Abone Ol

Erbakan Terminolojisi: İlmin Kaynağı ve Bilinç Kaybı

Erbakan Terminolojisi: İlmin Kaynağı ve Bilinç Kaybı
İnsanın yüzyıllardan beri etrafında olup bitenlerin ne olduğunu, nasıl olduğunu ve ne anlama geldiğini bulma arayışıyla başlayan, keşif heyecanıyla devam eden ve pratiğe dönüşen bilgi biriktirme ve aktarma süreci sonucunda ortaya ilmin kendisi ve kendisinden doğan ilimler meydana gelmiştir. Dolasıyla bir bilinç ve teknik de ortaya konmuştur. Bu arayış ilk insandan bu yana devam etmektedir. O ilk bilgiden günümüze dek ciddi bir yığın birikse de her çağda bunu tasnif etme gayretinde olan ilim adamları da olmuştur.

İlk bilgi ve bilginin kaynağı arayışında güçlü bir bilince ve tutarlı bir tekniğe sahip olanlar ve ilimlerin tasnifini yapanlar şüphesizdir ki Müslümanlar olmuştur. Bu arayışın karanlık dehlizlerinden geçerken vahyin ışığını elinde bulundurdukları için bugün en ciddi birikime de yine Müslümanlar sahiptir. Fakat bugün bu bilince sahip olmadıkları için bütün bu birikim bir yığın hâlinde tutarsız tekniklerle hırpalanmaktadır. Necmettin Erbakan bunu, “İslam ve İlim” konferanslarında konuya dair telkinleri ve tespitleriyle apaçık bir şekilde ortaya koymuştur: “Müslümanlar olarak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük düşünce sistemine sahip bulunuyoruz. Fakat bu büyük düşünce sisteminin ve Müslümanların mücadele suretiyle sevapları ve şerefleri artsın diye karşılarında daima bâtıl fikirler olagelmiştir. Bu bâtıl fikirler, bir Müslüman diyarı içerisinde bizleri, kendi dinimizi, kendi Müslümanlık hakikatlerimizi öğrenemeyecek hale getirmişlerdir.”

Bugün Müslümanlar olarak yaşadığımız bilinç kaybının nedeni nedir? Unuttuğumuza ya da bugün bize yabancı gelene sahip olanların gerçekten sahibi kim? Erbakan, çeşitli konferanslarında bu hususa şöyle değinmiştir: “Müslüman kardeşlerimiz, yarım Batı ilimlerini okumuş insanlarla karşılaştıkları zaman bunların istihfaflarıyla karşılaşıyor. Bu insanlar Müslümanları küçük görmeye kalkışıyorlar. Kendi küçüklüklerini bilmedikleri halde, ben bu akşam size Müslümanları küçük gören insanların kendilerinin küçük olduğunu ispat etmek için huzurunuza geldim. Şimdi bakınız, yarım yamalak tahsil edip gelmiş, Müslümanlığı küçük görmeye kalkıyor. Niçin? Efendim dünyada ilim var, fen var diyor. Nedir senin ilim dediğin?” Bu soruyla birlikte bir bilinç kaybından da bahsetmemiz gerekmektedir.  

Evet, ortada olan apaçık bir bilinç kaybından bahsediyoruz.

Peki, nedir bilinç; “kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü; içebakış.” şeklinde tanımlanmaktadır. Aslında bütün bu teslimiyetin ve keşmekeşliğin altında yatan, “farkında” olmayışımızdır. Kişinin kendisine dönerek, kendi düşünce sistemine yönelerek kendi kendisini, kendi deneyimlerini kavramasıyla birlikte bu farkı ve gerçeği görmesi mümkündür. Bugün sadece dâhilî kaynaklarımızla ya da sadece haricî kaynaklarla bunu başarmak oldukça zordur. Hem dâhilî hem de haricî kaynaklara hâkim olan bir irade ile yeniden düşünce sistemimizi güçlendirmemiz gerekmektedir.

Necmettin Erbakan, asrımızda bu farkındalığı yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. Bununla yetinmeyip güncel olan bilgiye, tekniğe ve bilince de vakıf olmuş, donanım kazanarak, meselenin hem felsefî hem de teknik boyutunu çok iyi kavramıştır. Dolasıyla, “Hani gelip de bir Müslümana yukardan bakan bir insan var ya, o insan bilmelidir ki, kendisinin bir varlık olarak istinat etmiş olduğu Batı ilmi, bugün gelmiş, bir çıkmazın içine saplanmıştır. Bir tıkanıklığın içerisindedir. Bu tıkanıklık, mefhumların ne olduğunu bilmemekten ileri geliyor. Daha başka şeyden de ileri geliyor. Meselâ Batılı insan bu prensipleri tatbik etmek suretiyle hesap yapmak istediği zaman, bugün hesapları da yapamıyor. Bir çıkmazın içerisindedir. Biz üniversitede doktoralar yaptırıyoruz. Bütün diğer Batı memleketlerinde de doktoralar yaptırılıyor. Yaptırmış olduğumuz doktoralarda birazcık karışık bir mesele olduğu zaman bu meseleleri biz halledemiyoruz. Bunları çok defa bu açıklığıyla söylemezler.” diyen Erbakan, bu çıkmazın ve tıkanıklığın ilmin kaynağının inkâr edilmesinden meydana geldiğini de ifade etmektedir. “Müslümanlar başkalarından ilmi alırken bunu kimden aldıklarını bildirmişlerdir. Bu ilimleri, olduğu gibi almamışlar, yanlışlarını düzeltmişler, tashih etmişlerdir. Bilgiyi aldıkları milletlerden daha yukarı seviyede idiler. Avrupalılar ise kimden ne aldıklarını zikretmemişler, bu aldıklarını anlamak için de çok asırlar harcamak mecburiyetinde kalmışlardır.” demek suretiyle bu çıkmazın ve tıkanıklığın sebebi olan Batı’yı da ağır bir şekilde tenkit etmektedir. Bu tenkitle birlikte Müslümanlara yaptığı telkinlerle de bu bilinç kaybının giderilmesi için gayret etmiştir: “Asr-ı saadetten Rönesans’a kadar geçen yedi asırlık bir devir var ki, bu devirde bütün insanlığın ilimlerini, Müslümanlar inkişaf ettiriyor. Tetkikler gösteriyor ki, bugünkü insan bilgisinin en aşağı yüzde 60-70’ini Müslümanlar inkişaf ettirmişlerdir. Bunun mânâsı ne demek? Bize poz yapan, şu karşımıza gelip de Müslümanları küçük görmeğe kalkan insanın ilminin yarısından fazlasının sahibi Müslümanlardır.” Bunun için de geçmişten bu yana tarihî gerçekleri ortaya koyarak Müslümanları hem silkelemiş hem de cesaretlendirmiştir: “Şimdi ortaya daha büyük bir iddia koyuyorum. Diyorum ki, bugün Batılının ilmi dediğimiz Fiziği, Kimyayı, Matematiği, Astronomiyi, Tıbbı, Tarihi, Coğrafyayı ve hatta bugünkü ilimlerin hepsini Müslümanlar kurmuşlardır. Bu tabiî çok büyük bir iddia... Fakat bu iddianın ispatına hazırız.”

Erbakan’ın bahsettiği sadece bilinç ve birikim ya da bilgi yığını değil, bütün bunlarla birlikte aynı zamanda bu bilginin kullanımına dair de teferruatlı bir teknik altyapıdır. Müslümanların bu güce sahipliğini ortaya koyduğu örneklerle de ispat etmiştir: “Müslümanlar sadece ‘Her şeyi size veriyoruz ama yalnız şu bizim ondalık sisteminizi verin’ deseler, ortada Avrupa’ya ait hiçbir şey kalamaz. Fakat beyler geliyorlar, diyorlar ki, bu sizin Müslümanlık dediğiniz şey gericiliktir. Hay hay, biz bu gericiliğe razıyız, yalnız bizim mallarımızı bize geri verin, çıkın bizim karşımıza da ‘İlericilik diye biz artık ondalık sistem kullanmayacağız’ deyin. Yeni bir hesap metodunu getirin de görelim sizi. Bu çeşit hesap metotlarını getirmiş ve bu çeşit ilimleri insanlığa hediye etmiş olan Müslümanlardır. Ama biz kendimizi tanımıyoruz.”

İnsanlığın bu çıkmazdan ve tıkanıklıktan kurtulmasının yolunu ancak biz Müslümanlar açabiliriz. Çünkü elimizde bilginin kaynağının özü olan Kur’an-ı Kerim bulunmaktadır. Bu hakikatle beraber şu da bir hakikattir ki; bugün hantallığımız kendimizi ve kendimizin olanları tanımaktan bizi alıkoymaktadır. Tüketim çağının içinde yaşadığımızı unutmadan, kendimizi bir fanusta yaşıyor gibi dokunulmaz ve ayrıcalıklı görmekten kurtulmamız gerekmektedir. Daha fazla tükenmeden ve tüketmeden böylesine büyük bir birikimin mirasçısı olan biz Müslümanların, ferdiyetçi ve teslimiyetçi anlayıştan sıyrılarak düşünmeye, kavramaya, anlamaya, anlatmaya, yaşamaya ve yaşatmaya ihtiyaç duyması gerekmektedir. Her şeyden evvel taze bir bilinçle dogmatik olanın ötesindeki dinamik bilginin peşine düşmemiz gerekir. Eskimemiş olan o kadar fazla birikimiz var ki, yeniden bulup öğrenmeye ve öğretmeye bir an evvel yeniden başlamamız gerekmektedir.

YAZAR HAKKINDA
Yusuf Karaağaç
Yusuf Karaağaç
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN