attırmak için mi vermişlerdi o mücadeleleri yahut girdikleri o üniversitelerde mi ezber ettiler bu meseleleri? 

Moda dergilerinde modern kadın profili ile muhafazakâr kadın profilinin kıyasıya yarışında, tribünde alkış tutanlar kim? Moda akımında modern kadın erkeklerin talebine hizmet ediyor da muhafazakâr kadın kime hizmet ediyor? Siyasal İslam hegemonyasında şekillenen ataerkil zihniyetin talepleri nelerdir? Eylemin meşruiyetini, kim tarafından yapıldığı mı belirliyor? Tesettür modasının önüne kattığı Müslüman tüketicilerin, ihtiyaç fazlası alımlar yaparken israf ile ilgili bir fikirleri var mı? Siyasal İslamcıların otoriteyi elinde bulundurmaya başlamasından sonra sosyal statüsünü muhafazakârlaşmakla belirleyenlerin, “Müslüman, muhafazakâr (statükocu) olamaz”gibi bir meseleyi dert edinmeleri mümkün mü? Sabah akşam peygamber ahlakından dem vurup, muhafazakâr burjuva gemisine doluşma gayretindekiler, mensubu olduklarını iddia ettikleri İslam’da sınıf farkına yer olmadığını biliyorlar mı? Yoksa bizim bilmediğimiz başka meseleler mi var?

Meseleleri iddialarıyla çelişmeyenlerin, sistemin nesneleştirme politikalarına karşı hayatın öznesi olma gayretinde olanların, “görünme”yi değil de “olma”yı tercih edenlerin, çoğunluğun peşine değil de hakikatin peşine takılanların Allah yardımcısı olsun.

YAZAR HAKKINDA
Hadiye Yolcu
Hadiye Yolcu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN