Abone Ol

Gençliğin Gelecekteki İzi

Gençliğin Gelecekteki İzi
                                                                                                                                                      Muhammet Esiroğlu

Gençlik üzerinde konuşurken dikkat etmemiz gereken en önemli husus, meselelere gençliğin penceresinden bakmaktır. Sosyolojik analizler yapılırken ihmal ettiğimiz konu, gencin psikolojik olarak nasıl bir durumda olduğudur. Gençliğin psikolojik yaklaşımlarını anlamadan gençlerin toplum içerisindeki meselelerine vakıf olmamız zordur. Eğer geleceğe dair bir kurgu peşindeysek mutlaka gençlerin yaşadıkları ortamın psikolojik arka planını da düşünmeliyiz.

Gençlik, her toplumun sayısal verisiyle, işleviyle, tutum ve davranışlarıyla üzerinde düşündüğü bir mevzudur. Özellikle ülkemizde genç nüfusun toplum içerisinde kapladığı oran bayağı fazladır. Bundan dolayı gençlerin hem bugüne hem yarına etkileri büyüktür. Bugünü konuşurken dünün gençliğini, yarını kurgularken de bugünün gençliğini iyi tanımamız gerekiyor.

Dünkü gençliğin psikolojisini anlamadan bugünün yetişkinlerinin oluşturduğu sosyolojik gerçeklere ulaşmamız mümkün değildir. Oradan yola çıkarak da gelecek adına söz söyleme şansımız yoktur. Geçmişte yaşadığımız, günümüzde yaşıyor olduğumuz ve gelecekte yaşayacağımız hayatın izlerini bir önceki kuşağın gençlerinde aramak gerekiyor. Gençliğin psikolojik yaklaşımı bunun için önemlidir. Gençliğinde yaşadıklarıyla zihin ve duygu dünyası şekillenen insanları ancak geçmişte bırakılan izlerinden anlayabiliriz. Bugünü anlamak için bu izleri iyi takip etmemiz gerekiyor. Ancak geleceği inşa etmek içinse bırakacağımız iz ona göre olmalıdır. 

Yakın tarihimize baktığımızda insanların gençlik dönemlerinde yaşadıklarıyla yetişkinlik dönemlerinde kurdukları dünyanın bağlantısını rahatça görebiliyoruz. Bunu üç kuşak üzerinden örneklendirdiğimiz zaman daha açık bir şekilde görme şansımız var. Yetmişler kuşağı siyasallaşan, seksen ve doksanların kuşağı magazinleşen, iki binler kuşağı ise yabancılaşan gençlikten ibarettir.

Yetmişli yıllar gençlerin önemli ölçüde siyasallaştığı bir dönemdir. Solun görünür olmasıyla birlikte muhafazakâr bir kalkan olarak sağ da hemen örgütlenmiştir. Gençlerin şuurlanma, siyasallaşma ve toplumsal katılımı öncelemeye dönük tavrı, sağ ve sol ideolojilerin kuşatıcı etkisiyle yok edilmiştir. Bu dönemde çatışmaya ve kutuplaştırmaya dönük ideolojik tercihler gençleri siyasallaşmanın ötesinde şiddetin birer parçası haline getirilmiştir. Bu kaos dönemi gençlerin ruhsal, zihinsel ve duygusal dünyalarında büyük yıkımlar oluşturmuştur.

Yetmişlerde bu ideolojik şiddetin yıkımını gören, yaşayan ve bu yıkımdan haberdar olan seksenli ve doksanlı yılların yetişkinleri için gençliğe yüklenen anlam ve gençliğin yüklendiği misyon değişmiştir. Daha doğrusu değişmesini istemişlerdir. Çünkü yaşadıkları travmanın kendi çocuklarının da yaşamasını istemediler. Bu anlaşılabilir durum iktisadi, siyasi ve sosyal olarak gerçekleşen neoliberal değişimin etkisiyle de rahatça benimsenmiştir.

Yetmişli yılların siyasallaşan gençliği seksenli ve doksanlı yılların yetişkinleri olarak farklı bir gençlik arzulamıştır. Bunun için çocuklarını siyasi kaygıdan uzak yetiştirmeyi tercih etmişlerdir. Tabi ki bunda konjonktürel şartlar da etkili olmuştur. Çünkü ülkede yaşanan siyasal, sosyal, iktisadi değişim ve uygulamaya sokulan neoliberal politikalar bunu gerektirmiştir. ANAP iktidarı bu dönüşümü gerçekleştirmede önemli vazifeler yüklenmiştir.    

Seksenli ve doksanlı yılların gençliği kırla kent arasında kalmış arabesk kültürün ve amaçsızlığı amaç edinmiş popüler kültürün etkisinde kalmıştır. Siyasi tavırları ve sosyal yaşantıları önemli ölçüde magazinleşmiştir. Geleceğe dair vizyonları, beklentileri ve kaygıları magazinel bir yaşantıdan ibaret kalmıştır. Seksen ve doksanların amaçsız gençliği, iki binli yıllarda yetişkinleri olarak çocukların geleceğine dönük kaygı duymaya başladı. Kendi gençliklerinde kaçırdıkları birikim imkânını çocuklarında görmek istediler. Bu yüzden iş ve kariyer sahibi olma noktasındaki beklenti amaca dönüştü.

Yetişkinler, bilinçli ve insanî olgunluğu yüksek gençlik yerine iyi bir iş ve kariyer sahibi gençlik istedi. Bu yüzden eğitime dönük talepler artarken içeriği de değişmiştir. Artık gelecekle ilgili kaygısı yaşam standardını yükseltmekten ibaret olan gençlik vardır. Tamamıyla başarıya motive edilen gençlik, zamanını bu motiveye bağlı olarak kullanmak zorunda kalmıştır. Bundan dolayı gerçek hayatla önemli ölçüde bağı kopmuştur. Kendine ve etrafına yabancılaşan gençlik, sanallaşan bir gerçekliğe kendini hapsetmiştir. Sanal dünyanın egemenliğinde zihinlerde önemli ölçüde bulanıklaşmıştır. Gençleri için doğru yanlış algısı sanallığın içerisinde belirsizleşmiştir. Bu dönemde siyasal atmosferin tutumu gençliğin bu belirsizlik içerisindeki tercihlerini önemli ölçüde etkilemiştir.  

Baktığımız zaman bugünkü siyasi atmosferin temelini doksanlardaki tutumlar belirlemiştir. 28 Şubat sürecinin medyası, bürokrasisi ve siyasilerin tutumları yeni mağduriyetleri, yeni kutuplaşmaları da beraberinde getirmiştir. Bu kutuplaşma iki binli yılların başında yaşanan ekonomik krizle birlikte yeni bir siyasi tercihi iktidara taşımıştır. Özellikle doksanlı yıllarda örselenen muhafazakâr camia iktidarla tanıştıktan sonra dini içerikli söylemi hoyratça kullanmaya başladı. Kadrolaşmadan eğitime, siyasi söylemden STK’ların faaliyetlerine kadar her alan dini içerikle donatıldı.

Tabi ki bu gençliğin muhatap olduğu iktidarın dinsel söylemiyle eylemi arasındaki farklılık, zaten zihinleri sanallığın belirsizliğinde bulanıklaşan gençleri farklı arayışlara yöneltmiştir. Deizm tartışmalarının yaslandığı gerçek budur. Bunu sadece iktidarın tutumuyla ilişkilendirmemek lazım. İslami kesimi temsil misyonunda olan hoca, aydın, cemaat ve tarikatların da tutumu bu sapmada önemli rol oynamıştır. Son dönemde mevcut dini söyleme dönük sorgulayıcı bir gençlik yoğun bir şekilde varlığını hissettirmiştir. Bu durum dinin hayatımızdan bütünüyle kopuş tehlikesini de beraberinde getirmektedir.

Gençlik yaşadıklarıyla donanır. Zihinsel ve ruhsal olarak etkilendiği çağını geleceğe taşır. Ebeveyn olduğu bu dönemlerde ise gençliğe bu tecrübelerden etkilenerek bir yol çizer. Bu durum sadece ailevi ilişkiler alanında değil, siyasi, iktisadi ve toplumsal bütün alanlarda geçerlidir. Siyasetçisinden akademisyenine, işçisinden işverenine toplumun her kesimi üzerinde bu ruh hali etkilidir. Bu yüzden geleceği düşünürken, günümüz gençliğine neler sunduğumuzu da düşünmeliyiz.

YAZAR HAKKINDA
Muhammet Esiroğlu
Muhammet Esiroğlu
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN