Abone Ol

Değer mi? Değer, Sever mi? Sever

Değer mi? Değer, Sever mi? Sever
Hakiki insan kimdir sorusuna en güzel cevaplardan biri “her hak sahibine hakkını teslim eden”dir diyebiliriz. Buradaki “her hak” ile hangi hakların kastedildiğini Selman-ı Farisî’den öğreniyoruz. Rabbimizin hakkı, nefsimizin hakkı ve eşimizin hakkı. Bugün bu haklardan eşimizin hakkı konusunu konuşup bazı çözümler sunmaya çalışacağız.

“Günümüz insanı her şeyin fiyatını biliyor ama hiçbir şeyin değerini bilmiyor.” Oscar Wilde’ın bu müthiş tespitine bir dakikalık saygı duruşundan sonra söze devam edelim. Değer görmek temel ihtiyaçlarımızdan. Bir birey olarak değer görmek, bir arkadaş olarak, bir ebeveyn olarak, bir çocuk olarak, bir öğrenci bir meslektaş vs. uzatıp arttırabiliriz örnekleri. Kendimiz değer görmek istediğimiz gibi yaptığımız şeyler, ortaya koyduğumuz çabanın da değer görmesini istemek bittabi hakkımız. Peki bu “değer meselesi”nin kaynağı, çekirdeği, çözümü nedir?

Değer meselesi de temelde bir hak meselesidir. Değer görmek istemekle, hakkımız olduğunu düşündüğümüz şeyi almak istiyoruz. Bu istemenin kaynağında nefis olmadığı müddetçe sağlıklı bir taraf var. Allâh ile olan ilişkimizde Allâh tarafından sevildiğimizi, merhamet edildiğimizi hissetmek bizi Allâh’a daha çok yaklaştırır. Samimiyetimizi arttırır.

İnsanlarla olan ilişkilerimizde muhatabımız tarafından değerli olduğumuzu hissetmek de bizi ona yaklaştırır. Daha fazla çabalamaya iter. Ona tatlı küçük sürprizler yapmaya teşvik eder. Böylece muhatabımıza verdiğimiz değer ölçüsünde değerli olduğumuzu fark ederiz. Aslında bu son cümle bu metnin ana fikri. O yüzden burada geri dönüp altını bir çizersek fena olmaz hani.

Yaşadığımız süre boyunca hayatımıza pek çok insan girer çıkar. Bazıları bazılarına göre daha kalıcı olur. Bazıları ömür boyu devam eder. Bu ömür boyu devam eden ve en çok vakit geçirdiğimiz kişilerin başında da eşimiz gelir. Karımız ya da kocamız. Hanımımız ya da beyimiz. Sultanımız ya da paşamız ya da bir ömür imtihanımız. Bu sonuncusu hiç birimizin tercihi değildir, fakat kendi elimizle ve dahi sözlerimizle ördüklerimiz bizi bu noktaya getirebilir. Tabi şimdi “çil yavrularının dağılması gibi boşanıvermek” diye bir tercih de var. Ama bir ilişkiyi sağlıklı sürdürmek belki ahirette de yoldaşımız olacak bir refikayla yola mutlu mesut devam etmek varken bu (c), (d) belki (z) seçeneği olarak gerilerde kalsın. 

Eşimize değer vermekle bizim değerimiz azalmayacağı gibi artacaktır. Peki, eşimize değer verdiğimizi nasıl göstereceğiz? Tabi ki başta sözlerimizle daha sonra davranışlarımızla hatta bakışımızla. Evet, evet bakış! “Gözler kalbin aynasıdır” demeyeceğim ama siz yine de içinizden geçiriniz efendim. Biz genel olarak hayatımızda bizden en çok güzel söz duymayı hak eden insanlardan bu hakkı esirgiyoruz. Daha sonra ilişkilerimiz gergef bir noktadayken “nasıl oldu bütün bunlar” diye hayıflanıyoruz. Bu konuda bizim için en büyük örnek olan Efendimizin hayatına baktığımızda ne kadar zarif olduğunu görebiliriz.

Hz. Aişe anlatıyor:

Evliliğimizin ilk günlerinde Efendimize dedim ki:

- Ya Resulullah beni seviyor musun?

- Tabi ki seviyorum. Sen benim mahbubemsin (çok sevdiğim birisin).

- Bana olan sevgini nasıl ifade edebilirsin? Deyip ondan bir örnek istedim.

- Sana olan sevgim bir kördüğüme benziyor. Diye yanıtladı.

- Ben bu kördüğümden çok hoşlandım. Daha sonra bazı zamanlarda latife yapardım.

- Bizim kördüğüm ne âlemde Ya Allah’ın Rasulu?

O da bana,

-ilk günkü gibi,  diye cevap verirdi.

Görüldüğü üzere eşimize güzel sözler söylemek sadece kapalı kapılar arkasından değil yüzüne karşı da yapılmalıdır. Eğer eşinize her zaman değer verdiğinizi hissettiriyorsanız başka zamanlarda ve özel durumlarınızda birbirinize daha anlayışlı olduğunuzu fark edeceksiniz. Örneğin, toplantınız, dersiniz veya mühim bir işiniz esnasında eşinizin telefonuna canım şu an da meşgulüm diyebilirsiniz.  Çok yorucu ve sıkıntılı geçen bir günün ardından erkenden uyuyabilirsiniz. Akadaşlarınızla vakit geçirmek istediğinizde anlayışla karşılanabilirsiniz. Eğer böyle zamanlar için birbirinizi anlayışsızlıkla suçluyorsanız diğer zamanlardaki ilişkinizin de yeterince sağlıklı olmadığını göreceksiniz. Konumuzla alakalı olması nedeniyle burada bir fıkra anlatmak yerinde olacaktır efendim.

Fadime’yle Temel yeni evlenmişler. Temel Fadime’den kahve yapmasını istemiş. Fadime de “Ben niye yapacağım? Kalk kendin yap!” deyince atışıp küsmüşler.  Biraz küs kaldıklarında ikisi de barışmak istemiş ama Temel erkek adam barışmaz önce o gelsin diye Fadime de o haksız önce o gelsin diye diye barışamamışlar. Bir gün Fadime bir odada dua ederken Temel kapıda Fadime’nin sesini işitmiş. Fadime:

-Allâh’ım bizi barıştır. Ben Senin işini bilmem, Hızır mı gönderirsin? Rüya mı gördürtürsün? Ama ne olur bizi barıştır, deyince Temel’in sesi gelmiş kapıdan:

-Yav Hızır Dede arkamdan itekleyip durma tamam barışacağım…

Karı- koca ilişkisinde benliklerimizi bir kenara koymayıp ilk adımı diğer taraftan bekledikçe hem ilişkimiz zedelenecek hem kendimize ve dahi eşimize olan saygımız yok olacak ve günden güne ilişkimize ve kendimize olan değerimiz azalacaktır. Efendimizin bir hadisinde dediği gibi “eşleriniz size Allâh’ın emanetidir”. Emanete riayet etmek duasıyla değerli kalın.

YAZAR HAKKINDA
Zehra Saçaklıdır
Zehra Saçaklıdır
YORUMLAR
İçeriğe ait yorum bulunmamaktadır.
YORUM YAPIN