Abone Ol

15 Temmuz Dersleri

15 Temmuz Dersleri

Öncelikle ihanetleri, tuzakları bozan Rabb’ül âlemine hamd olsun. Sonra da tanklara çıkanlara, İncirlik üssüne yürüyenlere, vatan nöbeti ile zulme direnenlere selâm olsun.

Bu bir büyük musibettir. Musibetler günâhlarımız nedeniyle başımıza gelir. Öncelikle tevbe ve istiğfar gerekiyor. Musibetlerden ibretler alamazsak, yarın da kendimiz ibretlik oluruz. “Ders alınsaydı, tarih tekerrür mü ederdi?” sözü ne kadar yerinde ve anlamlıdır. O hâlde neler yapmalıyız ki musibetler tekrarlanmasın?

Öncelikle neredeyse iki yüz yıldır girdiğimiz yolun (Batılılaşma) yanlışlığını fark edip Allâh-u Teâlâ’nın bize emir, teklif ve tavsiye buyurduğu “tarik-i müstakimin’e (İslâm) millet ve devlet olarak girmemiz gerekiyor. Milletin kıblesi ile devletin kıblesi (yönü, yönelişi, istikameti) aynı olmalıdır. Cami dışında da kıble, camideki kıble olmalıdır. Sorun; istikamet, nizâm, kimlik, yol, medeniyet sorunudur.

Allâh-u Teâlâ’nın yardımı, Allâh’ın yolunda iken gelir. Onun yasakladığı yollara girerek ondan yardım alamayız. Alamıyoruz. Gelenler ise lütfundan geliyor, adâletinden değil…  Onun yardımı gelince tüm sorunlarımız çözülür. O bize yardım etmezse, bize kimse yardım edemez. O hâlde AB velayetinden çıkıp, Allâh-u Teâlâ’nın velayetine girmek durumundayız.

AB velayeti (evi) örümcek yuvası mesabesindedir. (Ankebut,41) Zayıf, çürük, güvensizdir. İslâm binası en sağlam ve güvenilir binadır.

Dost ve düşman kriterlerimiz, tüm sorunlarımız ve çözümleri için yüzümüzü vahye çevirmek zorundayız. Çözümler, çareler vahiyde… Adâlet, hikmet, merhamet, izzet, barış, kardeşlik, sevgi… tüm güzellikler İslâm’dadır. Ondan yüz çevirenler zillete düşerler. Bu kuyudan Allâh’ın ipine (İslâm) tutunarak çıkabiliriz. Boynumuzda ne zamandır kulların ipleri var bizi sıkboğaz eden. Furkan’ımıza bakmadan dostumuzu düşmanımızı ayıt edemeyiz, edemiyoruz.

Çözülen kardeşliğimizi pekiştirmek, vahye (tevhid) tutunmak, sığınmakla mümkün olabilir.

Şunu anlamak durumundayız: Biz ancak tevhitte vahdet yapabilir ve tevhide sarılarak,  tutunarak kurtulabiliriz. Yoksa başka birliktelikler tefrikayı önleyemez, çatışmaları durduramaz. Bizim parçalarımızı bir araya ancak vahiy (ruh) getirebilir. Çünkü vahiy, bizim için ruhumuz gibidir. Organlarımızı bir ve beraber tutan ruhumuz değil mi?

Düşmanlarımıza karşı kuvvet hazırlamak, ordumuzu güçlendirmek zorundayız. (Enfal, 60)      

İslâm’ın doğru ve tam olarak bilinmesinin, anlaşılmasının, anlatılmasının tedbirleri süratle alınmalı; İslâm’ın yanlış anlaşılması, algılanması, sömürülmesi, âlet edilmesi en etkili tedbirlerle önlenmelidir.

Eğitim ve öğretimimiz adına uygun olarak “millî” kimliğine kavuşturulmalı, gerekli müfredat ve istikamet değişikliği seferberliği başlatılmalı ki kan ve gözyaşları, zulümler bitsin.

Şehadet, ancak ‘ila-i kelimetullah’ gayret ve amacında ulaşılabilecek bir kutsal makam ve unvandır. Allâh yolunda, onun rızâsı için olmayan yollar ve amaçlarla şehadete yücelmek mümkün değildir. Bu kutsal kavramın sömürülmemesi için tedbirler almak durumundayız. Tüm kutsal kavramlarımızın, bu arada şehadet kavramımızın da içi boşaltılıyor.

Evet, bu topraklar (vatanımız) mübarektir. Nice şüheda, evliya ve salihleri bağrında barındırmaktadır. Unutmayalım ki yüzyıldır esarette bulunan Kudüs, Mescid-i Aksa ve etrafının da mübarek olduğu âyetle sabittir…(İsra,1)

“Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.” Üstelik etrafımızda hicrete mecbur kalanların sığınağı Türkiye’miz var. Elhamdülillah. Pekiyi bizim sığınacak, hicret edecek neremiz var? Anadolu sığınağımıza (vatan) sahip çıkmaya mahkûm ve mecburuz…

Ülkemiz, bugün AB, ABD ve NATO üslerinin tehdit ve tehlikesi altında değil midir? Siyonizm-haçlı ittifakının emelleri artık kapalı değil… Bu tezgâhın arkasında da onlar var. Büyük İsrail ve Sevr projeleri var. Yoksa bu hareket sadece bir kukla, bir taşeron teşebbüsü değil. Ne yazık ki kuklacılara kukla olacak nice gafiller, hainler vardır. Şu soruyu soruyoruz: Bu süreçte tasfiye edilen yetkililer içinde kaç kripto, kaç Mason vardır? Demek ki bir yapının tasfiye çabasına rağmen tehlike ve tehdit devam etmektedir.

Mevcut tüm uluslararası kurum, kuruluş, devletler ile olan ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmek zamanı gelmedi mi?

Dünyadaki tüm mazlum ve mağdurların gözü Türkiye’de iken biz, yeniden sorumluluğumuzu kuşanarak bir milyar sekiz yüz milyonu derleyip toparlamak, siyasî ekonomik, kültürel, askerî birliktelikleri oluşturmak, canlandırmak ve sağlamak zorundayız. (Ali İmran,103)

Hepimizin dinimizi nereden, kimlerden aldığımıza dikkat etmek sorumluluğumuz var. Yoksa önümüzdeki ağabeyler, şeyhler, hocalar, liderler… bizi şaşırtabilir, saptırabilir, sömürebilirler. Allâh indinde tek geçerli din olan İslâm’ı da beşerî düşünce ve sistemlerle dönüştürme, benzetme tuzağı, fitnesi kol geziyor. Halkın iradesi egemenliğiyle Hakk’ın iradesi ve egemenliğini birbirine karıştırma tehlikesi altındayız.

Halkın iradesi, sözü ile Hakk’ın iradesi, sözü çeliştiğinde ne olacak? Başka bir ifadeyle hangisi tercih edilecek? Kulların, şeytanın, tağutların sözü ve egemenliği mi yoksa tevhidimizin gereği olarak Allâh-u Teâlâ’nın sözü ve egemenliği mi? Ne kadar tehlikeli yer burası? Allâh’a kulluk (tevhid) ile kullarına kulluk (şirk, küfür) arasında bulunmak… “Şirk en büyük zulümdür”. (Lokman,13) İki tercih var: Müslüman olarak inanç ve cevabımız açıktır. Yanlış tercih bizi nerelere götürür? Şayet halkın rızâsı tercihi Hakk’ın rızâsı istikametine (doğruysa) o zaman demokrasi bizler için bir yöntem, bir araç olabilir. Tevhid ile şirki karıştırmamak gerekir, imanımıza zulüm bulaştırmamak için dikkatli ve hassas olmalıyız.

“Her şey halk için, halk tarafından, halka göre” değil; ‘Her şey Hakk için, Hakk tarafından, Hakk’a göre” anlayışını benimsiyoruz. Halka hizmet, Hakk’a uyularak yapılmalı. Öyle ya Allâh’ın sözleri en üstündür, doğrudur, adâletlidir, sağlamdır, hikmetlidir. Allâh yanılmaz, şaşırmaz. Tüm kemal sıfatlar onun. O tüm noksan sıfatlardan yücedir.

O hâlde biz Müslümanlar Hakk’ın rızâsı ile halkın rızası arasında kalarak tercihimizi Hakk’tan yana yaparsak, hem onun rızâsını hem de kalplere, her şeye her an hükmeden Rabb’ül âlemin, Melük’ün Muktedir olanın kalpleri çekip çevirmesiyle halkın da rızâsını kazanabiliriz. Tersini yaparsak halkın tümü bizden râzı olsa da Hakk bize küsse ne olur hâlimiz? Unutmayalım ki Hakk’a muhalif olarak, halkın rızâsını arayanlar dünyada ve âhirette hüsrana uğrarlar.

Hepimizin birilerini rabb edinme tehlikesi var. O hâlde lehimize ve aleyhimize olan bilgileri edinmek zorunluluğumuz var. Bundan kaçamayız “bilmiyordum, aldatılmışım” ile ya da “keşkeler”le hayıflanmak bizi kurtaramaz.

Tüm değerlerimiz (can, akıl, nesil, iffet, mal) tüm hak ve hürriyetlerimizin korunup, sağlanması, doğru ve tam bir İslâm bilgisini ve eğitimini gerektirir… Yoksa tüm değerlerimiz tehlike ve tehdit altında olmaya devam edecektir. Din nimeti (İslâm) elimizden çıktığında öteki tüm nimetlerin de elimizden çıkacağı gerçeğini ne zaman fark edeceğiz?

Evet, ekmel olan, eksiği, fazlası, yanlışı olmayan eşsiz, benzersiz İslâm nimetine bizleri ulaştırmasını Vehhab ve Kerim isimlerinden umuyoruz… Bu isimleriyle ona duada ve niyazdayız.

“Bana ne ABD’den, AB’den!” “hasbunallâh-u ve ni’mel vekil”, “la havle ve la kuvvete illa billâh” diyecek bir duruşa, meydan okumaya ne kadar muhtacız.

YAZAR HAKKINDA
Bahattin Elçi
Bahattin Elçi
YORUMLAR
Musa Akın
24-11-2016 - 23:29
Faydalı ve okunması gereken bir yazı. Teşekkürler.
YORUM YAPIN